Toplum, İnsan ve Değişen Değerler

PAYLAŞ: ... facebooktwittergoogle_plusredditpinterestlinkedinmailby feather
PrintFriendly and PDFYazdır

Değişen değerler

Toplum, İnsan ve Değişen Değerler

Gürcan Banger

Değerlere sahip çıkılıp geliştirilmiyorsa yozlaşma başlar. Böylece bir zamanlar toplumun veya genel anlamda insanın temel değeri olan bir konu bir sömürü veya istismar mekanizması haline gelir. Örneğin fedakârlık böyle bir kavramdır. Eğer fedakârlık konusu sınırların ötesinde abartılırsa, bir kölelik sistemi haline dönüşür. Bir başka örnek olan yardımseverlik de böyledir. Eğer bu değere (bugün siyaset ve yönetim alanında olduğu gibi) anlamına uygun olarak yaklaşılmazsa, veren ve verilen taraflar için bir rant sistemine dönüşür.

Eğitim şart

Eğer bir alanda amatörlüğü biraz olsun aşan ilgi bir temel eğitim üzerine kurulmuyorsa; sürecin sağlıklı işlemesi mümkün olmuyor. Bu nedenden dolayı iyi çevre gönüllüsü, konunun hakkını veren insan hakları savunucusu veya yetkin özgürlük savaşçısı olamıyoruz. Sosyal yaşam modelimiz de eğitimin eksikliklerini tamamlayabilecek nitelikte değil.

İsterseniz bir başka örnek vereyim. Okulda günlük yaşamla ilgili birçok konuyu öğrenmiyoruz. Kendi giysimizi ütüleyebilmeyi veya ihtiyacımız olduğunda karnımızı doyuracak yemeği yapabilmeyi öğrenmediklerimiz arasında sayabilirim. Eğer evdeki yaşamımız bunları öğrenmemizi sağlamıyorsa, daha sonraki yıllarda buna benzer becerileri edinmemiz kolay olmuyor.

El sanat ve becerileri konusunda da benzer örnekleri çoğaltabiliriz. Bir müzik aleti çalmayı öğrenmek; ebru, hat veya koleksiyonculuk gibi alanlarda merak ve beceri geliştirmek, eğitim veya iş alanımızdan farklı bir konuda amatör merak geliştirmek de sayılabilir. Çevrenizdeki insanları hatırlayın. Kaç tanesinin günlük meşgalesi dışında başka ilgi alanları var. Ne kadar az değil mi?

Okullar bize yaşamla ilgili bazı temel bilgi ve becerileri kazandırır. Okulun kalitesi düştüğünde; edinilen bilgi ve becerilerin nitelik ve niceliğinde de düşmeler olur. Temel eğitimin eksik bıraktıklarının evde veya sosyal yaşam içinde başka mekanizmalarla tamamlanması gerekir. Eğer bu tamamlama sağlanamıyorsa, bireysel kimlikte bazı eksiklik ve zafiyetlerin oluşması normaldir.

Sivil toplum

Günümüzde sivil toplum alanında yaşadığımız sıkıntıların nedenleri arasında; hem eğitim sistemimizdeki sorunlar hem de sosyal yaşamın bu sorunların çözümü yönünde katkı koyamayışı var. Örneğin kendi işinde ve evinde planlama ve bütçeleme konusunda başarılı olamayan bireyin, bunu bir sivil toplum kuruluşunda veya meslek odasında da başarması beklenmez.

Eğer bugün sivil toplumla ilgili bazı algı ve davranış bozuklukları yaşıyorsak, bunun nedenlerini sadece sivil toplumun kendi unsurları içinde aramamak lazım. Pek çok konuda olduğu gibi sorunların gerçek kaynakları, günlük yaşamımızı büyük oranda işgal eden kurumların içindedir. Örneğin okuldadır, ailededir veya iş ortamındadır.

Sosyal yaşamdaki sorunları eğitimsizliğe bağlamak gibi bir alışkanlığımız var. Sanki her vatandaşa daha fazla eğitim versek her şey yolunda gidecekmiş gibi abartılı bir hava oluşturduğumuz oluyor. Hiç kuşkusuz; günümüzde eğitimin ve sürekliliğin önemi artmış halde. Ama dünya örnekleri sorunların çözümünde eğitimin yeterli olmadığını da gösteriyor.

Sorunları aşmak için öncelikle eğitimin yaşamla doğrudan ilişkisini kurabilmek lazım. Eğitim ve reel yaşam arasında doğru ilişki kurulamadığında, sağlıklı bir geleceğin tasarlanması da mümkün olmuyor.

İhtiyaçlar

İhtiyaçlar, temel olandan sosyal olana doğru bir hiyerarşi oluşturuyor. İnsanlar; yeme-içme, barınma ve sağlık gibi temel ihtiyaçlarını karşılamadan sosyal ve kültürel ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelemiyorlar. Artan gelir düzeyi ve geçim standardı ile birlikte sosyal ve kültürel yönlerden de daha kaliteli bir yaşama doğru adım atıldığını görüyoruz.

Özetlersem; geleceğe daha güvenle bakan bir toplum oluşturabilmek için, ihtiyaçlarımızı karşılayacak gelir düzeyine ulaşmak ve yaşamla sağlam bağlantıları ve sürekliliği olan bir eğitim sistemi oluşturabilmek gerekiyor.

İnsan olmak

İnsan olmak, haksızlığın her türlüsüne karşı çıkmayı gerektirir. Mağduru ancak “işinize geldiğinde” koruyor görünüyorsanız, o zaman takiye yapıyorsunuz demektir. Bu da sizi inandırıcı olmaktan uzaklaştırır. Dolayısıyla bir konuda ayrımcılık yapıldığını, bir başkasının haksız eleştiriye uğradığını ve mağdur edildiğini düşünüyorsanız, öncelikle kendinize “Ben daha önce buna benzer örneklerde nasıl davranmıştım?” diye sormalısınız.

Gerçekten haklı bir nedenle mağduru korumayı düşünmüş olabilirsiniz. Ama bir başkasını haksız biçimde mağdur ettiğini düşündüğünüz kişi veya kuruma karşı aynı haksız davranış modelini kullanıyorsanız, o zaman siz de suça ortak oluyorsunuz demektir. Bu durumda tehditkâr biçimde salladığınız uyarı parmağı döner ve kendi gözünüze girer.

Eleştiri hakkımız

Yukarıdaki çerçeveye komşu olabilecek bir başka huyumuz daha var. O da olur olmaz her konuda, konunun arka planını bilmeden ve detaylara hâkim olmadan eleştiri hakkımız bulunduğunu sanmaktır. Eleştiri hakkı, öncelikle konu hakkında yeterli bilgi ve deneyim sahibi olmayı gerektirir. İskoç yazar ve tarihçi Thomas Carlyle bu konuyu “Bir kimseyi eleştirmeden önce, o işin asını anlamalıdır” diyor. Başkasını saygısız bir üslupla eleştirerek sevap kazanmaya çalışırken, cehaletten oluşan günahın yükünü kaldırıp kaldıramayacağımızdan emin olmak gerekir.

Ayrıca eleştiri konusuna sadece kısa vadeli sonuçlar açısından bakmamak gerekir. Kısa vadede eleştirilmesi haksız gibi görünen bir konu, orta ve uzun vadede bakıldığında farklı görünebilir. Buradaki bakış sıkıntısı eleştiriyi yapan kişinin kalitesi konusunda ipuçları verir. Bu konuyla ilgili Alman şairi Goethe’nin önemli bir yaklaşımı var: “Benim için önemli olan, eleştiricinin doğru dürüst biri olup olmadığıdır – beni ister övsün ister yersin…”

Eleştiri hakkının çalışmaktan kaynaklandığına inanırım. Eğer eleştirmek istediğimiz konuda daha önce ortaya koyduğumuz emek ve uğraşılar varsa, eleştiri yapmak için yeterli hukuka sahip olduğumuzu söyleyebiliriz. Ama daha önce eleştirmemiz gereken konuları dikkate almadıysak, bilgisizlikle gözden kaçırdıysak veya duyarsızlıkla ciddiye almadıysak, eleştiri yapma düşüncesiyle kendimizi yanlışlar çarklarına sıkıştırma ihtimalimiz yüksek demektir.

Son söz: Senden önce gelenlerden ibret al; ama senden sonra gelenlere kötü örnek olma… Ne yazık ki kötü örnek, iyi örnekten çok daha fazla teşvik edicidir.

İZLE: ... facebooktwittergoogle_pluslinkedinrssyoutubeby feather

duyguguncesi hakkında

Gürcan Banger, Eskişehir Maarif Koleji ve ODTÜ mezunu. Elektrik yüksek mühendisi (opsiyonu bilgisayarlı denetim). Halen iş kültürü, yönetim, yeniden yapılanma, kümelenme, girişimcilik gibi konularda kurumsal danışman ve eğitmen olarak çalışıyor. Düzenli olarak kendi bloglarında ( http://www.duyguguncesi.net ve http://www.bizobiz.net ) yazıyor. Köşe ve dosya yazdığı gazete ve dergiler var.
Bu yazı Değer, Değişim, Eğitim, Eleştiri, İhtiyaç, İnsan, Sivil toplum, Toplum kategorisine gönderilmiş ve , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>