Gürcan Banger
Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Sonunda genel seçim heyecanı başladı. Hayli para ödeyerek satın aldığı takım elbiseyi giyip aynaya baktığında kendine milletvekilliğini yakıştıranlar için zorlu bir yarış başlamak üzere. Bugünlerde birilerinin hayallerini Ankara’lı günler süslüyor.
Önce bir partiden aday adayı olunacak. Sonra bu ön adaylar arasında sıyrılma yarışı başlayacak. Uzun süre partilerde ön seçim yapılsın diye yazıldı, söylendi. Yazılı ve görsel basında yer aldı. “Adaylar, hemşehriler arasından olsun” diye görüş öne sürenler oldu. Ama erken seçim, bir baskın halinde geldi. Hazırlık için yeterli zaman yok. Parti genel merkezleri, bu zaman darlığını adayları kendilerinin belirlemesi yönünde gerekçe olarak kullanacaklardır. Dolayısıyla ön seçim, eğilim yoklaması ve benzeri teknikler bir ‘sonraki bahara’ kalacak gibi görünüyor.
Aslına bakarsanız; ön seçimin ‘iyi’ bir çözüm olduğu fikrine tam olarak katılamıyorum. Bu talepler, genelde partinin yerel örgütünde delege temelinde güçlü olanların istekleri olarak ortaya çıkıyor. Gerçekte; belirlenen aday, ister ön seçimle gelsin, ister hemşehri olsun, beceriksiz ve başarısız olduktan sonra şehre beş kuruşluk yararı olmuyor. Niteliksiz adaylar, seçildikten sonra sadece meclis sıralarının doldurulması fonksiyonunu yerine getiriyorlar. Seçildikleri partinin sandalye sayısının belirlenmesinde ‘+1’ görevi yapıyorlar.
Genelde yerel siyaset, dedikodu ve çekişmenin dışında şehrin ve bölgenin gerçek sorunlarıyla fazlaca ilgilenmez. Partiler ve adaylar, seçim öncesinde ilin sorunlarıyla ilgili hazırlık çalışmaları yapıp seçildiklerinde de bunların gerçekleşmesi için uğraşmazlar. Yaşadığımız her seçim bunu doğrulayan örneklerle doludur.
Seçim zamanı geldiğinde her aday, kulaktan dolma bilgilerle seçmene yönelik konuşmalar yapar, broşürler hazırlatır ve bazı vaatlerde bulunur. Verilen sözlerin dayandığı ne düzgün bir bilgi birikimi vardır, ne de bunları nasıl gerçekleştirilebileceğine dair somut bir dayanak… Seçimden sonra da her şey unutulur gider.
Ben, en çok seçim sırasında verilen şu tür sözleri severim: “Seçilemezsem bile bu şehre bir vatandaş olarak hizmet etmeye devam edeceğim.” Daha bu şehirden aday olup da seçilemediği seçimin sonrasında şehri hatırlayanına rastlamadım. Eminim; benim gibi bu konuda hafızası kuvvetli başka yurttaşlar da vardır.
Bir de; demokrasi ve katılım iddiacıları var. Bunların propaganda cümleleri de pek hoştur: “Seçildikten sonra her üç ayda bir şehirdeki sivil toplum kuruluşları ve kamu birimleri ile toplantılar yapıp ortak görüşler oluşturacağız.” Şimdi düşünüyorum da; milletvekillerini görmedik ki, bir araya gelip ortak görüş oluşturduklarını hatırlayabileyim. Bu da vatandaşı kandırmaya çalışmanın daha ‘entel’ bir yolu olmalı.
Biz hayalci bir milletiz. Bugüne kadar ne kendi bireysel yaşamında, ne de sosyal alanlarda (işinde hasbelkader para kazanmak dışında) başarılı olamamış kişilerin mebus seçildiklerinde, birden zihinlerinin açılıp şehre ve memlekete hayırlı / yararlı işler yapacağını hayal ediyoruz. Tabii ki; bu hayaller seçim sonrasının ilk 3 ile 6 ayında sönüp gidiyor.
Bu seçimde söyle bir çalışma yapsak ne hoş olur. Örneğin isimlerini birleşik oy pusulasına yazdırabilmiş adayların bugüne kadar başardıkları işlere, yeteneklerine, bilgi birikim ve deneyim zenginliklerine göre bir form hazırlasak ve bunların bu şehrin adayı olmaya uygun olup olmadığına baksak… Sanırım o zaman aday belirlemede yaptığımız hataları çok daha iyi görebileceğiz.
Her aday olana sormak geliyor içimden: “Diyelim ki, vekil oldun; bu şehre, bu memlekete ve bu vatandaşa ne faydan olacak?”