Gürcan Banger
Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Duygu Güncesi *** YENi ***
Facebook’ta izle
Twitter’da izle
Yaşamı ve çevremizi anlamlandırırken toplum olarak tercihlerimizde (bizden ya da öteki şeklinde) yandaşlık faktörü muhtemelen ilk sırada yer alıyor. Yaşamı ya siyah ya da beyaz gibi iki karşıt uç olarak anlamak, sosyal bakış açımızın vazgeçilmez unsuru haline gelmiş gibi… Siyasete bakışımız, bir başka insanı sevişimiz ya da bir takıma olan taraftarlığımız da böyle. Grilere tahammül edemiyoruz.
Pek çok örnek göstermiştir ki; birlikte iş yapmakta çok başarılı değiliz. Bunu şirket kurarken de bir dernekte çalışırken de gözlüyoruz. Bizim için işbirliği, ezelden ebede kadar birlikte olmak anlamına geliyor. İşbirliklerinin zamana veya konuya bağlı olabileceğini kabul edemiyoruz. Bu nedenle biten sevgilerin veya ilişkilerin, karşılıklı tarafların birbirlerini yok etme noktasına gelebildiğini görüyoruz. Kabul görmemiş sevgilerin, değişen duygusal seçimlerin veya biten iş ortaklıklarının namlunun ucuna dek uzanabilen olumsuz sonuçları olabiliyor.
Toplumun tamamını ilgilendiren sosyal, ekonomik veya siyasal konulara geldiğimizde; işbirliğinin ve ortak payda oluşturma ile uzlaşmanın önemi daha açık biçimde ortaya çıkıyor. Biliyoruz ki; toplumda çok farklı görüşler ve yaşam biçimleri var. İnsanlar; düşüncelerine, inançlarına veya geleneksel kültürlerine göre – yasalar çerçevesinde kalmak üzere – çok farklı biçimlerde yaşıyorlar. Bu yaşam modelleri arasında çoğunluğu oluşturanlar da var azınlıkta kalanlar da…
Dünyayı siyah – beyaz olarak anlama yanlışı, kendisini ortak payda ve uzlaşma anlayışında da ortaya koyar. Şöyle ki; farklı görüşlerin oylanması sonucunda oluşan tablo, bir ortak payda veya uzlaşma olarak kabul edilir. Seçilenin, seçilmiş ve herkesçe benimsenmiş olduğu kabul edilir. Hâlbuki konuya diğer açıdan bakıldığında; böyle bir anlayışın, seçilmeyen için ortak paydanın ve uzlaşmanın dışında bırakılmak anlamına geldiği görülür.
Demokrasi
Eğer bir sosyal toplulukta demokrasi fikri varsa, böyle bir durumda çoğunluğa dayalı oylama ile yapılan seçimler, ortak paydayı ve uzlaşmayı değil; aksine ayrılık hatlarını keskinleştirir ve derinleştirir. Bu nedenle – şekli ne olursa olsun – çoğunluğu esas alan oylama istemleri, ortak payda oluşturmanın ve uzlaşmanın temel aracı olarak kabul edilemez. Bir toplumda seçim sisteminin var olması, orada ne demokrasinin varlığını ne de sosyal ortak payda ile uzlaşının mevcudiyetini gösterir. Çağdaş demokrasi, farklı olanın farklılığını sürdürebilirken, toplumun diğer kesimleri ile ortak ilkeler ve hedefler benimseyebilmesi – bu anlamda ortak paydalarda buluşması – demektir.
Bugün artık pek çok nüanslar içeren demokrasi kavramı, halkın egemenliği temeline dayanan yönetim biçimi demektir. Demokrasi, bulunulan çağa ve sosyal ortama göre bazı farklılıklar gösterebildiği gibi, o çok yönlü çağa ait bazı olguların öne çıkmasını da sağlar. Bugün ortak payda ve uzlaşmayı öne çıkaran demokrasi fikrinde vazgeçilmez unsur iletişimdir. Hele Türkiye gibi bir ülkenin olmazsa olmaz şartı olan sosyal uzlaşı açısından bakıldığında; demokrasinin ön koşulu kaçınılmaz biçimde iletişimdir. Kısaca; demokrasi iletişimdir.
Çok farklı yaşam modellerinin, farklı dünya görüşlerinin ve farklı duygusal biçimlerin bir arada yaşandığı toplumlarda da demokrasi gerçek anlamda var olabilir. Bunun için toplumdaki farklı kesimler arasındaki iletişim olanaklarının ve fırsatlarının zenginleştirilmesi ve yaygınlaştırılması şarttır. Bir araya gelişler demokrasi ihtimalini ve potansiyelini artıracaktır. Ama öncelikle demokrasinin çoğunlukçu seçimden önce iletişime ihtiyaç duyduğunun fark edilmesi gerekir.
Siyaset ve uzlaşma
Gerek iktidarın gerekse muhalefetin ifade tarzında dikkatimi çeken ortak bir yön var. Yapılan siyasi çağrılar, vatandaşları aklıyla karar veren bireyler olmaktan önce, malum siyasi topluluğa yandaş olmaya çağırıyor. Yaklaşım, fanatik futbol taraftarlığı biçiminde dile getirilince, giderek bozulan sosyal uzlaşma ve ortak paydanın yeniden oluşma ihtimali daha baştan kayboluyor. Düzenlenen toplantılar, yapılan konuşmalar ve öne sürülen çağrılar, sonuç olarak sadece ayrılık hatlarının derinleşmesine ve sosyal gerginliklerin çoğalmasına vesile oluyor. Siyaset alanında kendine misyon biçen kişi ve kuruluşların kendilerine sormaları gereken ilk sorunun şu olduğunu düşünüyorum: “Gerçekten uzlaşma ve ortak payda mı arıyorum yoksa fanatik taraftar sayımı mı artırmaya çalışıyorum?”
Siyasi yelpazeyi çok boyutlu olarak gözden geçirdiğimizde farklı niyetler ve yapılar görüyoruz. Siyasi pozisyonundan bağımsız olarak gerçekten sorumlu yurttaşlık anlayışıyla bu ülke ve toplum için bir şeyler yapma çabasında olan insanlar var. Ama ne yazık ki, sayıları çok değil. Daha önemlisi, örgütlü değiller. Bugünkü konjonktürde bu namuslu ve onurlu insanların bir sosyal ve siyasal güç olma ihtimallerini düşük buluyorum.
İkinci kanat olarak siyaset aracılığı ile rant, ikbal ve makam elde etmeye çalışanlar var. Bu köşe dönücü anlayış da siyaseten bir söylem etrafında toplanmıyor ama kişisel veya grupsal çıkarları etrafında hızla toplanmaya ve ahlak dışı anlaşmalara katılmaya yatkın özellikleri var. Ülke siyaseti, öncelikle etik ve kurumsal yapılaşmasını sağlayamadığı sürece bu yiyiciler, yamyamlar ve barbarlar var olmaya devam edecek.
Üçüncü kanatta bir siyasal söylemin arkasına saklanmış maskeliler var. Bu gruba girenlerin sağ kanadı bir şeriat özlemi ve beklentisi içinde iken, grubun diğer kesimlerinde farklı görünümler altında darbeciler, cuntacılar, baskıcı rejim sevdalıları ile militaristler ve şovenistler var.
Cesur hırsızlar ve korkak dürüstler
Ülkede siyaseten ve yönetsel olarak nitelikli hale gelebilmesi, namuslu ve onurlu insanların kendilerini çıkarcılar ve kamufle olmuş maskelilerden kurtarabilmesine bağlı… Bu insanların etrafında toplanacakları söyleme sağ ve sol olarak bakmamak lazım. İhtiyaç olan söylem ve mekanizma, Dünya ve ülke durumuna göre kendini stratejik olarak yenileyip dönüştürebilen bir politik oluşumdur. Bu oluşum da şunların bunların birleşmesi değildir.
Son söz: Toplum olarak cesur hırsızlar – korkak dürüstler kalıbından kurtulmak lazım.