Gürcan Banger
Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Duygu Güncesi *** YENi ***
Facebook’ta izle
Twitter’da izle
Türkiye Futbol Federasyonu (TFF), ilk açıklamasında Süper Kupa’nın oynanacağını ve liglerin de önceden belirlenen tarihlerde başlayacağını açıklamıştı. Bunun üzerine Galatasaray Spor Kulübü yönetim kurulu yaptığı açıklamada; liglerin ertelenmesi ve bu süreçte şike konusunun açıklığa kavuşturulmasını ifade etmişti. Bunun üzerine TTF, Galatasaray’ı kınayan ve gerekirse bu tür açıklamalar için ceza verebileceğini belirten ikinci bir açıklama yapmıştı. Kaderin cilvesine bakın ki; sonuçta TFF, tam da Galatasaray yönetim kurulunun söylediği noktaya geldi; TTF tarafından ligler ertelendi ve maçlar başlamadan önce şike konusunun açıklık kazanmasının beklendiği TTF tarafından ifade edildi. Kimi zaman TFF’nin yaptığı gibi aceleci açıklamalar insana sözünü böyle geri aldırabiliyor.
“Demiştim” diyebileceğim kriz konusu aklıma geldiğinden böyle bir anekdotla başlamak istedim. Yazılarımı düzenli okuyanlar, Küresel Kriz sonrasında Avrupa (özellikle AB) pazarında bir daralma olacağını ve bunun Türkiye’ye yansıyabileceğini sıklıkla ifade ettiğimi hatırlayacaklardır. Bazı bakan ve iktidar partisinin yöneticilerinin son günlerde dillerine doladıkları dıştan içe yansımalı krizin “itiraf edilme” zamanı gelmiş demek ki… Sonuç olarak; Avrupa’da beklenen daralmanın etkileri dalgalar halinde yayılmaya başladı. Muhtemelen Avrupa’da pazar ve talep daralmasını 2012’de daha net hissedeceğiz.
Diğer yandan kriz bahanesi ile hükümetin cari açığı azaltma çalışması, Türkiye sanayisi için yeni fırsatlar yaratabilir. Büyük ölçüde dışa bağımlı hale gelmiş olan sanayi ve ticaret sektörleri, bu krizi vesilesi ile bazı ürünleri içeride üretme ve pazarlama fırsatını yakalayabilir.
Kriz
Genel olarak krizi beklenmeyen, önceden tahmin edilemeyen bir durumun ortaya çıkması olarak tanımlarız. Birdenbire ortaya çıkan bir sağlık sorunu, bir doğal afet veya piyasanın bir anda altüst olması bir kriz durumudur. Daha teknik bir tanımlama yapmak istediğimizde şu tanımı öne sürebiliriz. Kriz; beklenmeyen veya önceden sezilip tahmin edilemeyen, ama acil önlem alınması gereken, kişinin veya kuruluşun varlığı ile sürdürülebilirliğini tehdit eden zor bir durumdur.
Ekonomik ve sosyal olarak yaşadığımız ortam krizlerin işaretçisidir. Eğer gelecek hazırlıkları açısından sağlam temeller üzerine oturmuş bir ortamda yaşamıyorsanız, krizlere de hazırlıklı olmanız gerekir. Örneğin sağlığınıza özen göstermiyorsanız, sağlık eksenli krizler sizin için şaşırtıcı olmaz. Eğer Türkiye gibi depremsellik özellikleri yüksek bir kara parçasında yaşıyorsanız ama konut kalitesi ve dayanıklılığına önem vermiyorsanız, bir deprem anında önemli ölçüde can ve mal kaybı beklenen bir durum olmalıdır. Eğer dirayetsiz bir siyasi iktidara veya kötü yapılandırılmış bir siyasal sisteme sahipseniz, o ülkede krizlerin varlığı şaşırtıcı değildir.
Yukarıdaki örnekleri vermemdeki amaç, kriz konusundaki sorunun “krizin beklenmeyen bir durum” olduğu fikrini vurgulamak içindir; çünkü kriz, beklenmesi gereken bir durumdur. Bu algı ve anlayış yanlışını değiştirmediğimiz sürece krizler, -kaynağı içeride veya dışarıda olsa da- günlük yaşamımızın bir parçası olmaya devam edecektir.
Ekonomik işletmeler ve kriz
Bir ekonomik kriz anı için yedek akçe tutan kaç firma vardır? İşletmelerimizin pek çoğunun küçük işletme sermayeleri ile idare etmeye çalışmaları ve işletme sermayesinin bir kuruluş için olmazsa olmaz bir nitelik olduğunu kavramamaları, krizler konusunda bir aymazlık değil midir? İşletme sermayesini büyütmeyi düşünmek yerine gayrimenkule yatırım yapmayı, ancak 15 gün kullanabileceği halde deniz kıyısında yazlık almayı ya da ihtiyaç olmadığı halde ikinci bir özel lüks taşıt almayı zenginlik sayanların krizlerdeki hallerini görüyoruz.
Krizler ilk elde krize hazır olmayanları etkiler. Hiç kuşkusuz; dünyanın bu denli karmaşık hal aldığı günümüzde geleceği tümüyle öngörmek mümkün değildir. Ama ekonomik sistemin denetlenebilir olmaktan çıktığı çağımızda hem ülkeler hem de işletmeler krizlerin beklenen bir durum olduğunu kabul etmeli ve ona göre hazırlık yapmalıdırlar.
Krizlerin yarattığı etkiler son derece ağır olabilir. Ama bu durum plansız, programsız ve hazırlıksız olmayı haklı göstermez. İş yapmanın kuralları arasında olağandışı şartlara hazır olmak da var. Bu nedenle –ne ölçüde etkilenmiş olursak olalım- yaşanan krizin bize öğrettiği ilk ders, kuruluşumuza çeki düzen vermemiz ve gelecek için hazırlıklı olmamız yönündedir.
Kriz anında verilecek kararlar, yok olmak ile var olmak arasındaki farkı oluşturur. Bu farkı olumlu olarak yorumlamak ve yaşama geçirmek için kriz yönetimi konusunda birikimli olmak gerekir. Kriz yönetimi konusunda yeterli bilgiye ve donanıma sahip olmayanlar, krizi savuşturmak yerine krizin bir parçası, hatta hızlandırıcısı olurlar.
Günümüzde iş dünyasının en önemli özelliği, artık atalarımızın iş anlayışının yeterli olmayışıdır. Ahlaken babanızın iyi iş ilkelerine sahip olmaya devam edebilirsiniz; ama kalıcı ve sürdürülebilir olma anlamında iş yapma modelini değiştirmenin zamanı geldi de geçiyor.
Kriz ve bir başka fırsat İnternet
Yaşadığımız tüm ekonomik ve sosyal sorunlara rağmen bilgisayar ve İnternet kullanımındaki gelişmeleri görmek sevindirici. Artık pek çok kuruluşun kendi İnternet siteleri var, çalışanlar etkin biçimde e-posta kullanıyorlar. Hatta amatör bilgisayar ve İnternet kullanıcıları, kullanım yetkinliğinde çalışanları çoktan geçmiş durumda… İnternet, bir tür iletişim ortamı – kendi başına bir medya… Onun medya olma özelliğini kullanımımız konusunda pek geride sayılmayız. Ama bu medya aynı zamanda yenir bir iş ortamı ve iş modeline de vesile oluyor. İşte; İnternet’in bu yönünü kullanmakta yeterli olgunluğa ve yetkinliğe eriştiğimizi söylemek zor…
Geçtiğimiz günlerde bir yaygın basın organında yer alan bir haber bu konuda yeterince farkında olamadığımız müstakbel fırsatlara dikkat çekiyor. Gazetede yer alan habere göre ABD’de yapılan bir araştırma İnternet üzerinde yapılan çevrimiçi iş sayısının bir milyonun üzerine çıktığını gösteriyormuş. Yine aynı habere göre; İnternet temelli ekonomik işlerin ABD ekonomisinin yüzde 2,1’ini oluşturduğu düşünülünce büyüklüğün önemini kavramak kolaylaşıyor.
Söz konusu araştırmada İnternet’in ekonomiye ve iş dünyasına çok önemli katkıları olduğu ve e-iş temelli uygulamaların yüksek düzeye katma değer ürettiği gözlenmiş. Örneğin İnternet reklamcılığının 20 milyar dolar gibi bir meblağa ulaştığı gözlenmiş.
İnternet ve değer yaratma
İnternet’i birkaç açıdan değer yaratmaya uygun bir ortam olarak buluyorum. Birincisi; İnternet geleneksel iş yaklaşımlarının farklı bir türünü sunuyor. E-ticaret bunlardan bir tanesi. İkincisi; yenilikçi (inovatif) girişimciler için şimdiye kadar gündeme gelmemiş yeni iş fırsatları sunuyor. Üçüncü olarak; olağan iş dünyasında farklı türde sanayi, ticaret ve hizmetler uygulamaları içinde olan işletmeler için kendi işlerini yapmada yardımcı yeni yol, yordam, teknik ve araçlar sunuyor.
İnternet’in sunduğu yeni fırsatlardan yararlanabilmek için bu alanı ekonomik işletmenin veya kuruluşun yeni bir unsuru gibi algılamak gerekir. Dolayısıyla kuruluşun ayakta kalma, rekabet ve büyüme stratejilerinde İnternet’in yerini özel olarak ele alıp değerlendirmek gerekir.
İnternet’in özellikle ekonomik işletmeler açısından kullanımına baktığımızda ciddi yetersizlikler görüyoruz. Pek çok kuruluş İnternet’teki sitesini sadece “Bizim de olsun” anlayışı ile bulunduruyor. Bu sitenin veya diğer İnternet olanaklarının kuruluş için hangi katma değer türlerini üretebileceği konusunda ciddi talepler ve çalışmalar yaygın olarak gözlenmiyor. İnternet ortamında yapılabilecek işler konusunda ciddi yaklaşımlar geliştirildiğinde ve buna uygun bir yapılanma ile iş modeli geliştirildiğinde; hiç kuşkusuz bizim kuruluşlarımız da bundan gerekli getiriyi elde edeceklerdir.
Küresel krizin etkilerinin farklı biçimlerde yaşanmaya devam ettiği şu günlerde İnternet’in sunduğu imkânlar, istihdam sorununu azaltma yönünde önemli katkılar yapabilir. Ama toplumu oluşturan tüm kurum ve kuruluşların bu konunun öneminin farkına varıp gerekli donanımlaşma konusunda girişimde bulunmaları gerekiyor. ABD’de yaşamını sadece İnternet temelli işlerden kazananların sayısı 1,2 milyon dolayına ulaşabiliyorsa; bundan çıkaracağımız ders, İnternet’in bizim için de bir fırsat olduğudur.