Kalıpları Kırmak, Farklılık Yaratmak
Gürcan Banger
Günümüzün “abrakadabra” türünde sihirli sözcüğünün ne olduğu sorulsa benim cevabım “inovasyon” olur. Bu sözcüğü yenilik, yenilikçilik, yenileşme veya yenileşim şeklinde de ifade etmeye çalışıyoruz. Değer yaratan ve katan yenilik yapma anlamına geliyor.
Yaratıcılık ve yenilikçilik
Son yıllarda yaratıcılık ve yenilikçilik kavramları, günlük konuşmalarımızda daha fazla yer almaya başladı. Ekonomik işletmelerden sivil toplum kuruluşlarına, kamunun değişik yapılarından bireylere kadar çok yaygın biçimde yaratıcılığın ve yenilikçiliğin öneminden söz ediliyor. Bu yönelimin altında modernizmin katı kalıplarının kırılması ve bireyin öneminin artması çabalarının etkisi var. Bu arada kapitalizmin yeni olanı pazarlayarak kendi katma değerini artırma eğilimini de gözden kaçırmamak lazım.
Kesin olan bir nokta var ki; hızla katı kurallar esniyor. Deyim yerindeyse beynin bugüne kadar girilmemiş kıvrımları ciddiyetle araştırılmaya çalışılıyor. Tabu olan kavramlar konuşulmaya başlandı ve yasaklar, giderek daha derinlemesine sorgulanıyor. Bir yandan tabuları aşmak isteyen güçler, katılığı esnetme çabası içindeyken; diğer yandan bugünü dün gibi yaşamak isteyen güçler de değişimin çarkını geriye çevirme uğraşısındalar. Özetle; tüm karşı duruşlara rağmen küresel ölçekte bir esneklik anlayışı ile kuruluşların yapısal esnekliği, bireysel ve kurumsal yaşamımızda daha fazla yer almaya başladı.
Küresel değişim
Dünyanın önemli bir bölümü, çift kutuplu küresel siyasetin ortadan kalkışını alkışlarla karşıladı. Şimdilerde daha iyi kavranıyor ki; sorun, kutup sayısından kaynaklanmıyor. Günümüzde giderek yükselen uluslararası istikrar ve barış arayışları bunun bir ifadesi olarak görünüyor. Geçmişte meydana gelen silahlı çatışmaların, işgallerin ve baskıların sorumlusu olarak çift kutuplu dünya kabul ediliyordu. Bugün durumun böyle olmadığı ve barış talebinin farklı biçimde yeniden kurgulanması gereği ortaya çıktı. Bugün mevcut olan küresel yapılanma, sorunları aşmak için yeterli olmuyor. Bu çağda yeni bir küresel anlayış ile yeni bir yapılanma biçimine ihtiyaç duyuluyor.
Yaşadığımız bu çağda işleri zorlaştıran bir başka özellik daha var. O da; değişimin hızının yükselmesi ve içeriğinin farklılaşıyor olması. Bu durum, hem birey olarak bizi hem de dâhil olduğumuz topluluk ve kuruluşları etkiliyor. Birincisi; bilgi üretimindeki ivmelenme, biteviye yeni öğrenmeleri zorunlu kılıyor. Eğitim, okulda yaşanan bir süreç olmaktan çıkıp yaşamın tamamına yayılması gereken bir olgu haline dönüştü. İkincisi; bir yandan uzmanlık alanları keskinleşirken, diğer yandan sorun ve çözümler, çok bilimli ve disiplinli olmaya başladı. Dolayısıyla dünyayı ve gelişmeleri sürekli izler hale gelmeden değişimi yakalayıp gelişmelere müdahale etmek mümkün olmuyor. Sürekli eğitim algısını edinmemiş birey, kurum ve toplumları zor bir gelecek bekliyor.
Ağ toplumu
Bu çağın pek çok ismi var. Bunlar arasında bu zaman dilimini iyi anlatan ifadelerden birisinin “Ağ Toplumu Çağı” olduğunu düşünüyorum. Bilişim, iletişim ve lojistikteki hızlı gelişmeler nedeniyle kültürler arası iletişimin hızlandığını ve genişlediğini gözlüyoruz. Bunun insanları yakınlaştırmak gibi bir önemi var. Ama baskın olan Batılı kültürün yaygınlaşması ile yerel değerlerin yok olduğu ve kültürel aynılaşmanın yok edici etkilerinin gözlendiği bir çağı da yaşıyoruz.
Yaşadığımız dönemin ilginç bir zaman dilimi olduğunu söylemek lazım. Çünkü bir yanıyla ayrımcılığa karşı mücadele ile farklılıklara saygı ve hoşgörü anlayışı genişlerken, diğer yandan da farklılıkların bilerek veya bilinçsizce yok edildiğini gözlüyoruz. Belki de bu, her olgunun bir karşı olgu yaratması ile ilgili bir gerçek. Ama kesin olan şu ki; bu özel alanda da siyah ve beyazı birlikte yaşıyoruz. Örneğin farklı uygarlıklar ve kültürler arasında iletişim çabaları geliştirilme çabaları verilirken, uygarlıklar arası çatışma çığırtkanlığının da yüksek sesten dillendirildiğini izliyoruz. Her halükârda bir nokta konusunda emin olmalıyız. Yeni çağı iyi anlamak için yakından izlemek gerekiyor.
Bilgi toplumu çağı
Yukarıda dile ifade ettiğim üzere; yaşadığımız zaman diliminin pek çok ismi var. Bunlardan birisi de “Bilgi Çağı”… Bilgisayarın, İnternetin ve iletişim araçları ile lojistik sistemlerinin ekonomik ve sosyal yaşamda daha fazla yer almaya başladığı döneme “Bilgi Toplumu Çağı” adını veriyoruz. 1970’lerin sonrasında sadece masalarımızın üstü ve telefonlarımız değişmedi. Bu yeni dönemde sermaye, işgücü, doğal kaynaklar gibi üretim için gerekli olan unsurların arasına bilgi de eklendi. Eklenmekle kalmadı; hızla önem diziliminin ilk sıralarına doğru yol aldı. Dünya’da öyle gelişmeler var ki; bu yönelimlerin başlangıç zamanlarında nasıl sonuçlar vereceğini kestirmek mümkün olmuyor. Ancak bazı olumsuz sonuçları görülmeye başladığında, konu hakkında bazı düşünceler ortaya çıkıyor.
Bilgisayarı farklı kılan özellik
Bilgisayarı, diğer insan buluşlarından ayırt eden bazı temel özellikler var. Bunların başında bilgi depolayabilme ve programlanabilme gelir. Bir diğer özelliği ise çok yüksek hızda işlem yapabilmesidir. Bir insanın yıllarını alabilecek aritmetik işlemleri birkaç saniyeden daha kısa bir sürede doğru biçimde yapabilir. Sanki bilgisayarın yüksek hız özelliği, sosyal ve ekonomik yaşama da yansıdı. Bilgi Çağı ile birlikte toplumsal hareketliliğin hızı ve ivmesi de arttı. Yaşamın tüm alanlarında değişim, bir ana unsur haline gelirken rekabet sertleşti ve Dünya ölçeğinde bir gerçeklik haline dönüştü. Bu durum, toplumda ve bireylerde yeni türden ruhsal travmalar ve rahatsızlıklar oluşturmaya başladı.
Toplum içinde gözlenen ruhsal sorun artışının arkasında, bir ölçüde bilgi toplumunda artan değişim temposunun etkisi de var. Bir örnek vermek gerekirse; 40’lı, 50’li yaşlara varmış olan kuşağın kendi çocukları ile olan kuşak farkı, anne-babaları ile olandan çok daha büyük ve çeşitli. Kuşak farkı da değişiyor.
Yine bu çağda bilginin artan önemi, eğitime daha fazla zaman ayırmayı gerektiriyor. Öğrenilmesi gereken çok daha fazla bilgi var. Bilginin eskime hızı da arttı. Bu durum, özellikle genç insanlarda bir ruhsal gerginlik yaratıyor. Artan eğitim ihtiyacı, işsizlik riski ile birleşince uykusuzluktan başlayan bağımlılık yapan madde kullanımı ile devam eden birtakım olumsuz durumlara yol açıyor.
Bilgi toplumu ve sosyal yaşam
Bilgi toplumunda bilgiden uzak kalma, insanların kolayca sosyal yaşamdan düşmelerine neden oluyor. Bilgi ile birlikte meslekler de hızla eskidiğinden, üretim süreçlerinde kol emeğinin eski değeri kalmadı. Makinalaşmanın ve otomasyonun etkileriyle iş bulabilmek için giderek zorlaşıyor.
Bilgi toplumu, geçtiğimiz dönemde 10-15 yıl arasında tamamlanan eğitim sürecini, neredeyse yaşamın tamamına yaydı. Bir başka deyişle; bir işe, bir mesleğe sahip olmak için eğitimin sürekli olarak içinde bulunmak gerekiyor. Yaşamsal eğitime ara verenler, hızla mevzi kaybediyorlar. Kaybettikleri mevziler arasında işleri de olabiliyor. Çünkü rekabet, iş bulma yanında işyerlerinde pozisyon elde etme biçimine de dönüştü. İş dünyası, kendi kuralları içinde çalışanları yarıştırarak daha yüksek verim ve katma değer elde etmeye çalışıyor.
Bilgiye dayalı işlerde çalışan insanlar için gündemde yeni bir sorun var. Eğer tek sahip oldukları unsur işleriyse, büyük bir risk aldıklarının farkında olmalılar. Bilgiden kaynaklanan rekabet, zayıf ve yorgun düştüklerinde işlerini kaybedebilecekleri anlamına gelmektedir. Bu gerçek, bu dönemde özellikle 40’lı yaşlarla beraber bilgi işçileri için daha doğrudur.
Son söz: Yaşadığımız zaman diliminde adımları sıklaştırmak lazım.
Sevgili Gürcan Bey,
Bugün 1. sınıflara derse girmeden önce farklılık yaratmakla ilgili yazınızı okudum. Tamda ben çocuklara, buraya(üniversite ve mimarlık bölümü) gelebilmek için şimdiye kadar hep ortak doğruyu buldunuz artık sizden farklı doğruları kurgulamınızı istiyoruz diyecektim. Sizin yazınızda demek istedikerimi çok detaylı ve bütün olarak anlatmış. Müsadeniz olursa derste yazınızdan da bahsetmek isterim.Teşekkürler…
Özgürce paylaşabilirsiniz. Yazı da amacına ulaşmış olur. Nazik ilginiz için teşekkür eder, başarılı çalışmalarınızın devamını dilerim.