Ä°nsan, Ä°letiÅŸim ve Yalan
Gürcan Banger
Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Duygu Güncesi
Facebook’ta izle
Twitter’da izle
Sık Kullanılanlara Ekle
Çoğu zaman günlük işler ve sıradan faaliyetler ile yaşamı çok mekanik hale getiriyoruz. Alışılmış davranışlar, sıradan bir iletişim modeli ve ilişkilerde özensizlikler insanın duygusal bir varlık olduğunu unutturuyor. İnsanla makine arasındaki farkı hızla gözden kaçırmaya başlıyoruz. Ama günlük yaşamımızda insanlar kadar makinelerle de iç içe yaşıyoruz. İnsan – makine sistemlerinde zor olan; insandan gelen sorunlar iken başarılması gereken, insanla ilgili sorunları aşabilmek oluyor. Teknik olmayı abartmış kişilerin fazlasıyla gözden kaçırdıkları unsurların başında geliyor insan faktörü. Genel anlamda; bazı kişiler stratejik ve verimli davranmanın kaygısıyla büyük yaşam sistemindeki insanı dikkate almayı unuturken, pek çoğu da insanla ilgili konuları gereğinden fazlaca uzatıyor ve abartıyor.
Bir sistemde insan varsa, insanlar arası ilişkiler varsa; bu sistem, sadece bu özelliğinden dolayı bazı özgün zorluklar içerir. Bu nedenle insanlar arası ilişkiler söz konusu olduğunda, böyle bir iletişim sisteminde insan olmaktan kaynaklanan özel ve duyarlı noktaların olduğunu ve bunlara özen göstermek gereğini bilmek zorundayız.
İnsan mühendisliği
Bugünün kişisel gelişim uzmanları, bazen ilgi ve duygu alanlarını mekanikleştirip abartarak tümüyle bir mühendislik projesi haline getirmeye çalışıyorlar. İnsanların makineler veya fizikî sistemler gibi istenilen biçimde düzenlenemeyeceği, hatta düzenlenmemesi gerçeğini bilerek ya da farkında olmadan gözden kaçırıyorlar. Bugünün kişisel gelişim, danışmanlık ve eğitim uzmanlarının yaptıkları en temel hatalardan birisi budur. Kişisel gelişim sürecinin insan olmanın farklılaştıran niteliğini bir makine düzenine sokmaya çalışıp çalışmadığı konusunda uyanık olmalıyız.
İnsan mühendisliği şeklinde isimlendirilebilecek bir dal, bize zihinsel ve duygusal yaşamımızı kolaylaştırıcı bazı gelişim araçları sunabilir. Bunları kullanarak yaratıcılığın ve yenilikçiliğin bazı sorunlarını aşabilir, eğitimde iyileşmeler sağlayabilir ve bazı problemlerimize daha kolay çözümler bulabiliriz. Ama insan mühendisliği, insanın bir bilgisayar gibi programlanması anlayışına dönüşmemelidir. Çünkü kişisel gelişim alanında insanlar için bir bardak su ile yutulabilecek basitlikte ilaçlar üretmek mümkün değildir. Bana sorarsanız doğru da değildir. İnsan makineleşmemeli; insan, kendisini farklılaştıran kimi gizemli özelliklerini yitirmemelidir.
Model çözümler var mı?
İnsanlar için model çözümler olduğuna inanmıyorum. Ancak dersler çıkarılacak başarı veya başarısızlık öyküleri olabilir. Bir toplum içinde yaşamanın aynılaştırıcı etkileri olmakla birlikte, her insanın kendi farklı doğruları olduğu kanaatindeyim. Bu doğrular, bir anlamda da onun farklılığının kanıtlarını oluşturuyor. Dolayısıyla seçilmiş bir insana ilişkin konularla ilgilenirken, bir örnek olayı incelenmekte olduğumuz ayrıntısı gözden kaçırılmamalıyız. Özeli genelleştirmemek gerekir.
Her birimizin farklı fiziksel ve ruhsal özellikleri var. Hepimizin kendine özgü bir yaşam biçimi var. Yanlışlar ve doğrular konusunda başka insanlara öğüt ve tavsiyeler verebildiğimiz halde, kimi zaman sözü edilen hataları kendi yaşamımızda tümüyle sonlandıramıyoruz. Hepimizin kendine özgü hataları olabilir. Hatta bunlara ilişkin farkındalık geliştirebiliriz. Ama çözmenin hiç de söylendiği kadar kolay olmadığını vurgulamak isterim. Terzinin kendi söküğünü dikemediği gibi; başka insanlara yönelttiğimiz öğüt ve tavsiyelere karşın, kendi sorunlarımızla yakın ilişkiler içinde yaşamayı sürdürebiliyoruz. Böyle durumlarda öğütçülerin de başka öğütçülere ihtiyacı olabiliyor demek ki… Çünkü bilgelik, bitmez tükenmez bir yaşam yürüyüşüdür.
Her insan, bir deneyim birikimidir. Her deneyim, bizim için dünyamıza ışık veren, yolumuzu aydınlatan bir rehber oluyor. Önemli olan, kendi deneyimlerimizden doğru dersleri kendimizin çıkarabilmesi ve bu dersin değişime neden olabilmesi. Yaşamdan işaretler almalı ve yaşama işaretler vermeli. Çünkü yaşam iletişimdir.
Gerçekçi iletişim
Yaşam iletişimdir ama dezenformasyonun (hatalı ve yanlış bilginin, yönlendirmenin ve yalanın) kaynağı ya da aracı da iletişim olabilir. Bir düşünün; yalan üzerine ne çok söz söylenmiştir. Bunların neredeyse tamamına yakını, yalan söylemenin ne kadar kötü bir davranış olduğunu anlatır. Semavi veya dünyevî tüm dinler yalanı bütünüyle yasaklamıştır. Hatta inanç literatüründe Cehenneme giden yolu sağlama alan kötülükler arasında yalancılık önemle belirtilir. Etik değerler sistemi içinde yalanın, maddi veya manevi dünyada mutlaka karşılığı olan cezayı bulacağı ifade edilir. Özetle; yalancılığın bedeli ağır cezadır.
Ama yakından baktığımızda; yalanın yukarıda çizdiğim ceza yüküne rağmen yaşamın olağan bir parçası gibi algılandığını görürüz. Yalanı mazur göstermek için küçük beyaz yalanlar veya zararsız yalanlar gibi kolaylaştırmalar bile üretilmiştir. Kimi zaman küçük yalanlar söylemenin insanlar arası ilişkilere olumlu katkılar yapacağı bile savunulur.
Ama yalan söylemek, ele bir silah almak gibidir. Silahı denetlediğini sanan insan, bir süre sonra silahın egemenliğine girdiğini fark etmez. Yalan da böyledir. Önce masum bir görünümle başlayan yalanlar, daha sonra kişinin tüm benliğini ve yaşamını sarar; yalancılık, otomatik bir davranış modeline dönüşür. Bu durum, geriye dönüşü olmayan bir yolun başlangıcıdır. Yalancılık hastalığından kurtulmak için sonuç hakkında garanti vermeyen ruhsal tedavi dışında etkin bir tedavi biçimi bulunduğu kanaatinde değilim.
Yalanın kökleri
Yalancılığın köklerinin insanın çocukluğuna uzandığını söyleyebilirim. Özellikle baskının ve şiddetin etkin olarak yer aldığı çocukluklarda yalanın bir çözüm ve kurtuluş yolu olarak benimsenmesi normaldir. Muhtemelen anne ve babanın sorunları çözmek için sıklıkla yalana başvurduğu ortamlarda yetişen çocukların da yalancılık özelliklerinin gelişmiş olması şaşırtıcı sayılmaz.
Yetişkin yaşamına baktığımızda; yalancılığın ne denli yaygın olduğunu görmek bizim için ilginç bir tespit olur. Öyle ki; ticari yaşamda yalan üzerine kurulu bir iş modelinin, akıllılık ve yetkinlik olarak kabul edildiği sıklıkla görülür. Yine pek çok kuruluşta üst-ast ilişkilerinin yalan üzerine kurulduğunu izleyebiliriz. Yalan, özellikle informel iletişim biçiminin yaygın olduğu kurum ve kuruluşlarda yapıya genetik olarak kodlanmış bir nitelik gösterir. Kurumsal olmaktan hayli uzak olan bizim kuruluşlarımız ise informellik ve yalanın bir iş modeli olarak kullanılmasında Rekorlar Kitabı’na girecek yetkinliğe sahiptir.
Siyaset adına yalan
Yalan söylemenin arka planında pek çok durumda çıkar ve rant beklentisi vardır. Çıkar aramanın ve rant kollamanın en yaygın olduğu alanların başında ise geleneksel siyaset gelir. Dolayısıyla yalancılık, geleneksel politikanın (çirkin siyasetin) en önemli araçlarından birisidir.
Çirkin siyasetçi, önce halka yalan söyler. Yapamayacaklarının sözünü verir. Bir sonraki seçim döneminde geçmişteki başarısızlıkları, eksiklikleri veya yerine getirmediği taahhütleri yokmuş gibi yeniden oy istemeye vatandaşa gider. İşin kötüsü; halkın belleği de zayıf olursa; bu durum, çirkin politikacı için balla kaymak olur.
Son söz: Yalancının mumu yatsıya kadar yanar. Ama galiba bazı ülke toplumlarda yatsının saati de manipüle ediliyor.