Gürcan Banger
Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Duygu Güncesi
Facebook’ta izle
Twitter’da izle
Sık Kullanılanlara Ekle
Tanımasak bile ismi kulağımıza çalınmış olan Oscar Wilde, 19’uncu yüzyılda yaşamış İrlandalı bir şair ve oyun yazarıdır. Bir kitabın satır arasında bir deyişini okudum: “Günümüzde insanlar her şeyin fiyatını biliyor, hiçbir şeyin değerini bilmiyorlar.” Yaşam biçimi ve tercihleri nedeniyle başına gelmedik kalmayan ve yoksulluk içinde ölen Wilde’ın kısa süren yaşamı kapitalizmin yükselme yıllarıydı. Belki de bu duruma bir tepki olarak fiyat ve değer arasındaki çelişkiyi ve umarsızlığı ifade etmek istemişti.
Wilde’ın ölümünden bu yana yüz küsur yıl geçti. Bu arada kapitalizm, krizleriyle birlikte giderek büyüdü, yaygınlaştı ve neredeyse tek ekonomik sistem haline dönüştü. Hiç kuşkusuz kavramların ve anlamların değer kaybı bundan çok daha hızlı oldu. Arkadaşlık, aşk, sevgi, ilişki veya evlilik gibi kurumlar giderek daha fazla “fiyat” ve daha az değer olmaya başladı. Örneğin bir çiftin anlaşması, karşılıklı alınan hediyelerin pahası ve fiyatı ile daha fazla ölçülür oldu. Anlamalardaki, anlaşmalardaki, ilişkilerdeki ve uyuşmalardaki anlamı artık “fiyatlar” belirliyor.
İnsanlar vardır, kolayca tepki verirler; ne düşünüp hissettiklerini anlamak kolaydır. İnsanlar vardır, onlara bir mesaj ilettiğinizde kendinizi sonsuz derinlikte bir kuyuya taş atmış gibi hissedersiniz; böyle bir durumda karşıdan cevabî mesaj alabilmek zordur. İçinde ne olduğu ve nasıl işlediği bilinmeyen bir kara kutunun davranış ve tepki modelini çözmenin yollarının başında, ona tepki vereceği ve bizim ölçebileceğimiz sinyaller göndermek gelir. İnsanlarla kurduğumuz iletişim ve onlara gönderdiğimiz mesajlar da böyledir. Aldığımız tepkilere göre anlamaya çalışır ve buna uygun cevaplar geliştirmeye çalışırız. Kültürümüze, ahlâki değerlerimize, alışkanlıklarımıza aykırı bir durum ile karşılaştığımızda; içimizden geliveren tepkiyi göstermemek pek kolay değildir. Bu gibi durumlarda söz, dilin ucunda durmaz. Söyleniverir. Denetim, tepkiye yenik düşer. Kimi zaman istenmeyen gerginliklere yol açıldığı da olur.
Duygusal gerginliklerin yanlış anlaşılmalardan kaynaklandığı sıkça görülür. İnanın; dinlemeden ve tam olarak anlamadan yorum yapmak sadece Yeşilçam filmlerinin sıradan bir teması değildir. Türü ve şekli ne olursa olsun; bir beyaz perde filmine konu olabilecek yanlış anlamaları önlemek için iletişim kurmayı denemek gerekir. İletişim, yanlış algılamaları önlediği gibi olumlu yakınlaşmaların ve sağlıklı birlikteliklerin oluşmasına da katkı koyar.
İletişim
Yaşamla ve çevremizle pek çok farklı biçimde iletişim kuruyoruz. Öğrenilebilecek çok sayıda iletişim tekniği ve yolu bulunduğu konusunda hiç kuşku yok. İletişimin ilk adımı, iletişim kurma niyetinden geçiyor. Ama öncelikle karşımızdakini anlamak için niyetli olmak gerekiyor. Olumlu niyet, olumlu iletişimin vazgeçilmez ön koşuludur, diyebiliriz.
“Beni anlıyor musun?” veya “Kendimi anlatabiliyor muyum?” cümleleri günlük konuşmalarımız içinde sıklıkla kullandığımız ifadelerdir. Bazen gereksiz, hatta saygısız ama kimi zaman ihtiyaçtan kaynaklanan bu sorulara “Seni anlıyorum” demek yeterli değildir. Anlamamız gereken değişik boyutlar ve içerikler var. Çoğu zaman yüzeysel bir kavrama yeterli olmuyor. Karşımızdaki insanı ve tabii ki kendimizi daha derinlemesine anlamayı denemek zorundayız.
Örneğin kadınlar ve erkekler, gerginlik ortamlarında farklı tepkiler gösterirler. Bu tür ortamlarda anlama çabalarımızın farklılaşması gerekebilir. Diğer yandan; bir iletişimin tarafları olarak bazı sözcük ve kavramları diğer insanlardan daha farklı kullanıyor olabiliriz. Bazı davranışlarımız, herkesin bildiği, alıştığı türden olmayabilir. Bu nedenle karşılaştığımız ifade ve davranışların anlamları kadar kendi yaklaşımlarımızın da doğru anlaşılmasına gayret etmeliyiz. Görünüşün bizi aldatmasına izin vermemeli; gerektiğinde tehdit etmeyen, yargılamayan, korkutmayan, açıklayıcı sorular sormayı denemeliyiz.
Bu arada sizce basit ve sıradan olan sorunların cevaplarının karşımızdaki için zor olabileceğini hatırlamamız gerekir. Bazı konularda insanlar konuşmakta zorluk çekerler. Özel yaşam, cinsellik, duygusal ilişkiler, korkular, ayıp kabul edilen alanlar genelde konuşulması zor ve ağır konulardır. İnsanların bunlara ve benzerlerine ilişkin açıklama yapmakta zorlanmalarını saygıyla ve sabırla karşılamak gerekir.
Yabancı bir dil ile iletişim kurmanın zorluğu, farklı dillerin bağlı olduğu değişik kültürlerden kaynaklanır. Ama aynı dili konuştuğumuz halde sözcüklere yüklediğimiz anlamların çok farklı olabileceğini de iyi kavramamız gerekiyor. Benzer olaylara farklı tepkiler verebiliyoruz. Bir olay karşısında farklı kişilerin değişen tepki biçimleri oluyor. Karşımızdakini yeterinde anladığımızdan emin olmadan kolaycı yargılara varmamak ve daha önemlisi ucuz nedenlerle ‘infaz etmemek’ gerekiyor. Unutmayınız ki; yanılmak insanlar içindir.
O’nu anlamak
Herkesin çevresinde olup bitene karşı farklı bir tepki modeli var. Bazılarımız kimi durumları kayıtsızlıkla karşılarken, normal bir tepkinin ötesine geçenler de olabiliyor. Toplumsal kültürümüze, ahlâki değerlerimize, alışkanlıklarımıza ters bir durum oluştuğunda, kendiliğinden tepki verdiğimiz örnek çoktur.. Bu gibi durumlarda söz, akılda ve dilin ucunda durmaz; zincirlerinden boşanıverir. Sonuçta da istenmeyen gerginliklere yol açtığı olur.
Bir Latin atasözü “Yanlışlar, insanlar içindir”, der. Hoş sonuçları olmayan duygusal gerginliklerin yanlış anlaşılmalardan kaynaklandığına rastladığımız olmuştur. Yanlış anlamaları önlemek için öncelikle açık iletişim kurmayı denemek gerekir. İletişim, yanlış algılamaları önlediği gibi olumlu yakınlaşmaların oluşmasına da katkı koyar. Ulaşılabilir ve anlaşılabilir olmak, hiç kuşkusuz kapalılıktan ve içe dönüklükten çok daha yararlıdır.
İletişimi ve anlaşmayı öğrenmek
Öğrenilebileceğimiz çok sayıda iletişim tekniği var. Ama öncelikle karşımızdakini anlamak için iyi niyetli ve açık olmak gerekir. Olumlu niyet, olumlu iletişimin vazgeçilmez ön koşuludur. “Seni anlıyorum” demek yeterli değildir. Bir başka insanın dünyasını anlamak hiç de kolay değildir. Muhtemelen anlamamız gereken değişik boyutlar ve içerikler olabilir. Çoğu zaman yüzeysel bir kavrayış yetmez. Karşımızdaki insanı ve tabii ki kendimizi daha derinlemesine anlamayı denemek zorundayız. Örneğin toplumsal cinsiyet özelliklerinden dolayı kadınlar ve erkekler, gerginlik ortamlarında farklı tepkiler gösterirler. Bu tür ortamlarda anlama çabalarımızın farklılaşması gerekebilir.
Anlamları biliyor ve tanıyor muyuz?
Çoğumuz aynı sözlüğe dâhil eşdeğer sözcükleri ve cümleleri kullanırız. Ama unutmamalıyız ki; bunlardan bazılarını diğer insanların kullandığından daha farklı anlamlarda kullanıyor olabiliriz. Belki de kullandığımız sözcüklerin gerçek anlamlarından da habersiz olabiliriz. Bazı davranışlarımız, herkesin bildiği, alıştığı türden olmayabilir. Bu nedenle karşılaştığımız ifade ve davranışların anlamları kadar kendi yaklaşımlarımızın da doğru anlaşılmasına gayret etmeliyiz. Görünüşün bizi aldatmasına izin vermemeli, gerektiğinde tehdit etmeyen, korkutmayan, yargılamayan ve ‘infaz etmeyen’ açıklamaya yönelik sorular sormalıyız.
Sorun yaratan konular
Size basit ve sıradan gelen soruların cevaplarının karşımızdaki için zor olabileceğini hatırlamamız gerekir. Bazı özel konularda insanlar konuşmakta zorluk çekerler. Özel yaşam, cinsellik, duygusal ilişkiler, korkular veya ayıp - yasaklı kabul edilen sorunlar genelde konuşulması zor konulardır. İnsanların bunlara ve benzerlerine ilişkin açıklama yapmakta zorlanmalarını anlayışla, saygıyla ve en önemlisi sabırla karşılamak gerekir.
İnsanların ağrı eşikleri gibi bazı kavram ve olaylara ilişkin dayanıklılıkları da farklıdır. Örneğin bazı insanlar ölümü daha az tepkiyle karşılarken, kimileri ile bu konuda iletişim kurmak çok zor ve sıkıntılı olabilir. Nasıl karşılandığından emin olmadığımız konularda iletişim kurarken dikkatli olmak zorundayız. Bir insanla iletişim, özel bir durumdur.
Doğru bir tane değil. İnsanların sorunlara karşısında buldukları çözümler farklı olabilir. Her insanın kendine özgü bir yarar ve çözüm yaklaşımı vardır. Bu nedenle bir iletişim sırasında önerilerde bulunurken, işimize yarayan bir yaklaşımın karşımızdaki kişi tarafından faydalı bulunmayabileceğini kabul etmeliyiz. Bu tür durumlarda dayatmada bulunmak yeni gerginliklere yol açabilir. Aynı dili konuştuğumuz halde sözcüklere yüklediğimiz anlamların çok farklı olabileceğini hatırlamak zorundayız. Tam olarak anladığınızdan emin olmadan yargılara varmamalıyız. İletişimin özel ve özgün bir durum olduğunu akıldan çıkarmamak gerekir.
Son söz: İnsan, anlamadığı şeye sahip olamaz. (Johann Wolfgang von Goethe)