Gürcan Banger
Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Duygu Güncesi
Facebook’ta izle
Twitter’da izle
Enerjiden söz ettiğimizde; aklımıza ilk gelen petrol yanında doğalgazı ve elektriği de anlamamız gerekiyor. Muhtemelen önümüzdeki dönemde güneş, rüzgâr ve yer altı enerjilerinden daha fazla söz eder olacağız. Özellikle doğalgazda oluşacak artışlar, elektrik enerjisi üretim sisteminin yapısı nedeniyle elektrik fiyatında da olumsuz etkiler yapmaya devam edecek. Bu kalemlerde maliyetlerin yükselmesi, enerjinin ekonomide ana girdi olması nedeniyle Türkiye’nin enflasyon ile mücadelesini olumsuz etkileyecek.
Enerji fiyatları
Dünyada enerji fiyatlarının yükselmesi, sadece arz-talep dengesi ile ilgili değil. Petrol ihraç eden ülkelerdeki ekonomik, sosyal ve siyasal istikrarsızlıklar da fiyatları olumsuz biçimde etkiliyor. Çin ve Hindistan’ın artan enerji talebini de dâhil edersek, birden fazla faktörün etkisiyle enerji fiyatları, iniş-çıkışları olsa da, genel anlamda yükselmeye devam ediyor.
Enerji kullanımında çok ciddi kayıplarımız olduğunu biliyoruz. Ülke olarak birim üretim için örneğin Avrupa’ya göre üç kat fazla enerji kullanıyoruz. Dolayısıyla her birim üretim için üç misli fazla döviz ödüyoruz. Küresel rekabet gücümüzü olumsuz etkileyen bu gerçek, başta sanayi olmak üzere enerji tüketim modelinde değişime ihtiyaç olduğunu gösteriyor. Uzmanların belirttiğine göre; elektrik kayıplarında yapılabilecek bir iyileştirme, kabaca iki orta boy nükleer santral kadar enerjinin geri kazanılmasına neden olabilir. Boyutu ne olursa olsun; enerjide sağlanacak geri kazanımlar, hiç kuşkusuz enerjinin ekonomiye olan ağır yükünü hafifletecektir.
TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası’nın araştırmalarına göre; sanayide yüzde 20, binalar ile hizmet sektöründe yüzde 30 ve ulaşımda yüzde 15 dolayında genel enerji tasarruf potansiyeli bulunmaktadır. Bu birkaç sayısal değer bile, verimsiz enerji tüketiminin boyutları hakkında bir fikir vermeye yeterlidir.
Enerji ve OECD Ülkeleri
OECD, merkezi Fransa’da Paris’te bulunan ve 30 ülkenin üye olduğu Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’dür. 1961’de kurulan OECD, üye ülkeler dışında dünyanın her kıtasından 100 kadar paydaş ülke ile çalışmaktadır. OECD istatistikleri ekonomik kalkınma konusunda kıyaslamalar yapmak için önemli verilerdir.
Türkiye’de kişi başına enerji tüketimi, OECD ülkeleri ortalamasının yaklaşık beşte biri kadardır. Enerji tüketimi, bir uygarlık ve kalkınmışlık göstergesi olduğundan, bu düşük değerin işaret ettiği anlama dikkat etmek gerekir. Buna karşılık Türkiye’de birim üretim için kullanılan enerji miktarı ise yüksektir. Bir başka deyişle; çok daha fazla enerji kullanarak daha az ürün ve hizmet elde ediyoruz.
Gayri safi yurt içi hâsıla (GSYİH), bir ülkenin ekonomik büyüklüğünü ölçmenin araçlarından birisidir. GSYİH başına tüketilen enerji miktarı ise ‘enerji yoğunluğu’ olarak isimlendirilir. Enerji yoğunluğu değeri Japonya için 0,09; OECD ülkeleri ortalaması için 0,19 ve Türkiye için ise 0,38 büyüklüğündedir. Bir başka deyişle; Türkiye, aynı miktarda mal veya hizmet üretebilmek için Japonya’dan 4 kat, OECD ortalamasından 2 kat daha fazla enerji harcamaktadır.
Verimlilik, ne kadar girdi ile ne kadar çıktı elde edilebildiğinin ölçüsüdür. Yukarıda verdiğim birkaç değer bile ülkemizde enerji kullanımındaki verimsizliğin hangi boyutlarda olduğunun göstergesidir. Hiç kuşkusuz; kişi başına enerji tüketimini artırmalıyız; ama o oranda enerjiyi daha verimli kullanmak için başta sanayi olmak üzere ciddi önlemler almak zorundayız.
TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası çalışmalarında ifade edilen değerlere göre; enerji tüketiminin, 2020 yılında 2004’e oranla sanayide 2,8 kat, ulaşımda 2,5 kat ve konutlarda 2,3 kat artacağı öngörülmektedir. Eğer enerjiyi aynı verimsizlikle kullanmaya devam edersek, boşa harcadığımız enerjiyi de aynı oranda artırmış olacağız. Hâlbuki yapılan çalışmalar, birincil enerji kaynaklarının yüzde 15’inin verimlilik önlemleri sayesinde tasarruf edilebileceğini göstermektedir.
Enerji tüketimi, yaşam kalitesi, verimlilik
Sanayi sektörü ve konutlar, enerji tüketiminde en önemli yeri tutarlar. Enerji tüketiminin büyük bölümü, bu alanlarda gerçekleşmektedir. Bu nedenle belli bir zaman dilimi içerisinde sanayide ve konutlarda enerji tüketim yapısının verimlilik yönünde değiştirilmesi, ülkenin kaynaklarını daha tasarruflu kullanma açısından önemli bir stratejidir.
Kişi başına enerji kullanımının yüksekliği, bir ülkenin ve toplumun yaşam kalitesi hakkında bilgi verir. Ama gelişmişlikten söz ediyorsak; bunu sadece tüketilen toplam enerjiye veya kişi başına düşen enerji miktarına bağlamak doğru olmaz; birim ekonomik değer için ne denli az enerji kullanıldığı da çok önemli bir göstergedir. Yukarıda enerji verimliliğinin bir ifadesi olarak söz ettiğim enerji yoğunluğu, incelenen ekonominin verimliliği kadar ülkenin teknolojik düzeyini, ar-ge ve yenilikçilik başarısını da ifade eder. Dolayısıyla daha az enerji ile daha çok üretim yapabilen bir ekonomi, gelişmişlik anlamında ciddi kazanımlar elde etmiş demektir.
Ekonomi ve yaşam kalitesi geliştikçe enerji talebi de artar. Ama aynı zamanda enerji tüketimi bir stratejik planlama konusudur. Enerji yoğunluğu adı verilen verimlilik ifadesi, sanayide, konutlarda ve ulaşımda planlama ve yeni teknolojilerin kullanımının teşviki ile iyileştirilebilir. Günümüzde enerji yönetimi ve enerji verimliliği, bilimsel konular arasında yer alan ve çok sayıda teknik çalışma yapılan alanlar arasındadır. Dolayısıyla günümüzde enerjinin etkin ve verimli kullanımı için kullanılabilecek çok sayıda yaklaşım, yöntem, teknik ve yol vardır. Öncelikle yapılması gereken, bu alanda bilinçlendirme ve eğitim çalışmalarına hız vermektir.
Türkiye
Türkiye nüfusunun, artış oranı düşmeye devam etse de, 2025’te 88 milyona ulaşması, 2050 ise 100 milyonu geçmesi öngörülüyor. Diğer yandan tüm kriz, darboğaz ve sıkıntılara rağmen sanayileşmede de önemli gelişmeler var. Nüfus artışının ve sanayileşmenin etkileriyle enerji talebi hızla artmaya devam ediyor. Ülkemizde enerji arzının büyük ölçüde dışa bağımlı olduğu düşünüldüğünde; talep artışının ekonomiye olan ağırlaşan yükünü tahmin etmek güç olmuyor.
İniş-çıkışlarla da olsa büyüyen bir ekonominin ve daha iyi bir yaşam kalitesi arayan toplumun enerji ihtiyaçlarının ucuz, sürekli ve güvenli olarak karşılanması gerekir. Gerçekleşen duruma baktığımızda ise enerji fiyatlarının biteviye yükseldiği ve dış dünyaya da bağlı olarak enerji darboğazı işaretleri alındığı ortadadır.
Enerji arzının kimliği
Yaklaşan enerji darboğazına neden olan temel soruna ilişkin haklı bir eleştiri şudur: Enerji arzı, yapısal özellikleri nedeniyle kamusal bir hizmet türüdür. Enerji sektörü, piyasanın sıradan unsurlarından birisi olarak görülemez. Sektörün kendi yapısı içinde serbest piyasa koşullarına uygun işleyen bölümleri olabilse de; genel hatlarıyla kamusal niteliğinin yitirilmemesi gerekir. Küresel sermayeye entegrasyon sürecinde bu önemli ilke ihlal edilmiştir. Türkiye’nin; devletin küçültülmesi, bazı sektörlerin serbestleştirilmesi ve özelleştirmeler konularındaki beceriksizlikleri de küresel politikalara eklemlenince, bugün gözlenen olumsuz durum oluşmuştur.
Petrolde biteviye yaşanan fiyat artışları nedeniyle; akaryakıtta büyümeye devam eden sorunu kolayca kavrayabiliyoruz. Diğer yandan elektrikte de bir sorun giderek derinleşen kökler salıyor. İthal doğal gaza dayalı elektrik üretiminin teşvik edilmesi, kömür ve su ile çalışan santrallerin gerekli kapasite geliştirme, iyileştirme ve bakım-onarımlarının yapılmaması elektrik üretiminin bazı önemli sorunları olarak görünüyor. Enerji sektöründe kamu yatırımlarının azalması nedeniyle kömür ve hidrolik kaynakların yeterinde değerlendirilememesini de saymak gerekir. Jeotermal, rüzgâr ve güneş gibi yenilenebilir kaynaklar konusundaki çalışmalar ise yeterli ilgi ve desteği görmediği için henüz emekleme aşamasında.
Enerji tasarrufu, enerji verimliliği
Enerjide yeni kaynak yaratmanın en önemli yollarından birisi, enerji verimliliği ve tasarrufu konusunda başarılı olmaktır. Kişi başına düşen enerji miktarı, bir yaşam kalitesi ve gelişmişlik göstergesidir. Dolayısıyla enerji verimliliği ve tasarrufu, yurttaşların enerji kullanımını azaltmaları anlamına gelmez. Aksine; kişi başına enerji tüketimini artırırken birim mal ve hizmet üretimi için daha az enerji kullanmak anlamına gelir. Bu bağlamda kaçak ve kayıpların azaltılmasını, enerji tüketilen noktalarda verimliliği artıran unsurların yaygınlaştırılmasını, atıkların değerlendirilmesini ve çevre için olumlu etkiler yapılmasını ifade eder. Enerji verimliliği ve tasarrufunun artırılması ile yararsız biçimde ithalata ödenen döviz kaynağı azalacak ve geri dönen katma değer, sosyal refahın artırılması için kullanılabilecektir.
Bir sorunu kaynağı itibarıyla giderebilmek için önce fark etmek ve daha sonra çözmek üzere ilgilenmek gerekir. Küresel ölçekte bir enerji krizinin yaşandığı 1970’li yıllardan bu yana enerji verimliliği ve tasarrufu konusundan sıklıkla söz edilmesine rağmen, bu konuda yeterli planlamanın yapılmadığını ve gerekli önlemlerin alınmadığını görüyoruz. Bunda sürdürülebilir bir enerji politikamızın olmayışının büyük etkisi var. Enerji potansiyelimizin tam bir envanteri olduğu da tartışılabilir bir konudur. Ve tabii ki; ulusal düzeyde olmayan bölgesel ve yerel düzeyde de yoktur. Kendi ilimize baktığımızda; enerji alanında planlamamız olmadığı gibi, yerel kaynak envanterimiz ve üzerinde çalışılmış bir talep ve tüketim profilimiz olmadığı da görülecektir. Kesin olan şu ki; ölçmüyorsanız, yönetemezsiniz.