Kıyl ü Kaal
Gürcan Banger
Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Duygu Güncesi
Facebook’ta izle
Twitter’da izle
Sık Kullanılanlara Ekle
15 ve 16’ncı yüzyıllarda yaşamış olan Azeri asıllı Türk divan şairi Fuzûlî bir gazelinde şöyle der: “Aşk imiş her ne var âlemde / İlm bir kıyl ü kaal imiş ancak.” Özetle; Fuzûlî, dünyanın sırrının aşk olduğunu, aşktan oluştuğunu; buna karşılık ilmin bile dedikodudan, boş söylentilerden ibaret olduğunu söylüyor. Gazelde geçen ‘kıyl ü kaal’ sözcüğü –kimi zaman kılükal diye yazılır– dedikodu, söylenti demek.
Türk Dil Kurumu Sözlüğü dedikoduyu “Başkalarını çekiştirmek ve kınamak üzere yapılan konuşma” şeklinde tanımlıyor. Sosyal yaşamın olağan bir unsuru olarak kabul ettiğimiz dedikodu, iletişim biliminin ilgi duyduğu ve üzerinde özenle durduğu alanlardan birisi. Her temel iletişim kitabının önemli bir kesimini bir enformel (gayri resmi) iletişim tarzı olan dedikodu oluşturuyor.
Ekonomik işletme, kamu dairesi veya sivil toplum kuruluşu – türü ne olursa olsun; insanları bir arada tutan her sosyal yapının fonksiyonlarından birisi iletişimdir. Eğer ilgili kuruluşta etkin –formel– bir iletişim modeli kurulamamış ise bu durumda iletişim ihtiyacını dedikodu gibi enformel iletişim yolları gidermeye başlar. Bir kuruluşta sağlıklı bir iletişim modelinin var olmayışının arkasında bazı insanların çok konuşmayı sevmeleri veya dinlerken önyargılı olmaları gibi nedenler de bulunabilir.
Enformel iletişim aracı olarak dedikodu, çağdaş kurumsal yönetim teorilerinde kuruluşun kalıcılığını, sürdürülebilirliğini ve verimliliğini tehdit eden zehirleyici olgulardan birisi olarak kabul edilir. Bu nedenle kurumsal olarak gelişmiş pek çok kuruluşta dedikodu yapmamak, temel değerlerden birisi olarak kabul edilir. Hatta o kuruluşa dâhil olmayı imza altına alan kişisel veya sosyal sözleşmelerde dedikodu yapmamak katılımcı tarafından taahhüt edilir.
Pek çok kuruluşta dedikodu, aşırı sosyalleşmenin getirdiği bir sorundur. Kuruluşta bulunmayı sağlayan rollerin aşırı sosyalleşme sonucu bulanıklaştırılması ile dedikodu için uygun ortam yaratılmış olur. Ama dikkat çekici bir başka nokta, dedikodunun eşitlikçi bir yönü olmasıdır. Bir başka deyişle; statü ve roller açısından kuruluşta eşit –veya eşdeğer yakınlıkta– olmayanlar arasında dedikodu görülmez. Bu yönüyle dedikodu, yakın rollere sahip olanları daha fazla sosyalleştirip statü olarak aynılaştırır.
Eğer kişiler arası ilişki kurumsal bir nitelik taşımıyorsa, dedikodu hakkında tümüyle olumsuz düşünmek mümkün değildir. Çünkü –bir ölçüye kadar– sosyal bir ortamda art niyet, fesat ve kötülük içermeyen dedikodu bir dostluk ve yakınlık göstergesi olarak kabul edilebilir. Ama bir kurumsal ilişki içerisinde dedikodu tartışılmaz biçimde bir sorunun ortaya çıkış biçimidir ve çözümü yönünde bilinçli çaba harcanmak zorundadır.
Yukarıda belirttiğim bir noktaya geri dönelim. Dedikodu, eşitler arasında yapılan bir iletişim tarzıdır. Kurumsal olması gereken bir ortamda yapıldığında yıkıcı özellikler taşır. Bu nedenle –özellikle yatay kurumsal yönetim yapılarında– dedikodu türünde enformel iletişimin yerini alacak bir iletişim modeli geliştirilmek zorundadır. Yine ifade ettiğim gibi; dedikodu yapmamak, kurumsal değerlerden birisi olarak kabul edilmeli; diğer ilke ve değerlerle birlikte içselleştirilmesi sağlanmalıdır.
‘Kurumsal dedikodu’, üzerine gidilerek çözülmesi gereken bir sorundur. Ama burada dedikoduyu giderici bir rol oynamaktan daha ziyade, dedikoduya ihtiyaç bırakmayacak bir iş modeli geliştirilmesi önemlidir. Son olarak; yöneticilerin ve hiza önderlerinin, diğerlerine örnek olacak bir ‘rol modeli’ olmayı başarmaları gerekecektir.