Kentli İnsan ve Mutluluk

PAYLAŞ: ... facebooktwittergoogle_plusredditpinterestlinkedinmailby feather
PrintFriendly and PDFYazdır

Kentli insanKentli İnsan ve Mutluluk

Gürcan Banger

Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Duygu Güncesi *** YENi ***
Facebook’ta izle
Twitter’da izle

Kentlerin değişime uğradıkları dönemlerde en büyük talihsizlik, kentin geçmişine tanık olanların yitirilmesidir. Eğer bu kişiler yazma alışkanlığında değillerse zihinlerinde birikmiş anılar da onlarla birlikte karanlığa gömülüyor. Sayıları giderek azalsa da; hâlâ aramızda kentin geçmişini bilip hatırlayanlar var. Az sayıda araştırmacı da bu kentin geçmişi ile ilgili bilgi – belge toplayıp derliyor. Kentin yakın geçmişi üzerine bilgi sahibi olanlarla bu alanda çalışma yapanları dinlediğinizde; konuşmalarının odak noktasını insanın oluşturduğunu göreceksiniz. Size geçmişte tanıdıkları veya büyüklerinden duydukları kişilerin ilginç yaşam öykülerini ve anekdotlarını anlatacaklar. Konuşmaların, genelde insan ölçeği ile belirlenmiş olduğunu hayretle göreceksiniz.

Bugünün şehrine baktığımızda ise bir ölçek ve anlayış değişikliği gözlüyoruz. Artık caddeler, binalar, köprüler, heykeller insan ölçeğini aşmış gibi görünüyor. Kentte insan yapısı olan dev mekânlar, insanın kendisinden daha önemli hale geldi. Şehirden insan gitti, betonarme binalar geldi. Şehirden insan gitti, aynılaşmış insan kütleleri geldi. Şehirden insan gitti, şehri sanal tüketiciler işgal etti.

Eski zamanın nişan töreninin, evlenme veya sünnet düğününün özelliği, insanların mutluluğu idi. Kentte faaliyetler insanın duyguları üzerine kurgulanmıştı. Kentin mutluluğundan söz ederken, o kentte yaşayan insanların mutluluğundan söz ediyorduk. Hâlbuki bugünkü kentin mutluluğu, bir sahiplik / mülkiyet ilişkisi olarak anlaşılıyor. Tüketim algısı, mutluluk algısı ile eş tutuluyor. Büyük alışveriş merkezleri yapmak veya kenti basit ama devasa yapı ve mobilyalarla donatmak, kentli insanı mutlu etmek olarak anlaşılıyor. Günlük yaşamında kola içerek ya da herhangi bir marka saç şampuanını kullanarak mutlu olacağı kafamıza kazınan kentli yurttaşın, bir beton ve plastik ucubesi haline dönüştürülmüş kentte mutlu yaşamı yakalayacağı varsayılıyor. İşin daha kötüsü; bu yanılsamaya ikna ve razı olmayanlar, şehrin haylaz çocukları muamelesi görüyor.

Bir kenti yaratan üreticiler ve tüketiciler var. Kentli yurttaşlar ile kurum ve kuruluşlar, var oldukları kentte yeniden üreterek ve üretilmişi tüketerek kent yaşamını her an yeniden kurguluyorlar. Bu süreçte caddeler, binalar ve beton – plastik yığını olan her şey, insan yaşamının sadece nesnelerini oluşturuyor. İnsanın kendisi, ne kadar sistemin dışına itilmeye çalışılsa da, gerçek anlamda şehrin öznesi olmaya devam ediyor. Bu nedenle ister sade bir yurttaş ister önemli bir kent yöneticisi olalım; bilmeliyiz ki, kent, insan odaklı olmaya devam etmelidir. Kentin mutluluğu, kentli insanın ve kentteki canlı yaşamın mutluluğudur.

Bir kentin ilişkiler sistemi, o şehrin yurttaşına öncelikle temiz hava ile sağlıklı su ile gıda sağlayabilmelidir. Bunlar bir kent için olmazsa olmaz koşullardır. Yukarıda sıraladığım kentsel ihtiyaçlar ile aşağıda özetleyeceğim diğerleri, sadece yaşamın bir zaman kesitine ait özellikler değildir. Kent, bir canlı organizmayı andırdığından; bu ihtiyaçları şehrin geleceğe akan yaşamı boyunda sağlayabilmelidir. Bu nedenle bir kentin vizyona sahip olması ve kısa – orta – uzun vadede gelişim planları olması önemlidir. Örneğin şehrin içme ve kullanma suyu konusunu ele alırken, bunun uzun vadeli olarak sağlıkla çözülmesi gereken bir plan unsuru olarak anlamak zorundayız. Sizce; su sıkıntısının her an biraz daha yakınımıza geldiği şu günlerde bu gereğin yerine geldiğini söyleyebilir miyiz?

İstihdam önemli…

Kentin mutluluğu, o kentte çalışabilir insanların iş sahibi olmaları demektir. Kentin mutluluğu, o kentteki kişi ve kuruluşlar arasında kabul edilebilir bir gelir adaletinin var olması demektir. Bir kentin mutluluğu, o kentte yaşayan yurttaşların belli saatlerde ya da belli yörelerde sokağa çıkmayı kendilerine yasaklamayıp içeride veya dışarıda yaşamlarını güven içinde sürdürebilmeleri demektir.

Bu saydıklarımı, ihtiyaçlar piramidinin üst basamaklarına kadar sürdürebilirim. Ama beklentimi çok büyük tutmak yerine; öncelikle bir kentte yaşamanın mutluluğunun, o kenti beton ve plastikten oluşan taklit yapaylık ile doldurarak sağlanamayacağının anlaşılması gereğini ifade etmek istiyorum. Kentte insan, binalardan ve mobilyalardan daha önemlidir.

Kentler obez hale geliyorlar

Tüm dünyada kentleşmenin hızlı bir gelişim gösterdiğini söylemek şaşırtıcı olmaz. Ama duyarlı bir uzman ve yazar olan Lester Russel Brown, bu konu ile ilgili farklı bir benzetme kullanıyor Onun deyimiyle; artık insan, şehirleşen bir tür oldu. 2000’li yılların hemen başında şehirler, yüzey olarak Dünyanın yüzde 2’sini ve nüfus olarak yüzde 50’den azını oluşturmakla birlikte; kaynakların tüketimi açısından çok farklı bir görünüm veriyorlar. Örneğin karbon salımının yaklaşık yüzde 80’i, evde su kullanımının yüzde 60’ı, endüstriyel anlamda kereste kullanımının yaklaşık yüzde 80’i şehirlerde gerçekleşiyordu. Diğer yandan kentlerin büyümesi ile birlikte çözüm bulunması gereken çöp, atık vs konusu da hızla büyüyor.

Brown’ın yaklaşımları içinde dikkatimi çekenlerden birisi, araba odaklı şehirleşmeye vurgu yapması. İnsanların giderek daha fazla otomobil odaklı olması ile birlikte fiziksel olarak ihtiyaç duyduğu hareketlilikten geri düşülüyor. Alınan kalori miktarı ile harcanan kalori arasında şişmanlık yaratıcı yönde bir dengesiz artış gerçekleşiyor. Özellikle sanayileşmiş ülkelerle orta düzeyli gelişmiş ekonomilerde insan nüfusunda aşırı kiloya doğru hızlı bir gelişme gözleniyor. Böylece genel olarak kalp hastalığı, yüksek kan basıncı, şeker ve kanser türleri olarak gözlenen bir kamu hastalığı sorunu ile karşı karşıya geliyoruz.

Yeşilin yerini arabalara vermek

Brown’ın vurgu yaptığı, önemli bir bulduğum bir başka gösterge var. O da örneğin arabaların park için işgal ettikleri yer ile şehirdeki yeşil alanların oranıdır. Kendi kentimize göz attığımızda; hızla artan otomobilleşme sürecinde yeşil alanların oranının çok gerilerde kaldığını gözlüyoruz. Kendi özel koşullarımıza baktığımızda; kentlerimizde otoparklar yetersiz olduğundan, otomobil konulabilen her yeri araba parkı olarak kullanıyoruz. Yeşil alanların çoğaltılması ve mevcut olanların korunması konusunda ise çok başarılı olduğumuzu söyleyemeyiz.

Kentleşme eğiliminin tüm Dünyada hızlanarak süreceği konusunda bir kuşku yok. Giderek bu durum, kentlerde kullanılan su gibi kaynakların kıtlığı yönünde bir soruna yol açacağını işaret ediyor. Tarım alanlarının hızla daralması, tarım topraklarının kötü kullanımı sonucu yok olması, nüfusun ivmeli artması ve denetimsiz gıda tüketimi sonucunda suya benzer biçimde bir gıda kıtlığının da geleceğin gündemi olmaya adaylığından söz edebiliriz.

İnsanlar olarak kendi sağlığımızdan yaşadığımız çevrenin insanî ölçeğine kadar pek çok boyutta bir kayıtsızlık ve başıboşluk sergiliyoruz. Yaşamın sürdürülebilirliği gerçeğinin hâlâ farkında değiliz. Kendi bindiğimiz dalı kesmeye devam ediyoruz. Zararın neresinden dönülse kârda olacağız.

İZLE: ... facebooktwittergoogle_pluslinkedinrssyoutubeby feather

duyguguncesi hakkında

Gürcan Banger, Eskişehir Maarif Koleji ve ODTÜ mezunu. Elektrik yüksek mühendisi (opsiyonu bilgisayarlı denetim). Halen iş kültürü, yönetim, yeniden yapılanma, kümelenme, girişimcilik gibi konularda kurumsal danışman ve eğitmen olarak çalışıyor. Düzenli olarak kendi bloglarında ( http://www.duyguguncesi.net ve http://www.bizobiz.net ) yazıyor. Köşe ve dosya yazdığı gazete ve dergiler var.
Bu yazı İnsan, Kent, Kent ve Kentleşme, Kentleşme, Mutluluk, Mutsuzluk kategorisine gönderilmiş ve , , , , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>