Anlamla Zenginleştirmek ve Sevgi
Gürcan Banger
Bir kıyaslama durumu düşünün. Kıyaslamaya konu olan iki unsur var. Bu iki unsurun özelliklerini birbirine karşı koyup bir değer ölçeğine göre karşılaştırıyorsunuz. Kullandığınız değer ölçeği ise kıyaslamada yer alan iki unsurun anlamlandırılmasını sağlıyor. Bu değer ölçeği; beş duyunuz, aklınız, deneyimleriniz, kültürünüz ve bilgi birikiminizdir; yani sizsiniz.
Gülü elinize aldığınızda, dikeni battığı için acı duyabilirsiniz. Ama gülü sevdiğinize veriyorsanız, dikenin elinize batmasını hissetmeyebilir, önemsemeyebilirsiniz. Eğer geceyi seviyorsanız, güneşin batışı sizin için değerlidir. Ama bir gündüz yaşayansanız, gün bitimi size hüzün verebilir. Hatta aynı anda aynı olay için farklı algı ve düşünceleri olanlarımız var. İşte; bakış açısı böyle bir şey. Muhtemelen bu dünyada insanı farklılaştıran unsurlardan birisi, bakış açısı farklılıkları üretebiliyor olmamız.
Bir müzik parçasını müzik yapan öz, tek tek notalar veya es işaretleri değil; notalar -yani sesler- arasındaki farklılıktır. Örneğin bir resmi algılamamızdaki en önemli faktör de ışık ile gölge, renkler, tonlar ve biçimler arasındaki farklılıkların oluşturduğu uyumdur. Tabii ki; iş, bu farklılıkların vardığı ile bitmiyor. Farklılıkları algı tarzlarımız arasında da farklılıklar var.
Bakış açısı
İnsan olarak en değerli niteliklerimizden birisinin bakış açısı olduğuna kuşku yok. Hele; bakış açımızın yaşamımıza göre renklenmeler ve değişimler geçirmesi, en ilginç özelliklerimizden birisini oluşturuyor. Bazı olaylar veya edindiğimiz yeni bilgiler, bakış açımızı değişim yönünde etkilerken; buradaki değişiklik, daha sonraki davranışlarımızda da değişikliğe yol açıyor. Anlamlı bulduğumuz, değerini yitirirken ondan uzaklaşmayı tercih edebiliyoruz. Bir sevgiliye verirken dikenin acısını duymadığımız gül, ilişki olumsuzluğa sürüklendiğinde dikeniyle acı verebiliyor.
Yaşamı, daha güzel ve eğlenceli yapan, bizim ona bakışımızdır. Ona verdiğimiz değer ve anlamdır. Yaşama bakışımız ve ona dokunma modelimiz, bir sonsuz ilham kaynağı gibidir. Yaşama olumlu ve içten dokunmalar, her zaman yeni enerjilerin üretilmesine vesile olur.
Zamanın ruhu
Ama ne yazık ki; bazı anlarda zamanın ruhu da bir olumsuzluklar sarmalına takılıp kalıyor. Bir başka deyişle; her an, aynı zaman olmayabiliyor. Kimi durumlarda sanki ilham pınarımız kurumuş gibi bir çöl ortamında buluyoruz kendimizi. Çölden tekrar yeşilliğe ve suya yürümek, cesaret ve azim gerektiriyor. Gayret etmeden, emek vermeden ve ısrarlı olmadan, içinde düştüğümüz umutsuzluk ve anlamsızlık kuyusundan çıkamıyoruz. Nitelikli insan odur ki; böyle zor bir durumda başını göğe kaldırıp ışığı görebilir ve ona ulaşmak için gayretli ve azimli olur. İyi insan odur ki; kendini bir kuyuda hissedenin ışığı görmesini sağlar ve ışığa ulaşmak için onu yüreklendirir.
Bakış açısı, insanın zenginliğidir. Bakış açısı, insanın bilgi ve deneyim birikimi ile bunu özümleme başarısının bir ifadesidir. Bir anlamda bakış açısı, sıradanlıkla bilgelik arasındaki uzun yolu ölçü göstergesidir. İnsana ait değerler terazi ile tartılmaz ama kendimize örnek olarak seçeceğimiz kişilerin belirlenmesinde bakış açısı önemli ipucu sağlar. Çünkü bakış açısı, değerli bir taşın güneş altında gözlerimizi alan ve “Ben buradayım” diyen ışıltısı gibidir.
Bilgi, deneyim, birikim
Bakış açısı, çarşıdan alınabilen bir şey değildir. Birkaç kitap okumakla da edinilmez. Bir ustanın sözlerini ezberlemek, nitelikli bakış açısını edinmek için yeterli değildir. Aslında bakış açısının kendisi de edinilmez. Bakış açısı, bir bardak su değil; bardağımızı doldurup kana kana içeceğimiz bir pınarı dünya üstüne çıktığı noktadır. Onun özü, yeryüzünün derinliklerindedir. Bu nedenle sağlıklı bakış açısını edinmek, insanın baştan sona kendini yetiştirme sürecinin sadece sonucudur.
Aşka bakış
Yaşamımızda anlam zenginleştirmesine uğrattığımız olguların başında sevgi ve karşı cinse yönelik aşk gelir. Her ne kadar tüketim toplumu aşk gibi bir olguyu bile harcanır hale getirdiyse de; gerçek aşk, sağlık belirtisidir. Olumlu bir duygudur. Kişiye ruh ve beden olarak yararlı katkılar yapar. İnsanın değişim ve yenilenme ivmesini artırır. Mutlu olmanın tek yolu bu olmasa da; aşk, insanı mutlu eder. İnsanın kendisini ve çevresini daha iyi tanımasına ve anlamasına vesile olur. Çünkü aşk, değişim için değerli bir öz içerir; bu durum da insanın kendini, çevresini ve uzak ufukları daha iyi algılamasının yolunu açar. Özetle; aşk iyidir.
Mutlu olmak
Bazen mutlu olmak için bazı seçenekleri fazlasıyla abartırız. Örneğin mutlu olmamızı engelleyen en önemli sorunun aşk yoksunluğu olduğunu düşündüğümüz zamanlar olur. Aşk olabilse, yaşamımızdaki tüm sıkıntıların bir anda aşılıvereceği gibi bir fikre takılıp kaldığımız olur. Hâlbuki mutlu olmak ve aşk, genelde birbirinden iki farklı olgudur. Mutlu olmak için aşk gibi bir ön koşul olmadığı gibi, aşk sandığımız sürecin bizi mutlu edeceğini de garanti edemeyiz.
Eğer gerçek aşktan söz ediyorsak, bu duygunun iki yönlü olarak –eşit olmasa da– eşdeğer iyilik ve olumluluk içermesi gerekir. Eğer mutlu olmak adına kendimizi gerçek olmayan bir aşkın kollarına atıyorsak, kısa sürede başımıza gelecek olan kuşku, saygınlık yitimi, özgüven kaybı, karamsarlık ve kişilik – kimlik erozyonudur. Eğer aşkın varlığımızda yapması gerekenleri ölçebilseydik, genel anlamda kendini ‘iyi’ hissetme dışında yaşama sevincimizin arttığını ölçebilmemiz gerekirdi.
Duygusal kavşak
Yardım alamayacağınız bir tabelasız kavşağa geldiğinizde; başınıza gelebilecek iki muhtemel durum var demektir. Birincisi; seçtiğiniz yolun, sizi arzuladığınız yere ulaştırmasıdır. İkinci olarak kötü ihtimal ise yanlış yolu seçmeniz durumunda her arzuladığınız yere ulaşamayacaksınız, hem de yeni bir deneme için geri dönüp tekrar başlamanız gerekecektir. Hiç kuşkusuz; yanlış yolu tercih ettirmenin sizde zamandan başka enerji kayıplarına neden olması da kaçınılmazdır.
Pek çok insan için aşk, kuş uçmaz ve kervan geçmez bir dağ başında tabelasız kavşak gibidir. İki yoldan birini tercih ettiğinizde bu seçimin size yansıyan sonuçları olacaktır. Doğru bir kişi ve doğru bir ilişki ile sonunda pişman olmayacağınız bir süreci yaşarken, yanlış seçimde ciddi sorunlar ve önemli kayıplar yaşayabileceksiniz.
Yolun sonu değil
Aşk konusunda yanlış seçim yapmak, bu yolun sonu anlamına gelmez. Önemli olan, kişinin aşkın yarattığı gönül sarhoşluğu ile bu süreci izleyip denetlemekten kendini alıkoymamasıdır. Hatalı bir aşk ilişkisinde yanlışların zamanında farkında olmak, kişiyi yıpratmak ve enerji kaybettirmek yerine onun yaşam hakkında doğru deneyimle donanmasını sağlayabilir. Her ne kadar aşk konusunda çok sayıda ve değişik içerikte kitap yazılmış olmasına rağmen aşkın kitabı yaşamın kendisidir. Bir anlamda her birey, kendi aşk kitabını kendisi yaşayarak –ya da yaşamayarak– kendisi yazar.
Aşk ile ilgili doğru ölçümler yapabilmek için bir ipucu olarak şunu söyleyebiliriz. Gerçek aşkın kişiyi canlılığa, yaşam sevinci artışına ve yenileşmeye açması beklenir. Örneğin aşk olduğunu düşündüğünüz duygu ile kendinizi daha atıl, hareketsiz ve karamsar buluyorsanız, yanlış bir ruh hali içinde olduğunuzdan veya mevcut olanın aşk olmadığından kuşkulanabilirsiniz. Yine aşk ilişkisi ile kendinizi bir hapishaneye kapatılmış olarak algılıyorsanız, yine yolunda gitmeyen bir şeyler var demektir.
Aşk nedir?
Aşk, aritmetik değildir. Aşk, fizik ya da kimya da değildir. Aşk, insanı pek çok canlı ve cansızdan ayırt eden en önemli imtiyazlarımızdan biridir. İnsan olmanın zorluğunu, aşk da kendi içinde taşır. Durumu böyle bilip adımlarımızı bu farkındalıkla atmamız gerekir.
Son söz: Aşk adildir; herkesi eşit kılar – eş başlangıç ve eş fırsat itibariyle…