Deprem, Devlet ve Reklam

PAYLAŞ: ... facebooktwittergoogle_plusredditpinterestlinkedinmailby feather
PrintFriendly and PDFYazdır
Deprem

Deprem, Devlet, Resmi Reklam

Deprem, Devlet ve Reklam

Gürcan Banger

Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Duygu Güncesi
Facebook’ta izle
Twitter’da izle
Sık Kullanılanlara Ekle

Özel sektör, kendi ürün ya da hizmetini daha fazla satabilmek için genelde pazarlama iletişimi, özelde tanıtım ve reklam dediğimiz faaliyetlerde bulunur. Yaşadığımız iletişim çağında TV ve radyo kanalı ya da gazete gibi iletişim organlarının kendi reklamlarını yapmalarına da alıştık. Sosyal medyanın bu denli öne çıktığı bir çağda kişiler de kendi tanıtımlarını yapıyorlar. Ama devletin kendi reklamlını yapması konusuna bir türlü alışamadım.

Güneydoğu’da kimi zaman alevlenen etnik kökenli çatışmaların ölümlü ve yaralanmalı sonuçları ile acılanırken üstüne Erciş Depremi geldi. Büyük miktarda can ve mal kaybı ile yaralanma oldu. Her zamanki gibi bu tür afetlere karşı yeterince hazırlıklı olmayan devlet ve toplum afetin şartlarını ağırlaştıran bir biçimde yakalandı. Her ne kadar Gölcük ve Düzce Depremlerine oranla göre daha hazırlıklı isek de halkın şikâyetleri bu konunun devlet tarafından da yeterince algılanmadığını gösteriyor. Sanki devlet bu hazırlıksızlığını kendi yönetim ve denetiminde olan bazı görsel ve yazılı medya organları ile örtmeye çalışıyor. Ne olup bittiğinden ya da ne tür yardım ve desteklerin bölgeye ulaşması gereğinden daha çok; hangi devlet büyüğünün ve makam sahibinin bölgeyi gezmeğe geldiği haberleri ile gözlerimiz ve kulaklarımız doluyor. Bu işin baş kahramanları arasında ise resmî medya, sıranın başını tutuyor.

Devletin bürokratları neden o makamı işgal etmektedirler? Siyasetin seçilmişleri, hangi nedenle devletin şu veya bu makamında görev yapmaktadırlar? Devletin ve siyasetin birincil görevi, halka hizmet etmektir. Halka hizmetin ise asla reklama ihtiyacı olmamalıdır.

Devlet kendi reklamını yapar mı?

Nasıl bir toplumsal örgütlenme içinde yaşadığımızı hatırlayalım. Öncelikle; tüm küçülme faaliyetlerine karşın hâlâ çok büyük olan bir devlet var. Sadece KİT’lerin ve bazı devlet yatırımlarının özelleştirilmesi devletin küçülmesi için yeterli olmuyor. Ayrıca küçülme ve demokratikleşme adına yapılan bazı yasal mevzuat değişikliklerin de kâğıt üstünde kalmaktan öte bir anlamı olmuyor. Örnek bulmak isterseniz; sporun güya özerk yönetiminden sivil toplum kuruluşlarının güya demokratik denetimine kadar devletin (geleneksel siyasetin ve her türden bürokrasinin) asla ipleri elinden bırakmak istemeyişini hatırlayabilirsiniz.

Toplumun yapılanmasında; devlet dışında, özerk gibi görünen ama devletin uzantısı olan kurum ve kuruluşlar ile özel sektör var. Sivil toplum henüz çok zayıf… Hiç kuşkusuz; hane halkları başlığı altında sıradan vatandaşları da bu sıralamaya eklememiz gerekir.

Devletin sorumluluğu

Böyle karma bir sistemde devletin sorumluluğu, devlete (yani kendisine) karşıdır. Halk denetçiliği (ombudsman) türünde bir uygulama olmadığından ya da vatandaşların yönetim, karar ve denetim süreçlerine doğrudan katılımı mümkün olmadığından, devlet, sadece kendine karşı sorumludur. Bir anlamda o, sadece istediği zamanlarda halkla iletişim kuran kendi içine kapalı bir dünyadır. Seçimler dışında halkın bu sisteme müdahale etme şansı ve fırsatı olmaz. Vatandaşın seçimde kullandığı oyun etkisi ise bu yapının ancak belli derinliğine kadardır.

Bir devlet dairesi vatandaşa karşı bir hata yaptığında (örneğin yanlış fatura kestiğinde) bunun hesabını vatandaşa değil, devletin kendisine verir. Vatandaşın devleti sorgulama - denetleme olanakları ve mekanizmaları son derece kısıtlıdır. Dolayısıyla devletin başarı ve başarısızlıkları, pek çok durumda devletin kendi iç işleyişi ile ilgilidir. Çünkü toplumun yapılanmasını meşruiyet altına alan yasal mevzuatta tanımlama böyle yapılmıştır. Hatayı yapan devletse, bunu sorgulayan ve sonuca karar veren de devlettir.

Devletin bürokratlarını, memurlarını, polislerini, öğretmenlerini veya mühendislerini halk seçmez. Onlar devlet tarafından atanmışlardır; başarı ve başarısızlıkları devletin kendi kurallarına göre belirlenir.

Deprem ve Acı

Deprem ve Acı

Kamu ve reklam

Devletin daha çok hizmet vermek amacıyla reklâm yapması asla gerekmez. Devletin bürokratlarının halk tarafından başarılı veya başarısız bulunmasının hiçbir önemi yoktur; çünkü halkın bir bürokratı başarılı bulup bulmaması, onun görev, makam, iş veya maaş durumunda yükseltici veya düşürücü bir değişiklik yapmaz. Bürokratın durumunu yine devlet, kendi kural ve mekanizmaları ile belirler.

İşte; bu nedenle bir özel sektör firmasının ne denli başarılı olduğu, iyi hizmet verdiği veya kaliteli mal sattığı konusunda reklâmlarını görebilirsiniz. Çünkü özel sektörün, kendisini halkın takdirine ihtiyacı vardır. Halk mal veya hizmeti beğenir veya takdir ederse özel sektör firması, birincil amacı olan kârı daha fazlasıyla elde eder. Bir başka deyişle; toplumla bir alışveriş ilişkisinde yüz yüze olan özel sektör, devletten farklı olarak halkın iltifatına mazhar olmak ister. Kâr amaçlı özel sektör, bu nedenle kâr amaçlı olmayan devlet kurum ve kuruluşlarından ayrılır.

Gerçek anlamda liberal veya libertaryan toplumlarda halk, kendi memurunu, polisini, öğretmenini veya yöneticisini kendisi seçer, işe alır veya işten çıkarır. Bu nedenle böyle bir toplumda kamunun bürokratının iyi bilinmesi ve tanınması, başarılı hizmetler yapması ve bunun bilgisinin halka ulaşması önemlidir. Ama toplumun odağında devletin durduğu ve özgürlükçü açımlara izin vermediği toplumlarda devletin –ve onun bürokratlarının– kendi reklâmını yapmaya ihtiyacı yoktur. Olamaz. Olmamalıdır.

Devlet –olsa olsa– vatandaşların mağduriyetini önlemek ya da yeni hizmetlerinin bilinmesini tanıtmak amacıyla bilgilendirme amaçlı duyurular yapabilir. Eğer yapılan bir bürokratın övülmesi veya bir devlet dairesinin yaptıklarının abartılarak reklâm edilmesi noktasına varıyorsa bu, vatandaşların zihinlerinde kamu kaynaklarının heba edildiği yönünde soru işaretleri oluşturur. Bunun hesabını da halk sormadığına göre devletin sormasını dilemekten başka elimizden bir şey gelmez. İşte; bu nedenle halk denetçiliği (ombudsman) önemli ve acil bir konudur.

Son söz: Deprem ve doğal afetler, geleceğimiz hakkında dersler çıkarmamız gereken olaylardır. Toplumu oluşturan her kurum, kuruluş ve kişinin görevi, bu dersler sayesinde gelecekteki risk ve krizlerin daha az zararla atlatılmasını sağlamaktır. Vatandaşın acıları üzerinden reklam yapmak ve siyasi beklentiler peşinde olmak başta devlet olmak üzere hiç kimseye ya da hiçbir kuruluşa uygun düşmez.

İZLE: ... facebooktwittergoogle_pluslinkedinrssyoutubeby feather

duyguguncesi hakkında

Gürcan Banger, Eskişehir Maarif Koleji ve ODTÜ mezunu. Elektrik yüksek mühendisi (opsiyonu bilgisayarlı denetim). Halen iş kültürü, yönetim, yeniden yapılanma, kümelenme, girişimcilik gibi konularda kurumsal danışman ve eğitmen olarak çalışıyor. Düzenli olarak kendi bloglarında ( http://www.duyguguncesi.net ve http://www.bizobiz.net ) yazıyor. Köşe ve dosya yazdığı gazete ve dergiler var.
Bu yazı Deprem kategorisine gönderilmiş ve , , , , , , , , , , , , , , , , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>