Cinsiyet ve Toplumsal Cinsiyet
Gürcan Banger
Cinsiyet, bir toplumun gelişmişliğinin göstergesi olarak kabul edilebilecek bir kavram olarak görünüyor. Ekonomik ve sosyal olarak daha az gelişebilmiş toplumlarda cinsiyet olgusunun da pek çok sorunla donanmış olduğunu gözlüyoruz. Hiç kuşkusuz; toplumun ve bireyin ekonomik ve sosyal düzeyi, vatandaşın toplumda cinsel kimliği ile duruşunu da etkiliyor.
Cinsiyet
Cinsiyet, bir insanın kadın veya erkek olarak farklılık göstermesini ifade eder. Ama burada söz edilen farklılığın, özellikle genetik bedensel (fizyolojik) ve biyolojik özelliklerden kaynaklandığı vurgulamalıyım. İnsan bedeniyle ilgili olan bu özellikler cinsler arası bir farklılık yaratmakla birlikte bu, kadın ve erkek arasında bir eşitsizlik olarak yorumlanmamalı. Bu anlamda kullanılan kadın ve erkek farklılığı, sözcük olarak cinsiyet veya seks sözcüğü ile ifade edilir.
Bir eğitim notunda yer alan şu cümlelere bir göz atın: “Kadınlar çocuk doğurur, erkekler doğurmaz”, “Erkeklerin sesleri ergenlik döneminde değişir, kadınlarınki değişmez”, “Kadınlar çocuk emzirebilir, erkekler biberonla çocuk besleyebilir”, Kadınlar regl dönemlerinde sancı çekebilir ve asabi olabilirler.” Bu cümlelerin tümü, kadınlar ve erkekler arasındaki fiziksel ve biyolojik farklılıkları anlattığından, (İngilizce’de “sex” sözcüğü ile ifade edilen) cinsiyet kavramına işaret eder.
Yukarıda söz edilen eğitim notundan aktarılan şu cümleleri gözden geçirin: “Erkek çocukları sokakta, kız çocukları ise ev içinde oyun oynamaktan hoşlanırlar”, “Eski Mısır’da erkekler evde örgü işi yaparlardı. Ailedeki temel işlerden kadınlar sorumluydular. Kadınlar mirasla mal sahibi olabilirlerdi, ancak erkekler olamazdı”, “Birleşmiş Milletler verilerine göre, kadınlar dünyadaki tüm işlerin yüzde 67’sini yaptıkları halde dünya gelirinin sadece yüzde 10’unu kazanıyorlar”, “224 kültür üzerinde yapılan bir araştırmaya göre, sadece 5 kültürde erkekler yemek pişirme işlerini üstleniyorlar. 36 kültürde kadınlar evlerini kendileri inşa ediyorlar.”
Toplumsal cinsiyet
Aktarılan son cümlelerde anlatılan kadın ve erkek farklılığının, insanın beden olarak kadın veya erkek oluşuyla ilgili olmadığını görüyoruz. Bu örneklerde de kadın ve erkek arasında farklılıklara işaret edilmesine rağmen bunlar, kişinin beden (genetik, fizyolojik ve biyolojik) yapısından daha çok yaşanan kültürel ortamla ilgilidir. Bu farklılığı ifade eden kavrama (İngilizce’de “gender” sözcüğü ile karşılanan) toplumsal cinsiyet adını veriyoruz.
Toplumsal cinsiyet, kadın ve erkeğin sosyal açıdan (yaşadıkları topluma bağlı olarak) belirlenen rol, statü ve sorumluluklarını anlatır. Toplumsal cinsiyet, kadın ve erkeğin içinde yaşadıkları toplumda kendilerinden beklenenlere işaret eder. Bir başka deyişle; toplum, kadınların kadın, erkeklerin erkek gibi davranmasını bekler; bu davranış modeli de toplumsal cinsiyet ile kavramsallaştırılır. Cinsiyetimizi biz seçmiyoruz; toplumsal cinsiyetimizi ise içinde yaşadığımız sosyal kültür bize öğretiyor.
Toplumsal cinsiyet, sivil toplum alanında üretilmiş bir yaklaşım. Geleneksel siyaset, bu yenilikçi ve açılımcı kavramın henüz farkında değil. Eşit fırsat ve eşit başlangıç fırsatlarını kullanma, gerekli kaynakların ayrılması ve hizmetlere erişmede ayrımcılık yapılmaması olarak özetleyebileceğimiz toplumsal cinsiyette eşitlik, önümüzdeki dönemin giderek yakıcılığı yükselen gündem maddelerinden birisi olacak.
Cinsiyet eşitsizliği
Kısa bir özetle devam edelim. Cinsiyet dediğimizde; kadınlar ve erkekler arasındaki fiziksel ve biyolojik farklılığa işaret ediyoruz. Bir başka deyişle; genetik olarak belirlenmiş olan cinsiyete… Bu anlamda cinsiyet kavramı, İngilizce’de “sex” sözcüğü ile ifade ediliyor. Kadın ve erkeklerin sosyal ve kültürel yönlerden tanımlanmasını, toplumun kadın ve erkeği birbirinden ayırt etme anlayışını ve onlara verdiği toplumsal rolleri ifade eden kavrama ise ‘toplumsal cinsiyet’ adını veriyoruz.
Toplumsal cinsiyet, toplumda ayrımcılık ve eşitsizliğin yer aldığı en önemli alanlardan birisi. Ama önemli olduğu kadar toplumumuz açısından kavranması pek kolay olmayan bir konu. Hatta bu saptamayı, erkek kültürünün egemen olduğu tüm toplumlar için genişletebiliriz. Toplumsal cinsiyette eşitsizliğin zihinsel temeli, toplumdaki her bireyin insan olarak algılanmak yerine sosyal olarak kadın ve erkek şeklinde tasnif edilmesinden kaynaklanıyor.
Bu kavramı basitçe anlatmamı isteyen kişilere şu örneği veriyorum: Eğer bir oğlan ve bir kız çocuğun varsa; bayramda erkeğe yeni bir giysi alırken, “Kız, mevcut basma elbisesi ile idare etsin” diyorsan toplumsal cinsiyet ayrımcılığı yapıyorsun, demektir. Toplumun yapı taşlarından birisi olan aile, toplumsal cinsiyette eşitsizlik örneklerinin en fazla görüldüğü topluluktur. Genelde bu eşitsizliğin olumsuzluklarını en fazla yaşayanların başında kadınlar ve başta kızlar olmak üzere çocuklar gelir.
Hangi kentte bilmiyorum. Muhtemelen park olan alanda bir tabela… Altında ‘Büyükşehir Belediyesi’ yazıyor. Tabelaya büyük harflerle “İki kişiden fazla yan yana yürümeyiniz” yazılmış. Sanırım; yolun diğer yürüyenler için kapatılmaması konusunda ikazı hedefliyor. Tabelanın üzerinde üç tane insan simgesi var. Biri kadın ve diğer ikisi erkek… İki kişiden daha fazla yan yana yürünmemesini ifade etmek için kadın simgesinin üzeri çarpı ile işaretlenmiş. Acaba kadının çarpılanmış olması, kadınların bu parkta bulunmaması gereğini mi ima ediyor; yoksa kadınların erkelerin arkasından gelmesini mi? Artık ona siz karar verin.
Eşitsizlik yok edilebilir mi?
Kadın ve erkek arasındaki ekonomik, sosyal ve kültürel eşitsizliğe, toplumun erkeklere fırsatlar sunarken, kadınlara insanca yaşam imkânları sağlamamasına toplumsal cinsiyet uçurumu adı veriliyor. Dünya Ekonomik Forumu (WEC) adına Harvard Üniversitesi’nden Ricardo Hausmann, Kaliforniya – Berkley Üniversitesi’nden Laura D. Tyson ve Dünya Ekonomik Forumu’ndan Saadia Zahidi tarafından hazırlanmış bir rapor var elimde. “Küresel Toplumsal Cinsiyet Uçurumu Raporu2007”başlığını taşıyor. Raporda, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 128 ülkenin toplumsal cinsiyet açısından durumu inceleniyor.
Raporda; toplumsal cinsiyet dört ayrı kategoride endekslenmiş: Ekonomik katılım ve fırsat eşitliği, eğitime erişim, siyasal yetkilendirme, sağlık ve yaşamda varolma. Ekonomik katılım ve fırsat eşitliği endeksinde kadınlar ve erkekler arasında işgücüne katılım, ücret ve terfi farklılıkları ile profesyonel veya teknik çalışanların durumu ele alınıyor. Eğitime erişim endeksi ile kadın ve erkekler arasındaki eğitim sayı ve düzeyi inceleniyor. Siyasal yetkilendirme endeksi, kadınlar ve erkekler arasında siyasal yönetim ve karar süreçlerine katılım farkını ele alıyor. Son olarak; sağlık ve yaşamda var olma endeksi, kadın ve erkeklerin yaşam süresi beklentileri ile doğum oranlarını sergiliyor.
Katılım ve fırsat eşitliği
Ekonomik katılım ve fırsat eşitliği endeksine göre Türkiye 118’inci sırada yer alıyor. Bir başka deyişle; kadınların oldukça düşük oranlarda işgücüne ve ekonomik faaliyetlere katılabildikleri anlaşılıyor. Eğitime erişim endeksini incelediğimizde ise Türkiye’nin 128 ülke arasında 110’uncu sırada yer bulduğunu görüyoruz. Siyasal yetkilendirme endeksine göz attığımızda ise ülkemizin 108’inci sırada olduğunu izliyoruz. Kadın adayları ancak aksesuar olarak listelerine koymayı düşünen siyasal partilerle başka türlü olmasını beklemek zaten hayal olur. Türkiye, en iyi derecesini sağlık ve yaşamda var olma endeksinde gerçekleştiriyor. 128 ülke arasında 87’inci sırayı bulan Türkiye’nin yaşam kalitesi ve sağlık kriterleri açısından kadınlar için başarması gereken daha pek çok konu var.
Raporda; yukarıda sözünü ettiğim dört farklı endeksin birleştirilmesi ile bir küresel toplumsal cinsiyet endeksi oluşturulmuş. Genel endeksin 1 değerini alması kadınlar ve erkekler arasında tam eşitlik, 0 değerini alması ise tam eşitsizlik anlamına geliyor. Bu genel endekse göre Türkiye, 121’inci sırada yer alıyor. Listeye göre Türkiye’nin altında Fas, Benin, Suudi Arabistan, Nepal, Pakistan, Çad ve Yemen var. Orta gelir düzeyine sahip ülkeler açısından ele aldığımızda; Türkiye, bu grubun son sırasında yer alıyor. Bir başka deyişle; kadınların ekonomik ve sosyal yaşama katılmaları süreci ülkemizde ağır aksak yürüyor. Hiç kuşkusuz; bugün yapılandan çok daha fazlasının başarılmasına ihtiyaç var.