Görmediğimiz, Duymadığımız Su Riski
Gürcan Banger
Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Duygu Güncesi
Facebook’ta izle
Twitter’da izle
Sık Kullanılanlara Ekle
2011 yılında çok yağmur yağdı da; su ile ilgili sorunlarımız bitti mi? Yağan yağmuru gördük; sesini duyduk. Ama ülkemizde ya da kentimizde yaşanan su sorunu sadece bu iki duyumuzla anlaşılan ölçekte mi? Ya gözümüzün göremediği, kulaklarımızın duyamadığı su sorunlarımız varsa? İşte; yer altı suyu böyle bir şey…
Küresel ısınma
Küresel ısınma konusu, iyiden iyiye günlük konuşmalarımızın bir parçası olmaya başladı. Ama bu tehlikeye karşı gerekli önlemleri alıp almadığımız ise hâlâ cevaplanmamış bir soru olmaya devam ediyor. Su verimliliği ve tasarrufunu günlük yaşamımızın ayrılmaz bir parçası haline getirmenin zamanı çoktan geldi, geçiyor.
Her gün medyanın haber kuşaklarında tüm Dünyada suyu azalan barajları, kuruyan akarsuları ve yok olan gölleri izliyoruz. Bu nedenle sanıyoruz ki; tehlikenin görünür yüzü, izlediğimiz bu manzaradır. Hâlbuki dünyanın tatlı su ihtiyacının yaklaşık yüzde 95’i yeraltı sularından oluşuyor. Bir anlamda göze görünmeyen gerçek tehlike yerin altında. Yeraltı suları ile ilgili oluşabilecek olumsuz gelişmeler, dünyanın tatlı su ihtiyacının karşılanmasında sorunlarla karşılaşacağımız anlamına gelmekte.
Yeraltı sularımız
Cevaplamamız gereken bir soruyla karşı karşıyayız: Küresel anlamda tatlı su sağlamakta birincil kaynağımız olan yeraltı suları tükenir mi? Bu sorunun cevabı, kuşkuya yer bırakmayacak biçimde evet’tir. Küresel ısınmaya bağlı kuraklaşma, bilinçsizce açılan derin sondaj kuyuları ve aşırı biçimde tüketilen yeraltı su kaynakları nedeniyle dünyada olduğu gibi ülkemizde de pek çok yörede temiz su kaynağı bulma sorunları başladı. Orta ve uzun dönemde su kıtlığı, başta Konya olmak üzere özellikle İç Anadolu Bölgesi’nde had safhaya varmış görünmekte. Uzmanlar, yeraltı sularında 70-80 metreye varan düşümler olduğunu ve düşümün adım adım sürekli bir hal aldığını ifade ediyorlar. Batı ve Güney Anadolu’da denize yakın bölgelerde yapılan aşırı yeraltı suyu çekimleri ise tuzlu deniz suyunun, tatlı su kaynaklarına girişim yapmasına neden olmakta. Tuzlu su ile kirlenen kaynağın tekrar normal hale gelmesinin 1000 yılı bulduğu ifade ediliyor. Benzer biçimde toprakta da aşırı tuzlanma ve çölleşme durumu oluşabilmekte.
Yeraltı su kaynaklarının aşırı çekimle gereğinden fazla kullanılmasının bir diğer olumsuz etkisi, özellikle kırıntılı yeraltı ortamlarında zemin yapısını değiştirmesidir. Zemin yapısının bu değişimi ile bir yandan mevcut su kaynağını kullanmak imkânsız hale gelebilirken, diğer yandan da başka tür zemin riskleri oluşturmakta.
Yeraltı suları ile ilgili tek sorun, bu kaynakların tükenmesi değil. Bir diğer önemli ve ciddi problem, yeraltı sularında oluşan kirlenmedir. Bu kirlenmeyi yaratan unsurlar arasında evsel atıkların yeraltı su kaynağına karışmasını, endüstriyel atıkların olumsuz etkilerini, tarımda yanlış veya aşırı kullanılan gübre ve zirai ilaç tüketimini ve deniz suyu girişimini sayabiliriz. Unutulmamalı ki; yeraltı suları, kirlenmeye karşı diğer su kaynaklarından çok daha fazla duyarlıdır. Bunun nedeni ise yeraltı su kaynaklarının kendini yenileme ve arındırma kapasitesinin oldukça sınırlı olmasıdır.
Su ile ilgili yazılarımda sıklıkla Eskişehir’in (miktar olarak olmasa bile çeşitlilik açısından) bir su kenti olduğunu ifade ediyorum. Ama bunu ifade ederken, ilimizin su kaynaklarının dünya ölçeğinde ancak orta zenginlikte olduğunu da unutmamak gerekir. Eskişehir’in bir su kenti olması ifadesi; daha ziyade ildeki zemin suyu, derin yeraltı suyu, termal su ve akarsuların bir bileşik kaplar sistemi oluşturduğunu ve bu su türlerinin tamamının birbiri ile ilintili olduğunu ifade eder. Dolayısıyla bu kaynaklardan herhangi birindeki olumsuz etkilenme, tümünü birden olumsuz etkileyecektir..
Yeraltında kirlilik
Eskişehir gibi; yeraltı sularının değişik amaçlarla kullanıldığı yerleşimlerde iki önemli tehdit var. Bunlardan birincisi; tatlı su kaynaklarının aşırı ve bilinçsiz kullanılması sonucu yeraltındaki bu değerli hazinenin hızla tüketilmesidir. İkinci tehdit ise yeraltı su kaynaklarında hızla yaygınlaşan geri dönülmez kirlenme durumudur. Türkiye’nin su ihtiyacının büyük bölümünü karşıladığı yeraltı kayaklarındaki kirlenme düzeyi hakkındaki risk ile ilgili bilgilenme, yavaş da olsa kavranmaya başladı.
Türkiye’de yeraltı suyu konusunda yapılan araştırmalar, bu kaynakların ciddi bir bölümünün yerleşime açık bölgelerde bulunduğu ve bu nedenle kirlenme riskinin her geçen gün arttığını gösteriyor. İçme ve kullanım suyu konusundaki denetimin ise zayıf olduğunu, son zamanlarda ortaya çıkan olaylar nedeniyle biliyoruz. Toplumumuz, suyun içindeki canlı yaşamı için tehlikeli maddelerin mevcudiyetinin henüz farkına vardı. Ülke ölçeğinde kirli siyaset ve buna alet olmuş bazı yerel yöneticiler, halkın sağlığını yakından ilgilendiren su konusunda gerçekleri toplumun bilgisinden kaçırma ve saklama ahlaksızlığını gösterebiliyorlar. Su konusunda çalışmalar yapan uzmanlar, diğer ilgili konularda olduğu gibi yeraltı sularındaki sıkıntıların ilkinin, yasal mevzuatın eskimesinden kaynaklandığını ifade ediyorlar. Özetle; kanunun ve tüzüğün, günün şartlarına uygun olarak yenilenmesi gerekiyor.
Gözümüzün görmediği
Göz görmeyince gönül razı olur, derler. Zeminin derinliklerinde yer alan su kaynaklarının durumunun gözle görünmemesi nedeniyle; toplumda yeraltı sularının kirlenmeyeceği gibi çok yanlış bir kanı oluşmuş. Hâlbuki yeraltı suları kirlenmeye karşı en hassas kaynaklar arasında yer alıyor. Bu suların özellikleri nedeniyle kendilerini arındırma ve temizleme yetenekleri son derece düşük. Uzmanlar, kirlenmiş yeraltı suyunun yeniden temizlenmesinin ve önceki kullanılabilir durumuna getirilmesinin neredeyse imkânsız denebilecek zorlukta olduğunu söylüyorlar. Dolayısıyla yerüstü veya yeraltı kaynaklarının temiz ve sürdürülebilir tutulmasına özel önem vermek gerekiyor.
Yeraltı sularının aşırı ve bilinçsiz kullanımının önlenmesi ile bu kaynakların kirlenmesinin önüne geçilmesine yönelik çalışmalarda farkındalık ve bilgilenme yaratmanın çok önemli olduğu kanaatindeyim. Bu nedenle ilgili yerel kamu birimlerinin yeraltı ve yerüstü su kaynaklarının kirlilik düzeyleri hakkında periyodik açıklamalar ve uyarılar yapmalarını yararlı görürüm. Böylece yurttaşlar, neyin neye mal olduğu konusunda kendi sorumluluklarının da daha fazla farkında ve bilincinde olacaklardır.
Son söz: Suyumuza sahip çıkalım.