Seçeneksizlik veya İki ya da Çok Seçenek
Gürcan Banger
Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Duygu Güncesi
Facebook’ta izle
Twitter’da izle
Sık Kullanılanlara Ekle
Olmuşken en iyisi olsun diye başlarız. İkinci en-iyi olabileceği aklımıza gelmez. Ya “tek seçenek” diye algılanan bir modeli benimsemek zorunda kalırız ya da üretmeyen muhalif olmayı seçeriz. Ayrıntısına girelim.
İktidar
Eğer genel anlamda siyaseti rant elde etme olarak anlıyorsanız; o zaman siyaseti değerlendirmeniz ne kadar rant elde ettiğinizle yakından ilintili olur. Eğer desteklediğiniz siyasal parti iktidarda ise ve onun iktidarda bulunmasından bireysel avantaj elde ediyorsanız, mevcut düzenin her ne pahasına devam etmesini istersiniz. Uygulanan politikalardan başka kesimlerin nasıl olumsuz etkilendiği ile pek ilgilenmez, her olumsuzluk için kendinizce bir açıklama bulmaya çalışırsınız. Ancak kişisel çıkarlarınızı aşan bir demokrasi, sosyal adalet ve ahlak anlayışı içeren dünya görüşüne ve vizyona sahipseniz, ancak o zaman kişisel rant kollama çirkinliği ve bencilliğini aşarak iktidar partisini beğendiğiniz kadar eleştirebilirsiniz de…
İktidar mücadelesi, sadece iktidar ve muhalefet arasında verilmez. Çoğu zaman iktidar partisi içinde de bir rant mücadelesi vardır. Parti içinde iktidarı elinde tutan oligarşiye daha yakın olanlar, nimetlerden daha fazla yararlanırken; demir çekirdeğin uzağından kalanlar gönülden, dolayısıyla dünya nimetlerinden de ırak kalır. Bu anlamda; hem dışarıda genel anlamda, hem de parti içinde özel anlamda iktidarın sağlam bir savunucusu olmak, rant elde etmenin ilk koşulları arasında yer alır. İktidarı sadakatle savunan, karşılığı olan rantı da alır.
Ekonomi
Benim için siyasal iktidarın birinci anlamı ekonomidir. Ülkeyi yönetmeye talip olarak erki eline almış iktidar sahiplerine; öncelikle uyguladıkları ekonomik program ve bunun yurttaşlara zenginlik ve gelir adaleti, geçim düzeyi, fırsat eğitliği ve açlık-yoksulluk biçiminde yansıması açılarından bakarım. Bilirim ki; insanca yaşam düzeyini sağlayamayan vatandaşların, zihinleri doğru bilgi ve deneyimlerle, kalpleri ise sağlıklı duygularla dolmaz. Bu söylediğim; ekonomi ile diğer değerlerin insani açıdan bir karşılaştırma ve sıralaması olmaktan daha çok, yurttaşların bir sosyal varlık olarak yaşamlarını insan onuruna yakışır biçimde sürdürebilmesine ilişkindir.
Kişisel olarak ekonomiyi birinci sıraya koysam da; iktidarın koşulsuz alkışlayıcıları, bu desteklerini her zaman ekonomik rant üzerine kurgulamazlar. Siyasal iktidar, bazı kesimler için kalıcılaşmak, büyümek ve her anlamda gelişmek için verimli bir iklim oluşturur. Bunlar, bir başka iktidar alternatifinde bu kadar rahat hareket edip gelişmeyecekleri düşüncesiyle iktidarın sadık bir tebaası konumlarını korur ve desteklerini sürdürürler. Ülkemizde sürüp giden iktidar mücadelesinin ana unsurları arasında ekonomik rant dışında kamuda birikmiş olan diğer erk türlerinin de yarattığı cazibe vardır.
İktidardan yana olmak…
İktidardan yana olmak kolaydır. Çoğu zaman iktidarın uygulamalarını izlemeniz bile gerekmez. “Ne yapsalar yeridir” der, yapılanları övgüyle karşılar ve arkanıza bakmazsınız. İktidarın açık muhalifliğinin de pek zor olmadığını söyleyebilirim. Bu durumda da iktidar her ne yapıyorsa eleştirirsiniz veya karalarsınız ve bu yaptığınız bir işe yaramasa da ruhen rahatlarsınız. Muhalefet olmanın en keyifli yanı, “Nasıl olsa biz iktidara geldiğimizde işleri düzeltiriz” diye düşünüp rahatını bozmamaktır. Nasıl olsa birisi, işlerin nasıl düzeleceğini düşünecektir.
Ama üçüncü taraftaysanız, bu durumda yapmanız gereken çok iş var demektir. Bu durumda statükoyu aşıp yeni bir söylem ve vizyon için çaba sarf etmeniz gerekir. Bugün ihtiyacımız olan da budur.
İkinci ya da Üçüncü…
Eğer sadece siyah veya beyaz gibi iki seçenek varsa, bu durumda insanların üçüncü veya alternatif bir seçeneği kalmaz. Ama güzellik, ikiden fazla alternatifin bulunması ile oluşur. Bir ülkenin değeri; örneğin o sınırlar içinde ne kadar çok ve farklı sayıda bitkinin, hayvanın, yerüstü ve yeraltı zenginliğinin bulunduğu ile yakından ilintilidir. Belli bir alanda yoğunlaşmak etkin ve verimli kaynak kullanımı açısından iyidir ama katma değerini sadece 1-2 sektör üzerine kurmuş bir yerel ekonominin riski de o denli yüksektir. Çünkü o 1-2 sektörde bir kriz oluştuğunda, yerel ekonomi ciddi gelir ve istihdam kayıplarına uğrar. Farklılık ve çeşitlilik, tekdüzeliğin bağnazlığından iyidir.
Ülke ve işletme politikaları, içinde bulunulan konjonktürden ciddi anlamda beslenir ve etkilenirler. Örneğin bir işletme için yüksek veya düşük enflasyon dönemlerinde işletme politikaları aynı değildir. Eğer iki farklı konjonktür döneminde aynı politikayı uygulamaya çalışırsanız; bu, yanlış seçimler nedeniyle kaynaklarınızı heba etmek anlamına gelir. Dolayısıyla seçeneklerimiz yaşadığımız konjonktürün doğru ve sağlam tespitini içermek zorundadır. Dolayısıyla değişen çevre koşulları, zaten grilerin oluşmasını zorunlu kılan bir önkoşuldur.
Karşılaştırmalar
İnsan, içinde yaşadığı çevreyi karşılaştırmalarla öğrenir. İnsanlar, örneğin siyah ve beyazı karşılaştırarak ve aralarındaki farkı kavrayarak öğrenir. Aydınlığı ve karanlığı, ışık ile gölgeyi öğrenme biçimi de aynıdır. Ama iş, sadece siyah ve beyazla kalmaz. Grilerin ortaya çıkması ile birlikte karşılaştırma yapılması gereken unsurlar artar ve insanın zihinsel – duygusal yaşamı bir zenginlik kazanmaya başlar.
Yaşamda siyah veya beyazın tek başına bulunmamasını; siyahın beyazdan, beyazın ise siyahtan dolayı var olduğu biçiminde söyleyebiliriz. Dünyayı oluşturan şeyler, bazen karşıtlarıyla, kimi zaman benzerleriyle ama her zaman farklılıklarıyla var olurlar. Bu anlamda farklılıklar, yaşamın zenginlikleridir. Örneğin resim renk farklılıklarının, müzik ise ses farklılıklarının yarattığı zenginliklerdir.
Düşünce dünyasına gelirsek; burada da düşünce farklılığının ve farklı düşüncelerin varlığının insan yaşamının birincil zenginlikleri arasında yer aldığını söyleyebiliriz. Bir toplumun düşünce dünyası, bir ülkenin flora veya faunası gibidir. Nitelik ve nicelik olarak düşünsel zenginlik, o dünyayı yaşanması daha hoş bir iklim haline getirir.
Bu arada bir noktayı vurgulamam gerekir. Gül, göze hoş görünen ve kendine özgü cazip kokusu olan bir çiçektir; ama aynı zamanda battığında rahatsız edebilecek dikenleri de vardır. Düşünce dünyası da böyledir. Zenginliğini gül gibi hoşlukları yanında dikenlerinin yarattığı acılarla birlikte oluşturur.
Tek veya az renkli olmak kolaydır. İktidar sahipleri, tebaalarının düşünsel açıdan tek veya az renkli olmalarını tercih ederler; çünkü az renkliliği yönetmek kolaydır. Özellikle demokrat olmayan yöneticiler, kendi doğrularının ülkenin ve toplumun doğruları olmasını isterler. Genelde kendilerinin bir A planları vardır ve B, C, D gibi alternatif düşünce ve planların varlığına ve tartışılmasına asla tahammül edemezler. Hele ki; yönettikleri topluma dayattıkları hatalı A planından dolayı hesap verme zorunlulukları yoksa, sonuçta kaybeden halk olur; yöneticiler elde ettikleri rant, halk ise kaybettikleri ile baş başa kalır.
İkinci ve üçüncü de var…
Eğer siyah veya beyazdan bir tanesi olmak yerine üçüncü veya alternatif olmayı yeğliyorsanız, o zaman yeni seçeneklerin yaratılması konusunda girişimci, gayretli ve azimli olmak zorundasınız. Zengin geleceği yaratmak öncelikle sizin beyninizde, kalbinizde ve ellerinizde… Bugünün koşulları bize bunu anlatmaktadır.
Son söz: 1- Tek seçenek olmaz. 2- İkinci en iyi, sizin için birinciden daha uygun olabilir. 3- Dayatılanı değil, gerçek anlamda çoktan seçme fırsatımız olmalı.