Küresel Ekonomi, Türkiye ve Ulusal Önlemler Gereği
Gürcan Banger
Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Duygu Güncesi
Facebook’ta izle
Twitter’da izle
Sık Kullanılanlara Ekle
1980 öncesinde sosyal ve ekonomik boyutu olan bir yazı kaleme aldığımda, pek çok yazar gibi ben de Dünya ve Türkiye tahlili ile başlar ve ele aldığım konunun neden ve nasıllarını dile getirmeye çalışırdım. Şimdilerde ise küresel bir dünyadayız. Küreselleşmeyi ele almadan veya dikkate almadan bir konunun ayrıntılarına girmek mümkün olmuyor.
Küresel Dünya ve Türkiye
Ulusal, bölgesel veya yerel kalkınmada tempo yapamasak da; son 35 yılda dünya ekonomisinin etkilerini daha yakından hissediyoruz. Gerçekten dünya dış ticareti ve Türkiye’nin konumu ile ilgili önemli değişimler yaşanıyor. Ülkemizin dış satımı, hâlâ ciddi oranda geleneksel ürünlerden oluşmaya devam ediyor. 1990’ların başında sermaye mallarının dış satımı, toplam ihracatın ancak yaklaşık yüzde 2’sini oluşturmaktaydı. Son birkaç yılda ise sermaye malları ihracının toplan içindeki payının yüzde 10’un üzerine yükselmiş olduğunu görüyoruz. Bu durum, ülkemizin üretici ve dış satımcısının dünyadaki durumunun değişmeye başladığının gösteriyor.
Dünya’da gelişme gösteren sektörler arasında elektrik ve elektronik, otomotiv ve kimyasal üretiminin Türkiye’de de artış çabası gösterdiğini izliyoruz. Halen hazır giyim ve otomotiv üretiminin lokomotiv sektörler olduğu dış ticaretimizde yukarıda sıralanan sektörlerin gelişme kaydetmeyi sürdüreceği anlaşılıyor. Tüm olumsuzluklara rağmen bu iki sektör, ihracatın amiral gemisi olmayı sürdürüyorlar.
Küresel sermaye akışları
Her ne kadar bazı sorunları gizli veya açık biçimde içerse de; uygulanan ekonomik politikalar nedeniyle Türkiye’nin yabancı sermayeyi cezp etme gayretinde bir ülke olduğu gözleniyor. Bir kriz halini almaya başlayan küresel sıkıntıların daha büyük oranda yansımamasının altında bu olgu var. Elektrik ve elektronik ile otomotiv sektörlerinde yabancı sermaye oranı giderek artıyor. Kimyasal madde üretimi konusunda da önümüzdeki dönemde yeni yabancı sermaye girişleri bekleniyor. Bu bağlamda endüstri içi ticaret oranları, yeni dönemde daha dikkatle izlememiz gereken göstergelerden birisi olmaya devam edecek. Bilindiği gibi; bir ülkenin aynı endüstriye ait bir bölümünün hem dış satım hem de dış alım yapabildiği uluslararası ticaret ‘endüstri içi ticaret’ olarak isimlendiriliyor. Bu tanımlama, - Türkiye’nin dış ticaretinin açıklanması açısından - ürün farklılaştırması ve ölçek ekonomileri gibi faktörleri açısından önemli.
Ekonominin kavranması pek de kolay olmayan kavramlarında derinleşmeden; Türkiye’nin dış ticaret görünümünü incelemeye devam edelim. 1990’lı yılların ortalarından bu yana; Türkiye’nin durumunun rakip ülkelerle karşılaştırması, - ülkemizin sanayi ve dış satımda gelişen sektörleri açısından - Türkiye adına bazı fırsatlar ve rekabet avantajları doğuruyor.
Sanayinin girdi sorunları
Ama sınaî girdiler açısından ciddi sorunlar da var. Örneğin Türkiye, enerji fiyatları açısından OECD ülkeleri arasında en pahalı ülkelerden birisi olmayı sürdürüyor. Çin gibi gelişen ekonomilerle kıyaslandığında, bu zor bir engel olarak görünmekte… İşçilik ücretleri içinde devletin aldığı payın maliyetleri artıracak biçimde aşırı yüksekliği, bir diğer önemli engel olmaya devam ediyor.
Yine benzer bir sorun, kurumlar vergisi alanında gözlenmekte. Türkiye’nin AB dış pazarındaki rakipleri Rusya, Romanya, Bulgaristan, Macaristan, Polonya ile Malezya gibi ülkeler olduğunu biliyoruz. Genelde bu ülkelerde kurumlar vergisi oranının daha düşük olması, Türk sanayici ve ihracatçıları açısından rekabeti zorlaştırıcı ek maliyet yükü yaratıyor.
Maliyeti yükselten unsurlar
Ülkemizde enerji üzerinde sanayi için maliyetleri artıran ciddi düzeyli vergilendirme yükü var. Diğer yandan dünyada enerji girdi fiyatlarındaki yükselme eğilimi sürüyor. Bunlar, sanayici ve ihracatçının ciddi maliyet sorunlarından birisi olan enerji sorununu yaratan iki faktör. Geleneksel yakıtları ikame edecek yeni bir kaynak bulunmadığı sürece enerjideki fiyat yükselişi kaçınılmaz biçimde yükselmesini sürdürecek. Önümüzdeki dönemde gerek makro gerekse mikro ekonomi açılarından enerji, en önemli gündem maddelerinden birisi olacak.
Bugün enerji konusundaki tartışma, öncelikli olarak fiyat üzerine kurgulanıyor. Yüksek miktarda enerji kullanan ekonomik işletmeler, yükselen fiyatlar nedeniyle artan maliyetlerinden ve küresel rekabette geri düşmekten şikâyet ediyorlar. İş dünyasının kendi hay-huyu içinde yeterince farkında olmadığı bir başka gerçek ise enerji arzının sürdürülebilirliği ve enerji sağlanan kaynakların güvenilirliğidir. Yakın çevremizde oluşan kanlı savaşların büyük ölçüde petrol (ve ilerleyen dönemlerde su) üzerine yapıldığı veya yapılacağı dikkate alınırsa, enerjinin fiyat dışında başka sorunları olduğu kolayca kavranır.
Enerji sorunu henüz çözülmedi
Şunu baştan kabul etmek zorundayız. Dünyada geleneksel enerji kaynakları hızla azalmakta… Yeni bir kaynak bulunmadığı sürece küresel enerji arzı sorun yaratmaya ve fiyatlar yükselmeye devam edecek. Türkiye açısından bakıldığında ise enerjide çok ciddi bir dışa bağımlılık yanında kömür dışında yerel geleneksel kaynaklarda yetersizlik bilinmekte… Bu nedenle yükselen enerji sorunu, Türkiye için birkaç kat daha fazla stratejik önem arz ediyor.
Stratejik sorunlar karşısında stratejik yaklaşımlar gerekir. Bu nedenle; dış politikadan madenciliğe, enerji planlamasından tüketim yapısına kadar pek çok alanla ilgili olan enerji sorunu, kendi başına bir talep artışı sorunu olarak ele alınamaz. Bugünkü dünya durumu, sadece ulusal talebi karşılamaya çalışan bir anlayışla enerji sorunlarının aşılamayacağını gösteriyor. Enerji tasarrufu ve enerji verimliliği gibi konuların tüm dünyada önemsenmeye başlamasının arkasındaki gerçek budur.
Ekonomik sektörlerde yapılan araştırmalar, ülkemizde birim üretim için kullanılan enerji miktarının gelişmiş dünya ortalamasının üzerinde olduğunu doğruluyor. Bir başka deyişle; bir TL’lik mal veya hizmet üretebilmek için gelişmiş ülkelere oranla çok daha fazla enerji harcıyoruz. Enerjide yüzde 70 oranında dışa bağımlı ve yılda 50 milyar dolar enerji dış ödemesi yaptığımızı düşününce, korkunç manzara kendiliğinden ortaya çıkıyor. Enerji konusunda yapılan her iyileştirme, ülkenin dış ticaret açığı ile cari açığının kapatılmasına olumlu katkılar yapacaktır.
Enerji verimliliği
Stratejik bir sorun olan enerji için tüm üretim, dağıtım ve tüketim alanlarını kapsamına alan bir stratejik verimlilik ve tasarruf planına ihtiyaç var. Sorunun çok bileşenli olması, yapılacak planlama ve uygulama sürecine ilgili tüm ekonomik ve sosyal aktörlerin katılmasını zorunlu kılıyor. Diğer yandan enerji tasarrufu ve verimliliğine ilişkin ihtiyacın tüm toplum tarafından kavranmasının özel bir önemi olduğunu da söylemek gerekir.
Özetle; ihtiyacımız olan, yerel ve bölgesel açılımlara indirilecek bir enerji verimliliği ulusal eylem stratejisidir. Böyle bir stratejinin geliştirilmesi ve daha da önemlisi üretilecek eylem planının uygulanması ile ekonomimizin en ciddi sorunlarından birisi olan döviz ihtiyacı konusunda önemli rahatlamalar sağlanabilir.
Son söz: Ekonomik büyüme ve kalkınma, birkaç yılda halli mümkün olmayan uzun soluklu bir iştir. Akıllı, gayretli ve ısrarlı olmak gerekir.