Gürcan Banger
Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Duygu Güncesi *** YENi ***
Facebook’ta izle
Twitter’da izle
1970’li yıllarla birlikte üretim yönetimi felsefelerinin gelişiminde başta Toyota olmak üzere Japon işletmelerinde geliştirilen yaklaşımlar etkili oldu. Bunlardan birisi de “yalın üretim” düşüncesi olarak ifade ediliyor. Yalın felsefe, iş süreçlerindeki gereksiz fazlalıklardan kurtulmayı, fire miktarını azaltmayı, üretim süresini kısaltmayı, stokları düşürmeyi ve işin bir bütün olarak akışını talebe bağlayarak üretim maliyetlerini düşürmeyi öngörüyor. Yalın üretim süreçlerinde bir yandan kalite yakından izlenip denetlenirken diğer yandan da gereksiz kaynak kayıplarının önüne geçilmeye çalışılıyor. Şu şekilde bir özetleme de yapılabilir: Kaliteyi iyileştir; atığı (kaybı, fireyi) azalt; harcanan zamanı düşür; toplam maliyeti azalt…
İşletme Olarak Kent
Kent çok büyük ölçekli bir işletmeye benzer. Bu nedenle yalın üretim düşüncesini var eden tüm unsurlar, bir kent ekonomisi için de geçerlidir. Neden derseniz; Dünyanın büyük kentlerindeki duruma bakmak yeterli olur. Yalın yönetim konusunda çalışmalar yapan Lean Management Institute, büyük ölçekli yerleşimler için bazı göstergeler sunuyor: “New York kenti hayvanat bahçelerini kapatıyor, köprülerdeki cadde ışıklarını kaldırıyor, çocuk sağlığı kliniklerini ve kamu okullarını kapatıyor, 4500 kişilik kamu sektörü istihdam pozisyonu kaldırıldı – tümünün nedeni, kent bütçesinin kredi yoluyla finanse edilememesi…” Yine aynı belgede; İsveç halk sağlığı sistemi maliyetlerinin yurtiçi hâsılaya oranla iki kat fazla arttığından, Alman yerel hükümetinin finansal bilançosunun kötüleşmeye devam ettiğinden, Alman kamu televizyonunun reklam gelirlerinin azaldığından söz ediliyor.
Özetle; Dünyanın büyük kentlerinde denetlenmemiş ve iyi yönetilmemiş maliyetlerin bazı hizmetlerin verilmesinde giderek daha ciddi sorunlar oluşacağı anlaşılıyor. Davul-dümbelekli sabun köpüğü işler belediyeciliğinin çok yaygın olduğu ülkemizde yönetim, planlama, bütçeleme ve denetleme konularının ne denli kapsamlı sorunlara doğru yol aldığını kavramak için fazlaca kafa yormaya gerek yok… Mevcut durumda pek çok belediyenin borç batağı içine düşmüş olması bu gerçeği doğrulamaktadır
Ekonomik yönden giderek zor süreçlere doğru savrulan Dünya kentlerinin önünde yeniden canlanmaya yönelik iki önemli gündem var: 1- Kısa dönemli önlemler, 2- Orta ve uzun dönemli önlemler. Kısa dönemli önlemler arasında yatırım harcamalarını dondurmak, bakım-onarım konularını yeniden değerlendirmek, etkinlikleri öncelikli ihtiyaçlarla kısıtlama yer alıyor. Diğer yandan tüm kentsel süreçlerin masraflar azaltacak biçimde yeniden düzenlenmesi öngörülüyor. Yerel hizmetleri azaltacak biçimde bazı işlerin iyileştirilmesi ve kamu dışından kaynak kullanılması (outsourcing) düşünülüyor ki, bu bazı yerel yönetim çalışanlarının işlerini kaybetmesi anlamına geliyor. Kısa erimli önlemler arasında kamusal geliri artırmak üzere kentsel cazibenin artırılması bir başka tedbir olarak yer alıyor.
Pek çok Dünya kentinin yerel kamu ekonomisi açısından yeniden canlandırılması için öngörülen bazı orta ve uzun dönemli önlemler de var. Örneğin yerel ve bölgesel düzeyde yük getiren bazı merkezî yaptırımların gözden geçirilmesi ve mümkünse değiştirilmesi için öngörüler geliştiriliyor. Bu arada yerel vergilendirme unsurlarının; yatırımın geri dönüşü açısından verimliliklerinin sorgulanması da dile getiriliyor. Muhtemelen bazı gelirlerin değiştirilmesi ve dönüştürülmesi gerekebilir. Yerel yönetimlerin mevcut gelir kaynaklarını sorgulaması ve bunlarda verimliliği artırıcı önlemler alınıp alınamayacağı konusunu maliyet-kazanç açısından gözden geçirmesi gerekiyor. Ekonominin kentin gelirlerine ve gelişimine yapabileceği katkılar açısından iş dünyasına ilişkin bazı yaptırım ve işlerin kolaylaştırılması da sorgulanmaya başlayan konulardan bir başkası olarak görünüyor. Bundan böyle Dünyanın büyük kentlerinde ekonomi, sanayi ve ticaret daha fazla önemle ele alınan alanlar olacak gibi duruyor. Belçika’nın başkenti Brüksel’in kendi reklamını “Dünyanın iş merkezi” olarak yapması bu algının bir yansısı olarak duruyor. Yine bu çerçevede kente katılan her yeni bireyin ekonomik açıdan kazanç olarak ne getirip maliyet olarak ne götürdüğünün sıkıca sorgulanması gerekecek. Pek çok Dünya kenti, bundan böyle daha kalabalık bir nüfusa sahip olmak yerine daha yaşanabilir bir kent için ekonomik yönden daha verimli bir nüfusa sahip olmayı öne alacak.
Talep Durumunda Hizmet
Önce iş kavramında söz edelim. İş dediğimiz kavram, bir dizi süreçlerden oluşan bir değer üretme, yayma ve bunun karşılığını alma şeklinde işleyen bir sistemdir. Burada sözünü ettiğimiz değeri, ekonomik işletmeler müşterilerinin ihtiyaçlarını karşılayan ürün veya hizmet olarak üretirler; ürünlerini pazarlayıp satarlar; bunun karşılığında gelir (kâr) elde ederler. Sivil toplum kuruluşları değeri topluma hizmet olarak üretirler; toplumdaki paydaşlarına iletirler ve karşılığını topluma hizmet etmenin yarattığı duygularla alırlar. Siyasal partiler ise değeri sosyal ve siyasal projeleri ile üretip propaganda aracılığıyla veya iktidarda uygulayarak dağıtırlar; ürettikleri değerin karşılığını oy ve iktidar olarak alırlar.
Önemli olan nokta; üretilen değerden (üründen, hizmetten veya projeden) yararlanacak olan kesimlerin (müşterilerin, paydaşların veya halkın) ihtiyaçlarını doğru ve hızlı biçimde tatmin etmeleridir. Kimi zaman örgütler, ürettikleri ürün veya hizmetin kimin hangi ihtiyacını karşılayacağını düşünmeden işe koyulurlar. Örneğin bir belediye, kamusal projelerini üretirken halkın isteklerini dikkate almaz. Bir sivil toplum kuruluşu, halkın ihtiyaçlarını yerinde ve doğru biçimde tespit etmeden hizmet vermeye kalkar. Ürün ve değerden yararlanacak kesimlerin gerçek ihtiyaçları dikkate alınmadan yapılan tüm işler, genel olarak kaynakları boşa harcanması ile sonuçlanır. Ayrıca ürün veya hizmetin üretilmesinde etkililik ve verimlilik gerekleri dikkate alınmazsa bu durumda da atık, israf ve fire gibi nedenlerle toplumun veya örgütün kaynaklarının heba olması sonucu doğar.
Özetle; önemli olan nokta; 1- doğru ihtiyaçların tespit edilmesi, 2- ürünün veya hizmetin tam zamanında ulaştırılması, 3- bu süreçte Dünya, ülke, bölge veya yerleşim koşullarının (fırsat, tehdit veya kısıtlar olarak) doğru biçimde tespit edilmesidir. Biraz dikkatle; siyasal partilerin, sivil toplum kuruluşlarının veya yerel yönetimlerin bu üç unsurdan en az birinde ciddi hatalar yaptıkları görülebilir.
Yerel Yönetimlerin Hizmet Anlayışı
Kentlerin doğru biçimde idare edilmesinden ve geleceğe yönlendirilmesinden öncelikle yerel yönetimler sorumlu olduğundan yukarıdaki hataların bu yönetim birimleri tarafından yapılması durumunda kentleşme süreci ciddi darbeler alacaktır. Kent ve çevresinde oluşan değişimleri zamanında kavrayan ve buna uygun önlemler alan yerel yönetimler başarılı olmak için gerekli özelliklerden birisini sağlamış demektir.
Yerel yönetimlerin gerçekleştirdikleri projeler ve ürettikleri hizmetlerin her biri önemli maliyetlere neden olur. Bu nedenle yerel yönetimlerin maliyet kalemleri üzerindeki seçim ve tutumları önemlidir. Yatırım ve malzeme maliyetlerini dikkate alan yerel yöneticiler, çoğu zaman cari giderler (işletme giderleri, genel giderler) diyebileceğimiz kalemleri ihmal ederek birim yerel yönetim hizmetinin vatandaşa maliyetinin artmasına neden olurlar. Dolayısıyla yerel yönetim hizmetinin birim maliyetinin oluşmasında yerel yöneticiler verimlilik düzeyine, maliyet denetimine, sermaye verimliliğine ve finansal öngörülebilirliğe dikkat etmelidirler. Ama ne yazık ki; bu gerçek, proje seçiminden başlamak üzere toplam işin her noktasında ihmal edilir. Kentlerimiz bu türden başarısız proje ve hizmet örnekleri ile doludur.
Yetkinliklerini reçel yapmak üzerine geliştirmiş bir firmanın herhangi bir eğitim veya uzmanlık almadan lületaşından süs eşyası üretmesini beklemek abes olur. Aynı konu, yerel yönetimlerin yetkinlikleri açısından da geçerlidir. Ülkemizde pek çok yerel yönetim biriminin deneyimli olmadıkları alanlarda proje ve iş yapmaya çalıştıklarını görmekteyiz. Genelde başarısızlık ve kaynakların heba edilmesi ile sonuçlanan bu girişimler sonuçta halkın ve ülkenin zarar görmesine neden olmaktadır. Deneyim ve uzmanlık sahibi olunmayan alanlarda proje yapmak veya hizmet üretmek için dış kaynak kullanma (outsourcing) yolu denenebilir. Bu durumda da yerel yönetimin işlerin nasıl yürüdüğünü denetleyebilme yetkinliğine sahip olması gerekir. Akim kalan pek çok kamu projesinin arka planında ciddi ölçüde denetimsizlik örnekleri mevcuttur.
Geçtiğimiz dönemde metropol sayılabilecek büyük kentlerimizde aşırı yağış, sel, spor fanatiklerinin yarattığı terör gibi beklenmedik olaylar yaşandı. Böyle bir durum karşısında ilgili yerel yöneticilerin açıklaması, gerekli önlemleri aldıkları fakat olayın öngörülenin çok ötesindeki bir büyüklükte olduğu şeklinde idi. Hiç kuşkusuz; beklenen riskler ve tehditler vardır. Bunlara ilişkin programlanmış önlemler alınır. Ama çok sayıda insanın yaşadığı yerleşimlerde öngörülmeyen tehditlerin veya felaketlerin yaşanması da şaşırtıcı olmamalıdır. Örneğin bir yerel yönetim birimi tek bir binanın yanmasına itfaiye marifetiyle çözüm arayabileceği gibi bir mahalle büyüklüğünde bir yangının olabileceği bir durumu da dikkate almalıdır. Dünyanın bir mini buzul çağına girişinin (gelişmiş ülkelerde) tartışıldığı bir dönemde veya küresel ısınmanın beklenmedik iklimsel sorunlara neden olduğu bir çağda yerel yönetici, bunlar yokmuş veya olmayacakmış gibi davranamaz. Her yerel yönetim biriminin en kötü durum senaryosu ve buna ilişkin önlemleri olmak zorundadır. Gerekli felaket önlemlerinin olmadığı bir durumda (Ankara’da örneğini gördüğümüz gibi) bir bat-çık geçidinde aşırı yağmur nedeniyle balıkadamlar canlı insan aramak zorunda kalırlar.
Özetleyelim. Yerel yönetimler, Yalın kent felsefesine uygun biçimde şunları sağlamak zorundadır: 1- Hizmetin varlığı, sürekliliği ve sürdürülebilirliği, 2- Hizmet üreten süreçlerin kalitesi, 3- Kentli paydaşların kentsel olanaklara erişimi ve sosyal adalet ilkeleri uyarınca yararlanabilirlikleri, 4- Yerel yönetime konu olan tüm alan ve süreçlerde maliyet kalemlerinde tasarruf; atık, israf ve fire kaynaklarının yok edilmesi. Bu gerekler, ancak kent yönetimine yalın düşünce yaklaşımına uygun bir tarz-ı siyasetin hâkim olması ile sağlanabilir.
Bir Yerleşim Nasıl Yalın Kent Olur?
Bir yerleşimin yalın kent haline dönüşmesi dört aşamadan oluşur: 1- Örgütsel gelişme, 2- Disiplin geliştirme, 3- Yalın yönetim ve üretim araçlarının (metodolojisinin) kullanılması, 4- Sürekli iyileştirme yaklaşımının geliştirilmesi ve özümsenmesi. Örgütsel gelişme olarak isimlendirdiğim ilk aşama; kentsel vizyonun ve değerlerin belirlenmesi ile başlar. Bu vizyon kentte yaşayan vatandaşların büyük çoğunluğu tarafından bilinmediğinde (hatta bellenmediğinde) geçerli olmaz ve beklenen sonucu üretmez. Sadece belediye başkanının aklında olan bir geleceğe bakış anlayışı, kentsel vizyon değildir. Vizyon, öncelikle paylaşılmış ve özümsenmiş olmalıdır.
Gene ilk aşama çerçevesinde; katılımlı kentsel planlama anlayışının geliştirilmesi, katılım bütçe yaklaşımının benimsenmesi, roller ve sorumlulukların kentli paydaşlar (aktörler) arasında paylaşılması ve kentsel performansın bu paydaşların yetkinlikleri ile ilişkilendirilmesi yer alır.
İkinci aşamayı oluşturan unsurları şöyle sıralayabilirim: 1- Yerel yönetimin örgütsel yapısının iyileştirilmesi, 2- Kentsel mekân kullanımı konusunda dış semtlerden kent merkezine kadar düzenleme yapılması, 3- Kent içi ulaşımın ve iletişimin her vatandaş için erişilebilir hale getirilmesi, 4- Her anlamda kent envanterinin oluşturulması, 5- Kentteki ürün, hizmet ve bilgi akışlarının haritalanması.
Yönetim tekniklerinin etkin ve verimli biçimde kullanıldığı bir adım olan üçüncü aşamada dikkate alınacak temel unsurlar arasında problem çözme yeteneklerinin geliştirilmesi, halkın bilgi alma ve denetleme yeteneklerinin geliştirilmesi ile kentli yurttaşların bilgi ve deneyim düzeylerinin geliştirilmesi yer alır. Buna yalın yönetim ve üretim araçlarının kullanımının geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması aşaması adını verebiliriz.
Son adım, iyileştirmenin kalıcı ve sürdürülebilir hale getirilmesi sürecidir. Bu aşamada kente değişik sektör ve komşuluklarda kamusal alan örneklerinin geliştirilmesine özen gösterilir. Örneğin bu aşamada mahalle meclisleri yönetime katılım yönünden yetkinleşmiş olmalıdır. Atık, israf ve fire konusundaki yurttaş bilincinin üst düzeye varmış olması beklenir. Kentlilik bilinci yerel özellikleri de dikkate alarak evrensel doğrulara ulaşmış haldedir.
Bitirirken
Kent gibi büyük ölçekli bir oluşumun yalın hale getirilmesi kısa zamanda gerçekleşebilecek bir iş değildir. Diğer yandan bizim yönetim geleneğimizde yalın düşünce anlayışının yerleşik olmadığı da bir başka gerçektir. Diğer yandan Dünya kaynaklarının hızla tükendiği bir dönemde kentlerin de yalın olmaktan başkaca çaresi yoktur.