Siyaset, Eleştiri, Karalama ve Sosyal Değişim
Gürcan Banger
Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Duygu Güncesi
Facebook’ta izle
Twitter’da izle
Sık Kullanılanlara Ekle
Bir toplumda saygı, hoşgörü ve empati kavramları yeterince gelişmemiş ise eleştirinin de kabul görmesini beklemek hayal olur. Düşük sosyal ve bireysel kültür toplumlarında ne eleştiri ne de özeleştiri sevimli ve işe yarar bulunur. Adeta eleştiri, karalama anlayışı ile eş tutulur.
Eleştiri anlayışımız
Eleştiri almayı hiç kimse sevmez. Ama eleştiriden ders çıkarmak, bir olgun insan işidir. Eleştiri yapan açısından baktığımızda ise durumun daha acıklı olduğunu görürüz. Eleştiri, genelde rakibi yok etme anlamına geliyor. Böylece eleştiri yapıcı, düzeltici ve önleme yönlendirici özelliklerini kaybederek karalama haline dönüşüyor. Bu karalama ve yok etme yaklaşımının en seçkin örneklerini ise siyaset dünyasında görüyoruz.
Eleştiri yaparken nerede durduğunuz son derece önemli. Tam da kendi egonuzun odağında duruyorsanız, eleştiri diye adlandırdıklarınızın yanlı ve fanatik özellikler içeriyor olması şiddetle muhtemeldir. Böyle bir durumda eleştiri sandığınız şey, kolaylıkla karalama diye isimlendireceğimiz uçuruma savruluverir. Aydın olmak, eleştirinin odağını, barbar görünümlü egodan alıp gerçeğin ve sağduyunun merkezine koymayı kolaylaştırır. Bu nedenle okumuş olmak yerine aydın olmak önemli ve değerlidir.
Aydın olmak
“Nasıl aydın olunur?” diye bir el kitabı veya rehber henüz yazılmadı. Her çağda ve her toplumda geçerli olabilecek bir modelin geliştirilmesi de pek muhtemel değil. Bir dönem gelenekçiliğin, bazı durumlarda muhafazakârlığın, bunlar tepki olarak modernizmin veya hepsini reddetme çabası ile postmodernizmin ortaya çıkarlarının nedeni bu değil mi?
Hiç kuşkusuz; insanlar kendi dünya görüşleri ve varsa yaşamsal söylemleri açısından tavırlı ve yanlı olacaklardır. Bu durumdan kurtulmak mümkün değil. Liberaller, libertaryanlar ile en fazla özgürlükten söz eden ideolojiler de kendini yanlı olmaktan kurtaramıyor. Burada önemli olan; zamanı geldiğinde kendini değiştirip dönüştürecek, fikir ve somut yaşam dünyasının ufkunu bir kez daha görülebilir hale getirecek açıklığın ve aydın cesaretinin önünü kesmemek… Çünkü yaşadığımız zamanın ruhu bize öğretti ki; değişmeden kalabilen yok; değişimin kendisi de değişiyor.
Değişim
Değişim, ona farklı anlamlar yükleyebildiğimiz bir kavram… Eğer bizim denetimimiz dışında bir değişim süreci varsa ve bizim bununla yarışacak gücümüz yoksa değişimi karşıtlıkla veya teslimiyetle karşılayabiliriz. Eğer değişimi yeni bir yaşam için fırsat olarak değerlendiriyorsak değişimin yanında ve destekçisi konumunda yer alırız. Eğer aydın olmayı başarabildiysek, o zaman değişimi toplumun ve ülkenin bekası ve mutluluğu açısından değerlendirir ve buna göre pozisyon alırız.
Değişim, bulunulan noktadan bir geleceğe doğru yürümektir. Bu ilerleme sırasında konuya uygun ilkeler yol gösterir. Tasarlanan geleceğe ulaşmak için yapılan çalışmaların ölçülmesi ve değerlendirilmesi gerekir. Bunları yaparak değişimin bilinçli bir süreç olmasını sağlarız. Böylece değişimin öze ilişkin bir nitelik yakalar.
Siyaset
Siyaset alanında bir değişimden söz etmek mümkün… Siyasetin hızla içeriksizleştiğini, özünü yitirdiğini ve sadece faaliyetlerle projelere indirgenmiş bir kategori haline geldiğini görüyoruz. Yakın çevremizdeki siyasal partilerin ve siyasetçilerin farklılıkları hızla bulanıklaşıyor. Farklar silikleşiyor. Bir toplanma var ama bu noktanın özelliği içeriksizlik olmaktan öte bir anlam ve değer içermiyor. Buna değişim demek mümkün mü?
Kendi adıma bugün yaşananın, bir siyasal çürüme olduğunu düşünüyorum. Geçmişin kolaycılık üzerine kurulmuş söylemlerinin artık işe yaramadığını gören siyaset erbabı, işi proje geyikleri ile idare etmeye çalışıyor. Siyasetin bugünkü görünümü sorumsuzluğun, tembelliğin, fikrî yetersizliğin ve köşeyi dönme heveslerinin bir sonucudur. Siyasete akıl gelmeden yozlaşma ve çürüme gitmeyecektir.
Değişen sosyal yapı
Eğer farkında olmayı başarabilirsek yaşam, bize pek çok gerçeği öğretiyor. Bunu siyaset için de tekrar edebilirim. Dâhil olarak ya da dışarıdan izleyerek bazı siyasal partilerin neden başarılı oldukları, kimilerinin ise neden silinip yok oldukları konusunda ipuçlarını yakalayabiliriz. Siyasetle kıyısından köşesinden ilgilenmiş herkesin kendi tespitleri ve bulguları var. Yeni siyasal oluşumların hız kazandığı ve bunlara başkalarının eklenebileceği ya da kendilerini yenileyip yeniden sahne almak isteyenleri olabileceği şu günler için bazı gözlemlerimi paylaşmak isterim.
Öncelikle; toplumda büyük etkiler yaratan sosyal göç olayından söz etmek gerekir. Kırdan kente göçün belli bir olgunluğa eriştiği bu dönemin getirdiği farklılıkları iyi okuyabilmek gerekir. 1970-1990 arasında kentin yeni göçmenleri olanlar, bugün ülke ve toplum şartlarına uygun biçimde kentlileştiler. Kentten, ekonomiden veya sosyal yaşamdan beklentileri ve yaşam biçimleri önemli ölçüde değişti. Bu durum, bugün kent nüfusunun büyük bölümünü oluşturan yeni kentlilere yönelik politikaların farklılaştırılmasını gerektiriyor. Önümüzdeki dönemde geleneksel içerik ve biçimlerle siyaset yapmanın alanı iyiden iyiye daralacak. Dolayısıyla siyasetçilerin acilen yeni yaklaşımlar üretmeleri gerekiyor.
Aynı nedenden dolayı eski siyasetçiler ve bürokratlar üzerine kurulmuş yeni siyasal oluşumlar, bir yandan geçmişin kişisel ve sosyal psikopatik sorunlarını yeni siyasete taşırken, diğer yandan yenileşmenin önünü de kesmiş oluyorlar. Bir başka deyişle; geçmişin cafcaflı bazı isimlerini yeni siyasal hareketlere taşımak yarar yerine zarar sağlıyor. Eğer siyasal partinin üst kadroları eski siyasetçiler ve bürokratlar ile doldurulursa, sonuçta komutanların çok, askerlerin az olduğu, yaş ortalaması yüksek ve atıl bir parti kadrosu oluşuyor.
Eğitim, ar-ge ve kurumsallaşma
Bizde siyaset alanının en az önem verilen alanlarının başında eğitim, kurumsallaşma ile araştırma ve geliştirme (ar-ge) gelir. Üyesi ya da yandaşı olunan partinin diğerlerine oranla hangi farklılıklara sahip olduğunu, partinin üst düzey yöneticileri bile iyi bilmezler. Partide paylaşılmış ve eğitimle yaygınlaştırılmış bir vizyon ve söylem birliği yoktur. Partinin en dinamik yandaşları bile parti söylemi konusunda had safhada bilgisizdirler.
Parti içinde ve dışında bir yarış ve rekabet olması, siyasetin doğasından kaynaklanır. Ama siyasal yarış; dedikodu, karalama ve haksız rekabet anlamına gelmez. Bir kuruluşta dedikodu türünde informel iletişimin engellenmesinin ilk ve vazgeçilmez yolu kurumsal bir yapı oluşturmaktır. Siyaset dünyamızı gözden geçirdiğimizde ise ne merkezde ne de yerel düzeylerde böyle yapılanmaların olmadığını görürüz. Dolayısıyla pek çok siyasal parti daha doğuşundan itibaren kan ve can kaybetmeye başlar.
Kalitesiz siyaset
Bizde ağzı biraz laf yapanın siyasete uygun olduğu gibi yanlış bir düşünce var. Hâlbuki siyaset, söylem ve örgütlenme gibi iki önemli boyutu olan ciddi bir kurum. Siyaseti söylem olarak bilmek yeterli olmadığı gibi sadece örgütlenme gereklerini yerine getirmek de kalıcılığı ve sürekliliği sağlamıyor.
“Bir partinin başarısı beni neden ilgilendirsin?” diyebilirsiniz. Öyle ya; kendi hata, zayıflık ve eksiklikleriyle bir parti başarısızlığa uğruyorsa bu, ona destek verenlerin dertleneceği bir konudur. Hayır; bu doğru değil. Her siyasal parti, toplum için bir umut olarak filizleniyor. Dolayısıyla her siyasal başarısızlık halkın yaşamından ve yaşam kaynaklarından bir bölümünü alıp götürüyor. Her başarısızlık, ekonomik ve sosyal yaşamdan kopup giden kaynaklar, fırsatlar ve umutlar anlamına geliyor. Bu nedenle ne biçimde yapılırsa yapılsın siyasetin kamusal bir yönü var. Siyaset alanına çıkan her aktörün bu gerçeğin farkında ve bilincinde olması gerekiyor.