Siyasetin Hastalıkları ve Tedavi

PAYLAŞ: ... facebooktwittergoogle_plusredditpinterestlinkedinmailby feather
PrintFriendly and PDFYazdır

Yoksulluk 1Siyasetin Hastalıkları ve Tedavi

Gürcan Banger

Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Duygu Güncesi
Facebook’ta izle
Twitter’da izle
Sık kullanılanlara ekle

Siyasette işler ne zaman yoluna girer? Genelde bu sorunun cevabı “Bizimkiler iktidar olduğunda…” şeklinde oluşur. Siyasetin herkes için olduğu, bir başka deyişle siyasetin hizmet etmek olduğu ve hizmetin ayırımsız olarak her vatandaş tarafından erişilebilir ve paylaşılabilir olması gerektiği gerçeğine gelinemez. Bizimkiler ve ötekiler ayırımı olduğu sürece siyasetin hastalıklı olmaya devam edeceğini anlamak için kâhin olmaya ihtiyaç yok.

“Bizim müdür, bizden memur”

Demokrasi, adalet ve dürüstlük konusunda mangalda kül bırakmayan bir iktidar partisinin yandaşı olan bir kişi, parti yöneticilerine doğru şöyle haykırıyordu: “Eğer biz iktidar olduğumuz dönemde şu müdürü görevden alıp yerine bizden birini getiremeyecek isek, iktidar olmanın anlamı nedir?” İşte; siyasal ve kültürel yönden az gelişmiş bir ülkede siyasetin gerçek yüzü budur. İşin aslı esası bu: “Aday olacaksın; seçilirsen gücü elinden tutmanın nimetlerinden yararlanacaksın. Aday olacaksın; seçilemezsen, siyasi yandaşların sana yönetim kurulu üyeliği, ihale, etik olmayan yollarla iş verecekler; ama sen de onların payını unutmayacaksın. İktidar partisinin ve onun yönetimlerinin hararetli destekçisi olacaksın; eminim, er geç senin payına da bir şeyler düşecektir.”

Garipsenecek bir yönetim ve denetim anlayışımız var. Örneğin pek çok durumda çevreyi kamunun kurum ve kuruluşları kirletiyor ama ilginç bir biçimde çevrenin korunmasını ve bu amaçla denetlenmesini devletten bekliyoruz. Benzer biçimde; siyasetin kendisinde kirlilik ve yozlaşma had safhaya varmış, ama bizler saf saf bu sefilliği siyasetin temizlemesini bekliyoruz.

Yoksulluk 2Usulsüzlük, yolsuzluk ve kayırma

Her dönemde siyasetin hastalık düzeyindeki yolsuzluk ve usulsüzlükleri yazılı basının manşetlerini ve görsel medyanın haber kuşaklarını işgal etmiştir. Ama ülkemizde siyasetteki yozlaşmanın boyutları ve siyasal hastalıkların nitel – nicel özellikleri üzerine çok kapsamlı araştırmalar da fazla değildir. Hele, siyasetin bir rant kollama ve çıkar sağlama sistemi olarak kabul edildiği düşünülürse; siyasal hastalıkların üstüne gidilmemesini üzülerek ama bu şartlar altında normal karşılamak gerekir. Öyle ki; siyasetteki bazı hastalıklı uygulamalar, kamuoyu tarafından bu sürecin sıradan ve olağan bir parçası olarak kabul edilmeye başlamıştır.

Belediyeyi kazanmış olan siyasi partinin yandaşlarının yerel yönetimin işlerinden nemalanması, bazı milletvekillerinin iş takip etmesi ve karşılığında komisyon alması, partiye yüklü bağış yapmış ama seçilememiş adayların makam veya iş olarak taltif edilmesi gibi durumlarda “Bal tutan parmağını yalar” denilerek tepki bile gösterilmemektedir.

Türkiye’de soygunun her dönemde ana kaynağı kamu olmuştur. Garip bir çelişki olarak; kamu kaynaklarının talan edilmesi, devletin soyulmasının önüne geçilmesi bahanesiyle uygulanan özelleştirme sürecinin de ana unsurlarından biridir. Soyulmasın iddiasıyla özelleştiriyor ama özelleştirilirken de soyulmaya devam ediliyor.

Yoksulluk 3Devlet adeta dev bir bidon

Kimi zaman devleti içi su dolu bir büyük varile benzetiyorum. Farklı siyasi, etnik veya kültürel toplulukların her biri, varile bir musluk takıp kamu kaynaklarından kendi kovasına aktararak nemalanmak istiyor. Bu konuda farklı rantçı / çıkarcı kesimler arasında bir kavga yok. Tartışma, ancak varilden çalınan suyun paylaşılması sırasında oluşuyor. Kamuyu soymada ortak ama paylaşırken kavgalı… Çünkü herkes, aslan payını kendisine istiyor. Bu da ülkemizde siyasetin neden sadece kendisi için demokrat olduğunun bir başka açıklaması…

Bize benzeyen ülkelerde rant ve çıkar temelli siyasal hastalıkları, siyasal ve yönetsel yolsuzluklar olarak iki ayrı kategoride ele almak mümkün. Genel anlamda her bir hastalık sürecinin bileşenleri arasında siyasetçiler, bürokratlar, çete örgütlenmeleri ve rant peşinde koşan kişi veya kuruluşlar dikkat çekiyor. Konunun en ilginç yanlarından birisi, güya bir kamusal alan oluşturma çabasında olan sivil toplum kuruluşlarının bir bölümü de bu soygun düzeninin parçası olarak süreçte yer alıyorlar. Soygun sisteminin bileşenleri listesini tamamlamak üzere bazı gizli veya açık etnik, kültürel ve inanç temelli örgütleri de saymamız gerekir.

Rant ve çıkar temelli siyasal hastalığın ne olduğuna ilişkin bir soruşturma yapsak; partizanlık, rüşvet veya haraç gibi unsurlar üzerinde genel kanaatin oluştuğu bir görünüm ile karşılaşmamız muhtemeldir. Siyasal hastalıklar konusunda kapsamlı bir çalışma yapıldığında; bu konunun irtikâptan milletvekili ticaretine, rüşvetten eş-dost kayırmacılığına kadar; neredeyse bir bilim dalı olabilecek zengin çeşitlilikte olduğunu görürüz.

Siyaset tedavi edilebilir mi?

Siyasal hastalıkların önü alınabilir mi? Bu soruya cevap vermek için bir başka duruma bakalım. Ülkemizde yaşanan pek çok ekonomik veya toplumsal sorunun, kitlesel düzeyde sağlık veya sosyal güvenlikle ilgili sıkıntıların veya hijyen problemlerinin gelişmiş ülkelerde yaşanmadığını biliyoruz. Bu olumlu ortamın nedenlerini araştırdığımızda; sorun yaratabilecek tehditlerin henüz kaynağında yok edildiğini ve bu tehditlere karşı bir kamusal bilinç oluştuğunu görüyoruz. Dolayısıyla siyasal hastalıkların önü alınabilir ama öncelikle bir kamusal bilinç oluşması gerekir. Henüz bu bilincin oluşması yönünde yeterli çaba içinde olduğumuzu söyleyemeyiz.

Öyle anlaşılıyor ki; bugünkü siyaset düzeni içinde rant ve çıkar esaslı siyaset anlayışının yok edilmesi zordur. Bu nedenle; ülkenin sorunları ve çözümleri konusunda yetkin, birikimli ve dürüst yeni kadrolara ve daha da önemlisi geleceği sağlıklı biçimde tanımlayan paylaşılabilir bir siyasal vizyona ve söyleme ihtiyaç var. Bitpazarına nur yağmasını beklemenin bir hayal bile olamayacağını tekrarlamak isterim.

Son söz: Siyasetin tedavi edilebilmesinin yolu hırsızlığın, yolsuzluğun, usulsüzlüğün ve kayırmanın kaynaklarını kurutmaktan geçer.

İZLE: ... facebooktwittergoogle_pluslinkedinrssyoutubeby feather

duyguguncesi hakkında

Gürcan Banger, Eskişehir Maarif Koleji ve ODTÜ mezunu. Elektrik yüksek mühendisi (opsiyonu bilgisayarlı denetim). Halen iş kültürü, yönetim, yeniden yapılanma, kümelenme, girişimcilik gibi konularda kurumsal danışman ve eğitmen olarak çalışıyor. Düzenli olarak kendi bloglarında ( http://www.duyguguncesi.net ve http://www.bizobiz.net ) yazıyor. Köşe ve dosya yazdığı gazete ve dergiler var.
Bu yazı Sivil toplum, Siyaset, Sorun, Sorun / Çözüm, Soygun, Toplum, Yoksulluk kategorisine gönderilmiş ve , , , , , , , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>