Afetler ve Krizlerle mi Öğreniyoruz? - 2
Gürcan Banger
Önümüzdeki 10 yıl içerisinde 30 yıl kadar sürebilecek bir mini buzul çağı beklentisini daha önce birkaç kez yazmıştım. Bu konuda başta ABD olmak üzere gelişmiş ülkelerde ciddi düzeyde bilimsel, teknolojik ve ekonomik çalışmalar yapılıyor. Bizde ise bir kıpırdanma olduğuna dair bir veri yok. Bu konuda duyarlı bilim insanları endişelerini iletiyor.
Mini küresel soğuma
Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü’nden Prof. Dr. Doğan Yaşar’ın bazı uyarıları var. 2007 Eylülünde Aktüel Dergisi için yaptığı değerlendirmede “geçmişte yaşanan felaketlerin gelecekte de görülebileceği konusunda uyarıyor. 2020’den sonrası için dünyada çeşitli iklim felaketlerinin beklendiğini belirtiyor. Yaşar, Hitit medeniyetinin 3200 yıl önce yok oluşunun sebebini ‘mini küresel soğuma’ dönemine bağlı kuraklık ile açıklıyor ve Cumhuriyetimizin ilk yıllarında da tüm dünyada benzer bir dönemin yaşandığını hatırlatıyor.”
“Pentagon’un 2004 yılı raporunda yer alan ‘2020’lerden sonra gelmesi beklenen mini küresel soğuma döneminde azalan yaz sıcaklıkları ve yağışları nedeni ile tarım ve deniz ürünlerinde ciddi düşüler bekleniyor’ ibaresini işaret eden Yaşar sözlerini şöyle sürdürüyor: ‘Dünyada mevcut 29 nükleer santralin yanı sıra oldukça fazla miktarda termik santralin yapım aşamasında olması ve 2030’lara kadar 150 adet yeni nükleer santralin yapımının planlanması, Finlandiya gibi ülkelerin ‘Biz bu nükleer santrali, 2020’den sonra gelmesi beklenen soğuma döneminde hidroelektrik santrallerin buz tutma riskine karşı yapıyoruz’ diye açık bir şekilde görüş belirtmesi dünyadaki gelişmiş ülkelerin bir enerji kaygısına girdiğinin göstergeleri. Rusya’nın 40 tane nükleer santral planlaması küresel soğuma sırasında azalacak olan yağışların nedeni ile debilerin düşmesi ve özellikle kuzey ülkelerindeki barajların buz tutarak hidroelektrik santrallerin devre dışı kalmasından korkmasındandır.’ “
Nükleer konusunu değişik biçimlerde yorumlayanlar olacaktır. Özellikle nükleer enerjiye karşı olan kesimlerin bunu kamuoyunu manipüle etme olarak kabul etmeleri mümkündür. Ama bir gerçek var ki; küresel soğuma gerçekleştiği takdirde hazırlıksız ülkeler, toplumlar ve ekonomiler bundan ciddi düzeyde etkileneceklerdir.
Prof Dr. Yaşar, İstanbul’u örnek vererek açıklamalarını sürdürüyor: “Boğaz’da uzun yıllardır görmediğimiz buzları 2020’den sonra görmeyi bekliyoruz. Eğer bu süre uzarsa 1920’lerden sonraki gibi ciddi bir kurak döneme girebiliriz.”
Mini buzul çağı mümkün mü?
Bazı kış aylarında akarsu ve göllerimizin buz tuttuğunu bilir veya medyada izleriz. Acaba daha büyük ölçekte bir soğuma ve donma dönemi mümkün müdür? Tarihten örneklerle duruma bakalım.
Bizans İmparatorluğu döneminde 739 yılında İstanbul Boğazı buzlarla kaplanmış. İmparator 3. Leon’un dönemine rastlayan bu olay, halk tarafından İmparatorun saray kapısındaki Hazreti İsa resmini kaldırtmasına bağlanmış.
Gene Bizans döneminde 1221 yılında Karadeniz’in yaklaşık 165 km’lik uzunluğunda bir bölümü 60-95 mderinliğe kadar donmuş. Bu sırada buzların bazılarının surların yüksekliğine ulaştığı rivayet ediliyor.
Osmanlı İmparatorluğu’nda 1621 yılında Haliç ile Boğaziçi buzlarla kaplanmış. Sarayburnu ve Üsküdar arası donmuş. Galata’dan karşı kıyıya ve Hasbahçe’den Kireç Kapısı’na yürüyerek geçenler olmuş. Bu sert kışın nedeni, Padişah 2’nci Osman’ın 15 yaşındaki Şehzade Mehmet’i boğdurmasına bağlanmış.
Gene Osmanlı İmparatorluğu’nda (1’inci Mahmut döneminde) 1739 yılında Boğaz’ın buz tutmasına neden olan sert ve uzun bir kış yaşanmış. Bu durum; o yılki dini bayramın arefe günüyle ilk gününün karıştırılmasına ve orucun bir gün eksik tutulmasına bağlanmış.
Cumhuriyet döneminin 1929 ve 1954 yıllarında Boğaz gene buzlarla kaplanmış. Nedeni ise aşırı soğuktan buz tutan Tuna Nehri’nden gelen büyük buz parçalarının kalıplar halinde Boğaz’a doluşarak donmaya neden olması imiş. Her iki yılda da insanlar buzlar üzerinden yürüyerek karşı kıyıya geçmişler.
Anadolu’da Neler Oldu?
Daha önce de belirttiğim gibi; Anadolu tarihi, ya saray tarihidir ya da resmi tarih… Bu nedenle soğuk kışlar, kuraklıklar, kıtlıklar ve benzeri doğal afetler konusunda kayda geçmiş çok sayıda bilgi bulmak mümkün değil.
Anadolu’nun durumu hakkında bilgi edinebileceğimiz çok fazla bilgi yok. Genelde yabancı gezginler tarafından yazılmış seyahatnameler bu konuda bize bilgi veriyor. Genelde seyyahlık dışında başka amaçlarla yapılan bu gezilerin yazılı kayıtlarında ne denli gerçeklere bağlı kalındığı kuşkulu… Bu nedenle Anadolu’nun durumunu anlatan seyahatnamelere ihtiyatla yaklaşmak gerekir.
Diğer yandan Osmanlı’nın son dönemlerin ortaya çıkan hastalık salgınları nedeniyle Anadolu’da ve diğer bağlı bölgelerde çalışan tıp doktorlarının veya üst düzeyli askerlerin yazdıkları anılar var. Her ne kadar sağlam istatistikler içermese de; özellikle Anadolu’nun sosyo-ekonomik profili konusunda durumun vahametini ifade eden bilgiler içeriyor. Bu vahim tablo içinde yoksulluk kadar inanç önderi görünümlü bazı kişilerin halkı nasıl olumsuzluklara savurduklarını da izliyoruz.
Geçmişin olumsuz geleneklerini ve alışkanlıklarını hâlâ üzerimizden atamamış görünüyoruz. Yukarıda özellikle küresel ısınmaya ilişkin bir dizi olaydan söz etmeye çalıştım. Anadolu’nun açlık, kuraklık, kıtlık ve (veba, kolera, sıtma gibi) hastalık sorunlarıyla yaşadıklarını anlatmaya sağlam yürek gerekir.