Araştırmacı ve Yenilikçi Kent Yönetimi
Gürcan Banger
Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Duygu Güncesi
Facebook’ta izle
Twitter’da izle
Sık Kullanılanlara Ekle
Yaşadığımız çağa; bilginin, üretim faktörlerinden birisi olması nedeniyle Bilgi Çağı diyebiliyoruz. Böyle bir isimlendirmede bilişim teknolojilerinin gelişip yaygınlaşmasının etkisi var. Bir yandan iletişim teknolojileri hızla yenilenirken, doğrudan demokrasi söyleminin daha fazla dillendirilmesi nedeniyle “Ağ Toplumu Çağı” tanımlamasını kullanıyoruz. Sermayenin yeni bir davranış modeli kazanmasından piyasanın yeniden yapılanmasına, ulusal sınırların belirsizleşmesinden kültürel aynılaşmaya kadar pek çok nedeni ve etkisi olan küreselleşme olgusuna dayanarak “Küresel Çağ” adını da verebiliyoruz. Bu çağda en fazla kullanılan sözcüklerden bir tanesi değişim… Yaşadığımız dönemi “Değişim Çağı” olarak isimlendirmek hatalı olmaz.
Adı her ne olursa olsun; bu çağın en belirgin özelliklerinden birisi değişim… Değişimin varlığını tespit etmekle bitmiyor. Değişimi anlamak, gelişimi yakalamak ve geleceği öngörebilmek gerekiyor. Bu nedenle her gün daha fazla yeni şey öğrenmek zorunlu hale geldi. İşte; bundan dolayı artık eğitim ve öğretim, okul çağına özgü bir süreç olmaktan çıktı; yaşamın tamamının bir okul haline dönüşmesi zorunluluğu doğdu. Dolayısıyla “Bilgi Çağı” adını verdiğimiz bu dönemi “Sürekli Öğrenme Çağı” olarak da isimlendirebiliriz.
Değişim ve Yerleşim
Yaşadığımız çağın yerleşim tercihi olan kent, geçmişten bugüne değişimden etkilenen bir olgu olarak gözleniyor. Tüm kurum ve kavramlar değişirken, giderek yükselen yönelimiyle kent de bu değişim dinamiklerinden etkilenmeyi sürdürüyor. Bazı kentler bir yok oluşa doğru kayıp giderken, kimileri Küresel Çağın yükselen yıldızları olarak daha çok ışık saçıp daha fazla cazibe üretiyorlar.
Kendimizi, değişimin yarattığı akıl bulandıran karmaşadan arındırıp geçmişe baktığımızda; her dönemde kentlerin farklı dinamiklere sahip olduğunu görüyoruz. Kentlerin zaman yolculuğundaki değişime rağmen, mekân ve insan birlikteliği açısından bazı temel unsurları da geçmişten geleceğe taşıdığı bir başka gerçek! Örneğin kentli yurttaştan söz ettiğimizde; sadece bu iki sözcük bile hiç kuşkusuz, ortalama değerlere sahip bir kişiden farklılıklara işaret eder.
Herhangi bir ortalama kişiden söz ederken, bugünü tanımlayan kavramlar aklımıza gelmezken; kentli yurttaş dediğimizde, günün koşullarına uyum sağlama yeteneğine sahip, değişimin farkında ve bu değişimi yakalama arzusunda olan birey gelir. Eğer değişimle ilgili bir farkındalık varsa, bu durumda değişimin ikizi olan öğrenmeden de söz etmemiz gerekir. Değişen bir kent ortamında bireylerin öğrenme ihtiyaçları artarken, diğer yandan kentin bir bütün olarak kendisi de sürdürülebilir gelişme için öğrenmenin değer ve önemini anlamalıdır. Özetlersek; değişim, sürdürülebilir kentsel gelişim için öğrenmeyi zorunlu kılar.
Öne Çıkan Kentler
Küresel Çağ’ın temel özelliklerinden birisi, ulusal sınırları pek çok anlamda silikleştirirken kentleri öne çıkarmasıdır. Bu süreçte artan rekabet, her kenti bir cazibe merkezi olmaya doğru itekliyor. Dolayısıyla kent, bir yandan çağın yarattığı genel ve özel etkiler altında kendiliğinden değişirken, diğer yandan rekabet yarışında yer tutabilmek için yerel yöneticiler tarafından stratejik olarak dönüştürülmeye çalışılıyor. İşin ilginci; kenti dönüştürme işlemi çoğu zaman benzer stratejilerle veya kopyalama yoluyla yapıldığından; Dünya birbirine benzeyen, aynılaşmış kentlerle dolmaya başladı. Birbirini andıran marka mağazalarıyla, betondan oluşmuş mimari yapısı ve plastik kent mobilyalarıyla, giyim ve makyaj tarzları nedeniyle ayırt edilemeyen vatandaşlarıyla Dünyanın hangi kentinde yaşadığımızı bilmek bile zorlaşmakta… Kentlerden beklediğimizin ve daha konforlu bir yaşam adına istediğimizin, bu görüntü olmadığından eminim.
Kent Yöneticileri ve Tarihi Miras
Kent yöneticileri, kendi kentlerini cazibe merkezi haline getirebilmek için sıklıkla tarihi mirası kullanmaya niyetli görünüyorlar. Bu çağın bir başka özelliği olan post-modernist bakışın da etkisiyle eski yapılar, anıtlar ve hatırlanmaya çalışılan gelenekler kent yaşamında daha fazla yer almaya başladı. Ama çoğu zaman bu yaklaşım, mevcut tarihi ve kültürel değerleri doğru biçimde korumak yerine beton veya plastik kopyalarını yapmak biçiminde gelişiyor. Böyle davranarak; yerel yöneticiler, (araştırmacı ve yenilikçi bir yaklaşım yerine) kendi taklitçi ruhlarını kentin ruhuna yansıtıp bir kentsel kalitesizlik iklimi yaratıyorlar. Böylece kentsel değişim, bir kalitesizlik uçurumuna doğru savrulurken, kentsel öğrenme de sokak kültürüne, banalliğe ve rantçı anlayışlara baş eğmeye dönüşüyor.
Bir kent, bir ya da birkaç yerel yöneticinin kültüründen daha kapsamlı bir olgudur. Bir kent, bir yerel yöneticinin kenti kendi kültürüne göre biçimlendirmesi ile sürdürülebilirliği ve rekabetçi küresel ortamda kalıcılığı sağlayamaz. Bir yandan küresel ağlarda yerini alması gereken kent, diğer yandan geleceğini de o kenti oluşturan paydaşlarla paylaşmak zorundadır. Kentte demokrasinin ana ilkeleri katılım, paylaşım ve çoğulculuk olmalıdır.