Yaşamdaki Siyaset Rolümüz
Gürcan Banger
Günlük yaşantımızın koşuşturmaları bazı ayrımları gizliyor. Hâlbuki her birimizin yaşamı çeşitli kategorilerden oluşuyor. Siyasetten ticarete kadar hepimiz her gün değişik roller oynuyor ve statülerimizin gereklerini yerine getiriyoruz. Siyaseti, ticaret gibi anlamamak lazım ama hem ticaretin hem de siyasetin öznesi insan olunca benzeşen yanları da oluyor. Siyaset, siyasetçinin proje ve hizmet sunduğu, vatandaşın ise bu eylemin karşılığını oyla ödediği bir ortamdır. Siyaset ilişkisinde vatandaş, siyasetçi ve bürokrat, sosyal alışverişin sürdüğü bir sistemde buluşurlar.
Siyaset insanla ilişkidir
Siyaset, insanın insanla ilişkisidir. Bu ilişkide vatandaşlar, kendilerine yakın ve özel ilgi gösterilsin isterler. Eğer siyasetçinin vatandaşın dertlerine samimiyetsiz yaklaşımını hissederlerse, desteklerini o kişi ve partiden çekerler. Buna karşılık ancak seçim zamanında vatandaşı hatırlayan bazı siyasetçiler ise tüm ilgisizlik ve özensizlikleri karşılığında yeniden seçilebilmek için başka mekanizmalardan yararlanırlar. Bu mekanizmalar arasında vatandaşa yalan söylemekten tutun da, genel merkezin merkezden atama yöntemlerine kadar her yolu kullanırlar. Bir siyasi partinin vatandaşa karşı ilgizilik ve özensizliğinin birinci göstergesi, onun fikirlerini hiçe saymaktır; bu nedenle parti merkezleri, ön seçim türünde vatandaşın fikrini belirttiği tarz-ı siyaseti hiç sevmezler.
Bizde popüler siyaset, genellikle Ankara merkezli bir yaşam biçimidir. Vatandaşın sesi ise Ankara’ya hiç ulaşmaz. Yereli hiç duymaz Ankara’daki siyasetçi. Seçildikten sonra siyasetçi için en sevilmeyen unsur seçmen yani vatandaştır. Bu ilgisizlik, siyasetçinin seçmene “Benim sana sonraki seçime kadar ihtiyacım yok; başka kapıya git” demesidir. Bu nedenle kırgın seçmen her seçimde, bir başka kapıya gider. Ve işte bu nedenle daha 5 yıl tamamlanmadan seçmenin tercihleri başka parti ve siyasetçiler yönünde değişmeye başlar.
Siyasetçi tipini iyi analiz ettiğinizde çok nadir örnekler dışında hepsinin birbirine benzediğini görürsünüz. Farklı partilerdeki farklı siyasetçilerin nasıl olup da aynı “yuvarlak lafları” edebildiklerine şaşarsınız. Sanki tüm siyasetçiler aynı “mektepten” mezun olmuşlardır. Dil aynı, uslup aynı, tarz-ı siyaset ve hatta kılık kıyafet aynı….
İletişimsiz siyaset
Bir diğer komik durum, seçim öncesi siyasetçinin örneğin her hafta halkla toplantılar yapacağına veya iletişim kurulacağına dair verdiği sözlerdir. Bu sözler, sadece vatandaşa verilmez. Sivil toplum kuruluşları ile aylık toplantılar yapılacağına, kentin sorunlarının parti merkezine ve meclise taşınacağına “yemin billah” edilir. Sonra ne olur!.. Seçilmiş siyasetçi, evini Ankara’ya taşıdığından kente gelinmez olur ve verilen sözler unutulur gider.
Seçilmiş siyasetçilerin sıklıkla unuttuğu bir nokta var. Vatandaşın belleği, adeta bir fil belleğidir. Bildiğiniz gibi; filler asla unutmaz. Seçim sırasında verilen “kuş uçuşu” sözler vatandaşın daima belleğindedir. Bir sonraki seçimde sadece oy alabilmek için verdiği ama zaten kendisinin de inanmadığı sözleri, seçim sonrası anında unutur. Fakat bir sonraki seçimde vatandaş, unutkan siyasetçinin “layığını” verecektir.
Hatalı seçimleri için vatandaşı suçlamamak gerekir. Günlük mücadeleden yorulmuş, yoksulluk sarmalında kahrolmuş vatandaşın seçimine sunulan, doğru seçenekler var mıdır ki; seçmen, yanlış seçimde ısrar etsin! Vatandaşın hatası, siyasetçinin hatasıdır. Seçmene at gözlüğünü takan da siyasetçinin kendisidir.
Siyaseti iyileştirmenin yolu, şikâyetten geçmiyor. Hem siyaset hem de sivil toplum alanında katılımı artırmamız gerekiyor. Katılım büyüdükçe demokrasi de daha gelişkin ve yaygın hale gelebilir.
Siyaset ve kişisel yaşam
İş dünyasında olanların iyi bildiği bir kural vardır. Birlikte başarılı işler yapmak, devamında güzel dostluklar oluşturabilir. Ama bunun tersi, her zaman doğru değildir. İyi arkadaş veya dost olanlar, buna güvenerek birlikte iş yapmaya kalktıklarında; pek çok örnekte arkadaşlığı yitirdiklerini görmüşlerdir. Çünkü arkadaşlık ve dostluğun temeli, karşılık ve çıkar beklemeyen bir ilişki modeli üzerine kurulmuştur. Hâlbuki iş dünyasında öncelikle çıkarlar önemlidir. Kazanmayan işin sürdürülebilirliği olmaz. Dolayısıyla iyi arkadaşların birlikte başarıyla iş yapabilecekleri anlamını çıkarmamak gerekir.
Konuya arkadaşlık ve siyaset açısından baktığımızda da benzer örnekleri görebiliriz. Ama yine de siyasetin ticarete oranla farklılıklar içerdiğini unutmamak gerekir. Örneğin siyaset, bir rant veya kişisel çıkar mekanizması olarak algılanıyorsa, bu durumda siyaset de iş dünyası özelliklerini edinmeye başlar. Siyasal faaliyetler çıkar ve kişisel rant üzerine kurgulanmaya başlar. Geçmişte arkadaş olan kişiler, siyasetten elde edecekleri bireysel avantajlar adına birbirlerini harcamaya başlarlar.
“Arkadaşlıkların tüketilmesine neden olabilecek siyasal çıkar ve rantlar nelerdir?” şeklinde bir soru olabilir. Bu soruya cevaben bazı örnekler sayabilirim. Örneğin belediye meclis üyeliği makamı edinip bazı avantajlar sağlamak, yerel yönetimlerden veya merkezî kamu idarelerinden ihale almak ve bazı adayları destekleyerek nakdî veya aynî çıkarlar sağlamak gibi rant konularını söyleyebiliriz.
Ahlaklı ve ilkeli siyaset
Eğer siyaset, sivil toplum faaliyetlerinin gerektirdiği gibi gönüllülük ve toplumsal iyi adına yapılıyorsa, bu durumda arkadaşlığı ve siyasi çalışmayı birlikte götürmek mümkün olabilir. Ama her şeyden önce siyaset, bir etik anlayış konusudur. Dolayısıyla siyaset ve arkadaşlık arasında bir gerilim varsa, bunun ilk nedeni olarak ahlâkî alandaki sıkıntıları araştırmak ve incelemek gerekir. Tabii ki; araştırma ve incelemek önceliğini siyasal ahlâk alacaktır.
Aslına bakarsanız; bugün yaşadığımız geleneksel siyaset anlayışının, iyi arkadaşlığın özü olan ahlâk ve erdemle barışık olduğunu söylemek zordur. Yüzyıllardır bu anlayışta değişen bir yan olmadı. Siyasetin; arkadaşlığın temel değeri olan iyi – doğru – güzel anlayışından uzaklaşıp bir rant mekanizması haline gelmesi, Doğu toplumlarında daha da yaygın özellik gösteriyor.
İlginç biçimde birey ölçeğinde onaylanmayan ve kabul görmeyen pek çok eylem ve davranışın, siyaset söz konusu olduğunda makbul ve mubah kabul edildiğini görüyoruz. Ayıplanan pek çok tutum ve davranışın, siyasetin gereği olarak alkışlandığını gözlüyoruz. Bu nedenle arkadaşlık ve dostluk gibi değerli bir kavram, geleneksel Doğu tipi siyasetle bir arada yaşayamıyor.
Sivil toplum faaliyetlerinin özü gönüllülük üzerine kurulur. Siyasete gelince; gönüllülük devam etmekle birlikte öz, biraz daha ödev ahlâkına doğru kayar. Ama siyaset, kişisel fayda ve çıkar adına yapılıyorsa, iyi ve güzel değerleri bir anda yok oluverir. Ülkemizde uzak ve yakın çevremizde gözlenen olumsuzlukların özü budur.
Hiç kuşkusuz; bu söylediklerimden siyasal alanın, ahlâk dışı bir kategori olduğu anlamı çıkarılamaz. Unutulmamalı ki; siyaseti bozan unsurlar, temelde kişilerin ve grupların ahlâkı kavrama biçimleridir.