Alışveriş Merkezleri
Gürcan Banger
Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Türkiye’de son birkaç yılın en çok konuşulan konularından birisi, organize perakendeciliğin gelişmesine bağlı olarak sayıları beklenmedik biçimde artan alışveriş merkezleri oldu. Eskişehir’de bu yönlü ilk adım, (kuruluş mantığı biraz farklı olmakla birlikte) şehrin merkezindeki Esnaf Sarayı’nın yapımı olmuştu. 2007 yılı ise alışveriş merkezlerinin Eskişehir ekonomisine büyük ölçekli giriş yılı olarak şehir tarihindeki yerini aldı.
Organize perakendecilik mekânları olan alışveriş merkezleri, bir merkezî yönetim altında işletilirler. Bu tür merkezlerde çoğu zaman kiralama yöntemi uygulanır. Merkezin yönetimi, genelde kiralama işini yapan firma tarafından gerekleştirilir. Merkezin mülk sahibi ile kiralayan firma farklı kuruluşlardır. Alışveriş merkezi yapımında olduğu gibi kiralama işinde de uzmanlaşmış firmalar bulunmaktadır. Kiralama işlemi, kiracının kullandığı birim alan fiyatı üzerinden yapılır. Alışveriş merkezinde yer alan firmalardan ciro üzerinden pay alan kiralama sistemleri de vardır. Kira ve ciro komisyonu dışında, kiralayıcıların masraflara katılmaları istenir ve belli bir aidat ödetilir.
Alışveriş merkezlerinde “merkez mağaza” diyebileceğimiz ve genelde gıda ile tüketim malzemeleri satan bir kuruluş bulunur. Türkiye’deki örnekleri arasında merkez satıcı görevini Carrefour, Migros gibi büyük perakendeciler oluşturur. Alışverişin büyük hacmini yapan bu kuruluşun ürün ve hizmet portföyü, gıda ve tüketim malzemesi dışında çok çeşitli olabilir. Bu pozisyona talip olmak üzere Türkiye’ye gelen yabancı şirketlerin sayısında çok hızlı bir artış olduğunu söyleyebiliriz.
Alışveriş merkezlerinde büyük satıcı dışında; kiralayan firmanın kriterlerine göre oluşturulmuş başka olanaklar da bulunur. Örneğin markalı ürünlerin satıldığı mağazalar bunlardan birisidir. Bu tür markaların seçiminde kiralayan firmaların, önce küresel / uluslararası firmalara yer vermeye çalıştığını, ancak boş yer kalırsa yerel markalara döndüğünü söylemek zorundayız. Çoğu örnekte; yerli firmalardan istenen ciro komisyonu yaklaşımı, yabancı markalara uygulanmayarak bir ayırımcılık yapılmaktadır. Benzer şekilde yerli firmalardan daha yüksek kira bedelleri istendiği de bilinmektedir. Bu tür çifte standartlı kira yaklaşımı, kiralama işini yapanların insafına kalmakta ve ‘serbest piyasa ve liberal ekonomi’ tezleri ile kamu denetim birimleri tarafından herhangi bir yaptırım uygulanmamaktadır. Böyle bir durumda yerel, bölgesel ve ulusal markaların nasıl gelişip ekonomik gelişmelerini sürdürebilecekleri bir soru işaretidir.
Alışveriş merkezleri arasındaki savaşın yeni biçimlerini yakında Eskişehir’de de görmeye başlayacağız. Bu acımasız mücadelenin örnekleri halen İstanbul ve Ankara gibi büyük şehirlerimizde yaşanmaktadır. Bu savaşın temel nedeni, Türkiye’de alışveriş merkezi sayısında (olması gerekenin üzerinde) bir patlama yaşanmasıdır. Alışveriş merkezi yapımının yerel yönetimler tarafından bu denli bilinçsiz desteklendiği (aslında bu kadar başıboş bırakıldığı) bir başka ülke yoktur desek bir gerçeği ifade etmiş oluruz.
Uygulanan politikalar nedeniyle firmaların iş, müşteri ve kâr bulmada sıkıntı yaşamaları, son çare olarak alışveriş merkezlerine yönelmelerine neden olmaktadır. Bu ‘alışveriş merkezine hücum’ anlayışı da hızla kiraların yükselmesine neden olmakta ve talep patlaması yaratmaktadır. Banker ve banka krizlerinin ardından kredi kartı facialarını yaşamaya başlamış olan ülkemizin, alışveriş merkezleri nedeniyle yeni sorunlar yaşaması şiddetle muhtemeldir.
Alışveriş dışında eğlence olanakları ile de cazibe noktaları haline dönüşen alışveriş merkezlerinin imar planlanmasında bölgenin nüfus yoğunluğu, trafik sorunları ve ulaşım konusu gibi unsurların yeterince dikkate alınmadığı ortadadır. Belediyeler kendi bölgelerinde bu tür merkezlerin açılmasını teşvik ederek hizmet yaptıkları kanaatindedirler. Ama ne yazık ki, olayın gerçek yüzü sandıkları gibi değildir. Eskişehir, bu gerçeği, 2007 sonundan itibaren tüm boyutlarıyla yaşamaya başladı.