Kentin Kültürel ve Sanatsal Değerleri

PAYLAŞ: ... facebooktwittergoogle_plusredditpinterestlinkedinmailby feather
PrintFriendly and PDFYazdır

EskişehirKentin Kültürel ve Sanatsal Değerleri

Gürcan Banger

Eskişehir Valiliği, amacı öncelikle ilin kültürel, tarihi ve doğal varlıkları ile ekonomik ve sosyal potansiyelini tanıtmak olan EskiYeni isimli bir aylık dergi yayınlıyor. Sık olmasa da; yazımın yer aldığı sayılar oluyor. Dergi sorumluları, geçtiğimiz aylarda benim de dâhil olduğum bir grubun (1970’li yılların başında) çıkardığı bir dergi hakkında yazı talebinde bulundular. Doğrusu; kendi kişisel düşünceleri yanında sanatın ve edebiyatın heyecanını yaşayan bu grubun “Deneme” isimli dergi gayreti çok da gündemimde değildi. Yazı vesilesi ile o insanları ve çalışmaları hatırlamış oldum. Bundan yaklaşık 40 yıl önce bu şehrin kültürel yaşamına katkı yapmışız. Muhtemelen o günlerde yapılanın değerini (sanatın heyecanlı dünyası bir yana) yeterince kavramış olmayabiliriz.

İnsan ve yerleşim

İnsan yerleşimleri bir günde oluşmuyor. Özellikle kentler, tarihin içinden evrimleşerek mevcut durumlarına ulaşıyorlar. Bu dönüşüm ve değişim sürecinde bazı örneklerde kenti oluşturan geçmiş varlık ve değerler korunurken, kimilerinde o yerleşimin tarihsel kökleri yok edilerek yürünüyor.

Doğal özellikler, anıtsal yapılar, geleneksel mimari örnekleri ile arkeolojik alanların oluşturduğu topluluğa kentin tarihsel çevresi diyoruz. Kentin yakın çevresiyle birlikte bir tarihsel ve kültürel değeri olduğu konusu, ülkemizde de entelektüel çevrelerde genel kabul gördü. Siyasal fanatiklerin, yaşanan toprakların – aidiyet hissetmedikleri – geçmişini reddetme takıntılarını bir yana bırakırsak; kentsel çevrenin değerlerinin korunması konusunda bir fikrimiz var artık. Bu konuda temel eksiklerimiz arasında; yerel yöneticilerin tarihi ve kültürel koruma konusunu henüz yeterince kavramamış olmaları, sorunlar listesinin öncelikli sıralarında yer alıyor.

Kültürel koruma

Bir yerleşim çevresinde yerel yöneticiler, bir sorunu veya bir önceliği kavramadılarsa, bunun halka yansımaları da zayıf ve eksikli oluyor. Doğal ve kültürel varlıklara karşı barbarca bir anlayış içinde olan yerel yöneticiler, halkın da böyle bir tutum içinde olmasını özendiriyorlar. Böyle bir ortamda sivil toplum kuruluşlarının da koruma konusunu gündemlerine almalarını beklememek gerek. Eğer eğitim sistemi ve sivil toplum, koruma konusunda bilinçlenmeyi öne çıkarmıyorsa; o yerleşimde tarihin ve geçmişin kültürün yok edilmesi için bir ivme yaratılmış oluyor. Bilinçsizlik, kayıtsızlık, sorumsuzluk ve vizyonsuzluktan oluşan bir sosyal ivme…

Koruma konusundaki temel hastalıklardan birisi, kültür varlıklarının korunmasının eskilik fikriyle bağdaştırılmaya çalışılmasıdır. Böyle bir durumda koruma kavramı; varlığın yaşı, kullanılabilir olup olmadığı, kendiliğinden yıkılması durumunda tehlike yaratıp yaratmadığı gibi garip kurallara bağlanmaya çalışılır. Pek çok örnekte kentin okumuşlarının, güya halkı bilgilendirecek olan medya mensuplarının, yerel yöneticilerin veya genel anlamda yerleşimin aklıevvellerinin de bu yanlışa düştükleri görülür. Hele ki; konu, artan kentsel ranta bağlı kişisel çıkarlarla iç içe geçiverince, adeta bir kavramsal zırvaya dönüşüverir.

Doğal ve kültürel varlıkların korunmasında önemli olan nokta; bunların o yerleşimin gelişimiyle ilgili kültürel, sosyal, ekonomik, endüstriyel, politik, teknik veya teknolojik değerlerin belgesel niteliğidir. Bu varlıkların korunması ile o yerleşimde bir yaşamsal süreklilik ve buna bağlı bir özgünlük ile farklılık yaratılır. Bir yerleşimin özgünlüğü ve farklılığı, onu diğerlerinden ayırt ederek yerleşimin değerini ve kalitesini yükseltir. Geçmişten bugüne sürekliliği koruyarak sağlanan bütünlük, o kenti bir sahildeki kum tanelerinden birisi olmaktan farklılaştırarak, onun Kaşıkçı Elması olmasını sağlar.

Doğru politikalar

Doğal ve kültürel varlıkların korunması konusunda doğru politikaları geliştirebilmek için, öncelikle o yerleşimdeki değerlerin bir envanterinin çıkarılması gerekir. Bunu gerçekleştirmede ilk adımları attığımızı kabul edebiliriz. Ama envanterin halk tarafından bilinir ve kendi öz varlığı olarak kabul edilir noktaya getirilmesinde hâlâ sorunlarımız var. Kendi kentimizde de olmak üzere yurttaşlar, hangi geçmişle birlikte yaşadıklarının ve neleri kaybetmekte olduklarının farkında bile değiller.

Eğer varlıklarımızı benimseyip korumayı bilmezsek, hiç kuşkusuz orada definecilik ve soygunculuk gibi barbar eğilimler artacaktır. Bu sorunun aşılması ise başta eğitim olmak üzere bir örgütlenme, kaynak ayırma ve yayın faaliyetleri dizisine bağlıdır. Yaşadıkları kentsel çevreye duyarlı insanlar kültürel koruma fikri üzerine vurgu, çalışma ve eylemliliği içinde olmalılar.

Kültür ve Sanat Ajandası

Bu şehrin en önemli özelliklerinden birisi, bir sorunun çözmek için yaklaşık 30-40 yıl dillendirilmesi ihtiyacı… Bu nedenle bazı konuların ısrarla tekrarında yarar var. Bu şehirde kültür ve sanat etkinliklerinin azlığından şikâyet ettiğimiz günler vardı. Şimdilerde ise sayıları giderek artan etkinlikleri izlemeye yetişmekte zorluk çekiyoruz. Özellikle sivil toplum alanındaki canlanma, kültür ve sanat temelli etkinlikler açısından umut verici gelişmeleri de beraberinde getirdi. Ama ne yazık ki, başta edebiyat alanında olmak üzere sanat dinamizmi konusunda iyimserliğe sahip olmak için de yeterli neden yok. Gerek basılı, gerekse görsel ve sanal ortamlarda edebiyat ürünleri ikna edici nicel ve nitel düzeyde değil. Az sayıdaki insanın çabaları ile bazı kurum ve kuruluşların kalıcılığı olmayan çalışmaları zevali kurtarmıyor. Mevcut çalışmaların dağınıklığı da yetersizliğin ve eksikliğin tuzu biberi oluyor.

Diğer yandan; sosyal etkinliklerin sayısının artması, bunlar için (tüm yeni yapılan tesislere rağmen) gerekli altyapının yetersizliğini de ortaya çıkarıyor. Kuruluşlar, örneğin etkinlik yapacak salon bulmakta zorlanmaya başladılar. Öte yandan özellikle sivil toplum kuruluşlarının (STK’ların) – hiçbir zaman yeterli düzeye erişmemiş olan – kaynakları büyük ölçekli etkinlikler için yetersiz kalmaya başladı. Bu yetersizlik, STK’ları kamu birimleri ve belediyeler önünde kaynak talebinde bulunan dilenciler konumuna düşürüyor.

Özellikle kültür ve sanat konularında etkinlik yapan STK’ların faaliyetleri için kaynak yaratmak üzere yeni yol, yordam ve yaklaşımlar geliştirmelerini gerekli görüyorum. Bunun ilk adımı ise tek başlarına etkinlik yapmaları yerine iyi planlanmış faaliyetleri bir araya gelerek gerçekleştirmeleridir. Darboğazdan çıkmanın yolu; birlikte çalışma, ortak kaynak kullanma ve iyi planlamadır. Böylece sürekliliği sağlanmış etkinlikler yapmak da mümkün olacaktır.

Diğerlerinde olduğu gibi; sanat ve kültür STK’larında da temel hatalardan birisi, çalışmaları yıllık ve dönemsel planlara bağlamamaktır. Genelde sosyal faaliyetler, başkanın veya yönetim kurulunun aklına geldiği gibi yapılmaktadır. Böyle hesapsız ve plansız girişilen işlerin sonunda etkinlik yapacak yer konusu ile başlamak üzere bir dizi sorun oluşmakta ve sonuçta bunlar, günlük çözümlerle geçiştirilmeye çalışılmaktadır.

Ortak ajanda ve sanat-kültür ağı

Sivil toplum alanında pek çok tematik örgütün bir araya gelemediğini görüyor ve biliyoruz. Bu kopukluk; siyasal farklılıklardan, iletişim eksikliğinden, bilgi – görgü – deneyim eksikliğinden veya sadece kişisel çekişmelerden kaynaklanabiliyor. Hâlbuki kentteki sanat ve kültür paydaşlarının bir araya gelmesi ile çok daha etkili ve verimli faaliyetler yapmak mümkün. Bu nedenle; bu alanda çalışan STK’lar ile diğer paydaşların demokrasi ve gönüllülük temelli bir toplumsal ağda (örneğin platformda) bir araya gelmelerinde yarar var.

Sanat ve kültür paydaşlarının bir ağ veya platformda buluşmalarını düşünürken, konunun arka planındaki bir planlama ve yönetim sürecini de zorunlu buluyorum. Örneğin bir kentsel sanat ve kültür ajandası olmalı. Bu ajanda, yıllık olarak düzenlenmeli. Her yıl yapılagelen etkinlikler bu ajandada yer almalı. Yıl veya dönem başında basılı veya sayısal ortamda hazır hale getirilen ajanda, konuyla ilgili kesimlere -örneğin basına, turizm şirketlerine, yerli - yabancı büyükelçilik ve konsolosluklara, kamu birimlerine, diğer ilgili noktalara ve yurttaşlara- iletilmeli. Ajandanın İnternet ortamında takip edilebilmesi sağlanmalı. Ajandada yer alan etkinliklerdeki performansın ölçümü yapılmalı ve daha sonraki gerçekleştirmelerde iyileştirmeye yönelik önlemler alınmalı. Süreklilik ve başarı gösteren yeni sanat ve kültür faaliyetlerinin ajandaya alınması sağlanmalı.

Son söz: Bu şehrin şu an olduğundan daha fazla sanata, edebiyata ve düşünsel faaliyetlere ihtiyacı var.

 

İZLE: ... facebooktwittergoogle_pluslinkedinrssyoutubeby feather

duyguguncesi hakkında

Gürcan Banger, Eskişehir Maarif Koleji ve ODTÜ mezunu. Elektrik yüksek mühendisi (opsiyonu bilgisayarlı denetim). Halen iş kültürü, yönetim, yeniden yapılanma, kümelenme, girişimcilik gibi konularda kurumsal danışman ve eğitmen olarak çalışıyor. Düzenli olarak kendi bloglarında ( http://www.duyguguncesi.net ve http://www.bizobiz.net ) yazıyor. Köşe ve dosya yazdığı gazete ve dergiler var.
Bu yazı Değer, Kent, Kent ve Kentleşme, Kentleşme, Kültür, Kültürel koruma, Sanat kategorisine gönderilmiş ve , , , , , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>