Demokrasi, Yerellik ve Vatandaş
Gürcan Banger
Türk Dil Kurumu (TDK) sözlüğüne ulaşıp demokrasinin “resmi” tanımına ulaşarak başlayayım: “Halkın egemenliği temeline dayanan yönetim biçimi, el erki, demokratlık”. Eğer herhangi bir eğitim – öğretim kurumunda demokrasi anlatılıyor olsa muhtemelen böyle bir tanım kullanılır.
Değişen demokrasi
Demokrasi, pek çok kavram ve kurum gibi sürekli değişen bir özelliğe sahip. Günümüzde içeriğinde katılım ve çoğulculuk konularında ciddi açılımlar oldu. Ülkemize henüz yeterli ölçüde yansımamakla birlikte; bu açılımlar, kendilerine devlet yönetiminden sivil toplum kuruluşlarına, ekonomik işletmelerden ev yaşamına kadar pek çok alanda uygulama imkânı buldu. Yeni demokratik açılımların en özgün uygulamaları ise yerel yönetimler alanında gerçekleşti. Demokrasi anlayışındaki değişimleri gerçek yaşama taşıma anlamında (katılımcı bütçe örneği ile gündeme gelen) Brezilya’da Porto Alegre uygulamaları, bir başarı öyküsü olarak gıpta ile bakılan örnek oldu.
Yönetim yaklaşımları
Yerelde yönetim anlayışının pek çok farklı türünden söz edebiliriz. Örneğin belediye başkanının kişiliği ile özdeşleşen örnekler vardır. Bir başka durumda başkan yine önde olur ama yönetim süreçlerinde bir uzmanlar oligarşisinin hegemonyası da mevcuttur. Değişen demokrasi anlayışına uygun olarak gözlenen bir başka örnek ise katılımcılık ve çoğulculuk üzerine kurgulanır. Gelişmiş demokrasi anlayışının bir tezahürü olarak ortaya çıkan bu örneği, yerel yönetişim veya yerelde birlikte yönetim olarak isimlendirebiliriz.
Yerel yönetişimin dayanak noktası, kentte mevcut olan aktör ve paydaşlarla yönetim erkinin sağlıklı ilişkiler geliştirmesini gerekli görür. Kent hakkında alınacak kararların birlikte verilmesi için mekanizma ve süreçler geliştirilir. Bunların geliştirilmesi için mevcut mevzuat veya düzenleme eksikliği, bir engelleme ve kısıtlama vesilesi olarak öne sürülmez. En önemlisi; yerel yöneticiler, katılıma ve çoğulculuğa yürekten inanırlar; bu inancın gereğini yerine getirmek için de somut uygulamalar geliştirirler. Bu bağlamda kent yöneticisinin demokrasi anlayışının doğrulanmasının dayanakları, bu yönlü geliştirdiği, geliştirilmesine destek ve katkı verdiği başarı öyküleridir.
Birlikte yönetim
Birlikte yönetim için mekanizmalar geliştirilmesinden söz edince; çevremizde gözlenen uygulamalara da bir göz atmak gerekir. Çoğu zaman yerel yöneticinin değişik devlet birimlerini veya meslek örgütleri ile sivil toplum kuruluşlarını ziyaret etmesi bir mekanizma olarak anlaşılır. Bir başka içeriksiz örnek, yaz aylarında okul bahçelerinde yapılan gösteri veya eğlencelerdir. Mahalle meclisi olarak isimlendirilmekle birlikte bunlar da yanlışlıkla bir katılım mekanizması olarak algılanır.
Katılım ve çoğulculuk
Demokrasi kültürünün geliştiği ülke ve toplumlarda demokratik çoğulcu katılımın sağlanması için geliştirilmiş gerçek mekanizmalar görmek mümkündür. Bunlar arasından sadece kent konseyleri ülkemizde uygulamaya geçirilmeye çalışılmakla birlikte; pek çok yerleşimde başarısız örnekler olarak kalacak gibi görülmektedir.
Katılımın ve çoğulculuğun sağlanması için kullanılan ve en çok bilinen uygulamaların başında kamuoyu yoklamaları gelir. Muhtarlarla yapılacak ortak çalışmalar, kararların çok-kültürlülüğü yansıtacak ve katılımı sağlayacak bir niteliğe katkı yapmasını sağlayabilir. Yine yerleşim ölçeğinde bazı konularda referandum uygulamaları yapmak değerli sonuçlar üretebilir.
Toplam kalite yönetimi felsefesinin kalite çemberlerini, kentin geleceğinin şekillenmesinde planlama çemberleri olarak kullanmak mümkündür. Yine kentin değişik aktörlerini katarak düzenli olarak kent ve sektör şuraları yapmakta yarar olabilir. Çevre, kültürel koruma veya insan hakları gibi uzun soluk gerektiren çalışmalarda yurttaş kurulları uygulamaları bilinmektedir.
Yerel iktidar, yerel Rambo
Yaygın medyadan bir TV kanalında bir ilçenin belediye başkanının bazı açıklamalarını bir süre izleme fırsatım olmuştu. Hani; insan kanallardan arasında dolaşırken birinde takılıverir ya; öyle bir izleme idi. Yaptığı hizmetleri anlatmaya çalışan başkanın sözlerinde dikkatimi çeken en önemli nokta, sürekli “ben” (birinci tekil kişi) anlatımlı bir ifadeye sahip olmasıydı. “Ben şunu yaptım, ben bunu yaptım” şeklindeki üslup, dinleyene belediyede başkandan başka kimse yokmuş gibi bir izlenim uyandırıyordu. Sanki yapılan tüm işleri başkan tasarlamış, kendisi karara bağlamış, bütçelemiş ve eğer taş taş üstüne konulduysa onun da ameleliğini bizzat yapmış gibiydi… “Tek kişilik bando” havasında sürekli kendisini alkışlamasından böyle bir sonuca vardım.
İzlediğinden ders çıkarmak
Bu küçük örnekten çıkarabileceğimiz pek çok ders var. Birincisi; henüz kendi egomuzdan kurtulup bir ekip ve takım olmayı öğrenemedik. Belediye gibi ekonomiden kültüre, katılımdan kentsel stratejilere kadar çok farklı boyutları olan bir kurumun ancak yetkinlikleri olan nitelikli bir ‘ekip / takım yönetimi’ ile başarılı olabileceği bilincine varabilmiş değiliz. Belediye hizmetleri konusundaki başarıların, az önce sözünü ettiğim belediye başkanı gibi süper Rambo ile sağlanacağı eksenli yanlış bir saplantı içindeyiz.
İkincisi ders ise doğrudan yerel demokrasinin çağdaş açılımı ile ilgili. Bugünkü kentsel yönetim anlayışı, öncelikle sorunların saptanması ve çözümü süreçlerine halkın dolaysız katılımını öngörüyor. Doğal olarak; bu katılımın gerçekleşebilmesi için uygun katılım mekanizmalarının geliştirilmesi gerekiyor. Bu mekanizmaların tasarlanıp uygulamaya konması için ise bir yasal düzenleme bekleyişi, sadece işi sürüncemeye bırakmak olur. Belediyenin iş ve karar süreçlerine halkın demokratik katılımını gerçekten arzu eden bir yönetim anlayışı, söz konusu mekanizmaların yaratılması ve işletilmesi için gerekli girişimleri yapmamak için bahaneler üretmez. Bu arada Kent Konseyi örneğinden edindiğimiz izlenimler, bir kentsel katılım mekanizmasının oluşturulmasının yeterli olmadığını, sağlıkla yürütülebilmesi için ek önlemler alınması gereğine işaret ediyor.
Yukarıda verdiğim belediye başkanı örneğinde açıkça belli olmasa da; üçüncü husus, belediyenin faaliyetlerinin bir kentsel vizyon ve stratejik plana oturması ihtiyacıdır. Eğer böyle bir bütünlük olmazsa, yapılan faaliyetler, bir avuç misketin betona atılması gibi bir sonuç doğuracaktır. Her misket tanesi bir başka yöne sıçradığı gibi; eklemlenmemiş proje ve faaliyetlerle kentin kendisi de karmaşık ve düzensiz bir biçim alacaktır.
Hizmet mi, kişisel reklam mı?
Yerel seçimlerde başkan adaylarının ve daha sonrasında seçilmiş başkanların tanıtım ve propaganda çalışmalarını izlediğimizde; yukarıdaki bir avuç misket örneğine benzer bir durumla karşılaşıyoruz. Kulaktan dolma bilgilerle oluşturulan ve bir kentsel bütünlüğe oturmayan proje önerileri (veya projeler) ile adaylar / başkanlar halkın oyunu veya bir sonraki seçim için desteğini alma gayreti içine giriyorlar. Katılım alışkanlığı ve kamusal tartışma geleneği olmayan seçmenler ise değişik etkilerin altında muhtemelen rasyonel olmayan kararlar verebiliyorlar. İşin en kötüsü ise bu tutarsız projeler manzumesinin uygulanma aşamasına geldiğinde oluşuyor: Yap / boz oyunu gibi…
Son söz: Belediyelerin pankart veya bariyer üzeri tanıtımlarına dikkat edin: “Bilmem ne belediyesi çalışıyor” ya da “Bu hizmeti filan belediye yapıyor”… Ee, kim yapacaktı ki? Siz o göreve ne diye seçildiniz? Herhalde sizi koltukta oturun diye seçmediler. Ayrıca yapmanız gereken işin bir de reklamını (hem de kamunun parasıyla) yapmak zorunda mısınız?