Seçme Özgürlüğü, Sadelik ve Yenilikçilik
Gürcan Banger
Ekonomik sistem sadece mal ve hizmetleri yeniden üretmiyor; ayakta kalmak ve büyüyebilmek için biteviye yeni ihtiyaçlar da üretiyor. İşin ilginci; bir yandan bu yeni ihtiyaçları üretirken, diğer yandan bizleri bunların gerçekten ihtiyaçlarımız olduğuna ikna etmeye çalışıyor. Biz de sentetik olarak üretilmiş ürün ve hizmetlerden bir tanesi konusunda ikna edilmiş olmayı özgürlük, bireysel özgürlük sanıyoruz.
Yaşam sadeliği
Birkaç cümle ile bellek tazeleyelim: “Tüketim bağımlılığının aşırı boyutlara varması üzerine özellikle Batı’da sade yaşama yönelik sivil çalışmalar çoğaldı. Bu hareketler, bir yandan kapitalist üretim – tüketim çılgınlığını eleştirirken; diğer yandan da doğal yaşamın uzun soluklu olabilmesi için sürdürülebilir tüketim olarak isimlendirilen bir kavramı dillendirmeye çalışıyor.”
“Yaşam sadeliği, yeni bir kavram olmamakla birlikte giderek artan tüketim çılgınlığı ve insan yaşamının yok olan ortamları ile birlikte yepyeni boyutlar kazanıyor. Küresel ısınma, sağlıklı yaşlanma gibi konular yaşamsal sadeliği her geçen gün daha fazla gündeme taşıyor.”
“Yaşamsal sadelik, öncelikle insanın kendi yaşam yolunu bilinçli, hassasiyetle ve kendi isteklerine bağlı olarak seçmesi demek… Burada bir seçimden ve yoldan söz edildiğine göre; bundan odaklanarak, derinlemesine ve tüketici kültüründen etkilenmeden yaşam anlamını çıkarmak gerekir. Bunu elde etmek için de insanların yaşamlarını bilinçle düzenlemeleri ihtiyacı oluşuyor.”
“Tüketim bağımlılığının bir başka ifade şekli, hiç kuşkusuz üretim çılgınlığıdır. Üretim ise doğayı değiştirmek anlamına gelir. Eğer yeraltındaki altını çıkarmak için zehirli ve tahrip gücü yüksek siyanürü kullanırsanız, o doğal çevreyi sürdürülebilir yaşam için ‘imkânsız’ bir noktaya getirebilirsiniz. Dolayısıyla sadeliğe sadece tüketimin Dünya ve yaşam kaynaklarını yok etmesi açısından bakmamak lazım. Sadeliğin altyapısı olarak ‘sürdürülebilir üretim’ kavramını da dikkate almamız gerekir.”
Bolluk paradoksu
“Bolluk Paradoksu (The Paradox of Choice)” isimli kitabın yazarı Barry Schwartz, bir yandan hedeflere ulaşmada başarılı veya başarısız olmanın insan psikolojisini nasıl etkilediğini tartışırken, diğer yandan kapitalizmin insanların önüne aşırı sayıda tercih sunması nedeniyle nasıl bir bozuk ruh haline sürüklendiklerini anlatıyor. Bir sosyal teori ve eylem uzmanı olan yazar, kitabında şunları söylüyor: “Şimdi gönüllü sadelik hareketine adanmış çeşitli kitaplar ve dergiler var. Buradaki ana fikir, önümüze çok fazla seçenek sürülüyor olmasıdır. Gerçekten önemli olanı yapmak için; gereğinden fazla seçenek, çok fazla verilmesi gereken karar ve çok az zaman var. Gerçek isteklerimizin neler olduğuna dikkat etmek ve yapmak istediklerimize odaklanmak, bana çok fazla seçeneğin sunulmuş olmasının yarattığı soruna karşı iyi bir çözüm olarak görünmüyor.”
“The Paradox of Choices” kitabının 2004 yılındaki ilk baskısından sonra kendisiyle yapılan röportajlardan birinde Schwartz, tüketicilerin, kapitalizmin dayattığı tercihler karşısındaki konumunu şöyle anlatıyor: “Yıllar boyunca, serbest piyasanın insanlara yaşamda istedikleri her şeyi verebilecek iksir olarak coşkuyla benimsenmesinden endişe duydum. İktisatçıların, insanların nasıl tercih yaptığına ilişkin öne sürdükleri varsayımlara inanmıyorum. Piyasanın gerçek yararı, insanlara seçme özgürlüğü vermesidir. Ama insanlar, iktisatçıların iddia ettikleri gibi kusursuz, mantıklı seçiciler değiller. Bu demek oluyor ki; hepimiz yanlış tercihler yapabiliyoruz. Ayrıca piyasaların eğitim, anlamlı bir iş, sosyal ilişkiler, sağlık hizmeti, sivil yaşam gibi önem taşıyan kararlara hitap ettiğini düşünmüyorum. Dolayısıyla bazı durumlarda piyasalar teşvik edilmek yerine sınırlandırılmalıdır. Piyasanın da kendine göre önemli bir yeri var; ama bu yer, her şey demek değil.” Devletin her şey olmadığı gibi, piyasa da her şey değildir.
Yenilikçilik
H. Jackson Brown, “Hayata Dair Küçük El Kitabı” ismi ile Türkçeye çevrilen kitabıyla en çok satanlar listesinde uzun süre kalmış ABD’li bir yazardır. Brown, yenilikçi düşünce konusunda şunları söylüyor: “Her zaman yaptığın şeyleri yapmaya devam ettiğin sürece, her zaman elde ettiğin şeyleri elde edeceksin.” Hele ki; günümüzde değişimin ivmesinin de arttığını göz önüne alırsak, dün yaptığımızı bugün yapmakla ancak kaybettiğimizi fark ederiz. Bugün başarılı olabilmek için; yenilikçi düşünce, sizin adeta doğal bir parçanız olmak zorundadır.
Son zamanlarda Türkçeye yenilik, yenilikçilik ya da yenileşim olarak çevrilen inovasyon sözcüğünü cümleleri içinde kullanmayı benimsemeyen kalmadı. Bir anlamda içimiz dışımız, yenilikçilik (inovasyon) oldu çıktı. Toplum olarak sıklıkla yaptığımız gibi; kavramın arka planını ve dayandığı düşünsel temelleri fazla araştırmadan, anladığımız biçimde kullanmayı tercih ettik. Gazeteci ve yazar Uğur Mumcu’nun söylediğine benzer biçimde; bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmaya kalktık.
Yeni olarak isimlendirebileceğimiz insan üretimi olan her eserin arkasında bir yenilikçi düşünce çerçevesi vardır. Bu düşünsel çerçeveyi doğru kavradığımızda; olayları açıklarken daha sağlam bir zemine dayanmış oluruz. Bu nedenle yenilikçiliği anlamak için öncelikle yenilikçi düşüncenin ne olduğu üzerinde durmayı yararlı görürüm.
İlişkiler
Yenilikçi düşünce, daha önce aralarında ilişki kurulmamış olgular, nesneler veya düşünceler arasında yeni ilişkiler kurarak oluşturulan düşüncedir. Her ne kadar günümüzde yenilikçilik (inovasyon), bir ticari katma değer elde etmeye indirgenmiş olsa da; yenilikçi düşünce konusuna çok daha geniş bakmakta yarar var.
Yenilikçi düşüncenin ana iskeletini insanın özgür hayal gücü oluşturur. Hayal gücünün etkin, verimli ve özgürce kullanılması, insanı o ana kadar bulup tasarlayamadığı yeni düşünsel sonuçlara götürür. Ama şunu da belirtmeliyim ki; düşünmek – hele özgürce düşünebilmek – hiç de kolay olmayan bir iştir.
Yenilikçi düşüncenin temel unsuru olan özgür düşünebilme yetkinliği, öncelikle insanın kendini iyi tanıması ile yakından ilintilidir. Hatta tanımak yetmez; kişinin kendi olumsuz özelliklerini, örneğin özgürce düşünebilmesini engelleyen zorlukları tanıyıp, bilip aşması gerekir.
Korkularımız ve alışkanlıklarımız
Korkularımızı ve alışkanlıklarımızı daha çocukluğumuzdan itibaren büyütmeye başlarız. Özgür düşünce düşünme ve yaşamı alışılmıştan farklı yorumlama yetkinliği, sosyal ilişkilerimizin yaygınlaşması ile azalmaya ve daralmaya başlar. Korku ve alışkanlıklarımız yanında toplumun bize dayattığı statüler, roller ve genel anlamda baskılar özgürce düşünebilmenin önünde biteviye yeni engeller oluşturur. Düşüncemizin önündeki engellerin doğrudan kendimizle ilgili olanlarından (örneğin korkularımızdan ve olumsuz düşünsel alışkanlıklarımızdan) kurtulmak için çaba göstermek önemlidir.
Son söz: “Herkesin gittiği ana yoldan gitmeyin, o yolu terk edip ara yollara sapın. Mutlaka daha önce görmediğiniz yeni şeyler keşfedeceksiniz, bu yeni keşifleri daha başkaları izleyecek. Unutmayın ki; tüm yeni buluşların arkasında düşünce vardır.” (Alexander Graham Bell)