Küreselleşme ve Yerel Değerler Üzerine Birkaç Satır
Gürcan Banger
Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Duygu Güncesi
Facebook’ta izle
Twitter’da izle
Sık Kullanılanlara Ekle
Küreselleşme gerçeğinin evrensel boyutta ve reddi mümkün olmayan nitelikte gelişip yaygınlaşması, Dünyanın değişik coğrafyalarına eşitsiz fırsat ve tehditler sunması karşısında kazanan ve kaybedenler var. Küresellik nedeniyle kaybedenlerin, kazananlardan daha fazla olduğu gerçeğine karşı, geliştirmek, fırsat ve tehditleri özenle değerlendirmek gerekiyor. Küreselleşme ve yerelleşme yönelimleri perspektifinde toplumsal, hukuki, kültürel, sosyo-ekonomik boyutta neler yapılabileceği üzerine düşünceler üretmek; fırsatlar ve tehditler, amaçlar ve kısıtlar, aynılaşma ve farklılaşmalar gözetmek, kendiliğinden gerçekleşecek büyüme tarzı dışında, rasyonel örgütlenmeyle gerçekleşecek büyüme tarzı hedefinde farklılaşma, gelişme ve değişme profilini çıkarmak lazım. Bu bağlamda; sosyo-ekonomik yapının geliştirilmesini sağlamak ya da mevcut yapıyı ileri taşımak için ilk elde, ekonomik, sosyal ve kültürel yaşamda strateji belirleme ihtiyacı doğuyor.
Yeni Değerler
Küreselleşme ve yerelleşme karşıtlığı eksenini bir etkileşim alanı olarak kabul edip, küresellik ve yerellik arasındaki etkileşimi gözeten iş bölümü ve iş birliği ihtiyacı beliriyor. Bu noktada; tüm karşıtlığına rağmen aynı kökten gelmeleri nedeniyle glokalizasyon denilen yeni bir kavramı hayata geçirmek yerinde olacak. Zira dünya değişiyor. Bireysel ve kurumsal riski minimize edecek nitelikte fırsatlar yaratmak, sosyal riski-kentsel dışlanmışlığı ve yoksulluğu azaltmak, rekabet gücü yüksek bir kenti ikame etmek için çaba harcamak, toplumsal görevlerimiz arasında sayılıyor.
Değişen ekonomik ve sosyal dünyada sağlam bir yer edinebilmek için bilgi ve bilgelik içeren değerlerle donanıma fazlasıyla ihtiyaç var. O halde insanoğluna evrenin büyük bütünün parçası olduğu gözüyle bakacak olursak; insanın, doğasının ve çevresinin; yaşamın özünden farklı bir yaklaşım sergileyemeyeceği gerçeğiyle karşılaşırız. O halde; “Dünya gücümüze göre talan edebileceğimiz sahipsiz ve korumasız bir hazine değildir.” Eğer, “Talan edilen her şey aslında kendimizden çaldığımız bir emanettir” duygusuyla yaklaşacak olursak yerel yönetimde yeni değerlere ihtiyacımız olduğu fark edilecek.
Nitekim, yaratıcılık ve güven, işbirliği ve denge, ifade ve duyarlılık, istikrar ve süreç, özgürlük ve disiplin, geniş görüşlülük ve misyon, özgüven ve şeffaflık, kaynak ve yararlılık, bütünlük ve bilgelik değerlerini hem bireysel yaşamımıza hem de sosyal yaşamımıza adapte edebilirsek sorunların çoğunu daha başında elimine etme kabiliyeti kazanılabilir. Böylece, toplumun sağlığı, güvenliği ve konforunu sağlama arzusundaki kent mensupları; duygudaşlık kurarak davranış ve sorumluluklarının bilinciyle hareket etme hazzını yaşayabilirler.
Yerel ve Toplam Yaşam
Yerel yönetimler yaşamı her an daha fazla ve hızlı tüketmek yerine; toplam yaşamı değerli kılmak için çalışmak ve katılımlı projeler üretme uğraşısı vermek zorunda… Artık yerel yöneticinin; kentlinin daha iyi bir yaşam koşulları isteme talebini yanılsama ile karşılamak ya da daha iyi yaşam koşulları söylemini daha yüksek yaşam koşulları olarak yorumlama lüksü yok… Zira yerel yönetim olgusu, yerel yöneticilerin kendi bireysel kültürüne bırakılamayacak değerleri barındırmakta. Diğer yandan; Küresel Çağ’da planlama çok ölçütlü hale geldi. Aynı anda çok sayıda kısıta uymak ve çok sayıda amacı birlikte eniyilemeye çalışmak gerekiyor. Bu gerçekten hareketle, model ve projelerin halkın ve kuruluşların katılımı ile birlikte oluşturulması, uygulanmasının amaç edinmesi gerekmektedir. Kentin küresel ve ulusal yarışta ihtiyaç duyacağı bilimsel ve teknolojik destek aranmalı, sağlanmalı, yenilikçi örgütlenmenin önündeki engeller kaldırılmalıdır. Yerelleşme ekseninde yürütülecek değer akslarına oturtulmuş örgütsel yapılanma; özellikle sosyal dışlanmışlık duygusu yaşayan güçsüz, kimsesiz, işsiz, geliri yetersiz kimselerin hak ve olanaklardan adilce yararlanması sağlanmalı.
Yönetim Kime Ait?
Yerel yönetim, öncelikle orada yaşayan insanlara aittir. Dolayısıyla; vatandaşlar iyileri ve olumluları olduğu gibi sorunları da sahiplenmeyi bilmeli ve birlikte çözümler üretebilmeli. Çağ bunu gerektiriyor. O halde; insanlığın daha mutlu olacağı toplumsal düzene geçişe yönelik enerjimizi ortaya koymak zorundayız. Buna ilişkin kurumsal ve toplumsal yapılanmanın değer eksenlerini şekillendirmeli, bu değerlere ilişkin ilkelerin benimsenmesi çalışmalarını talep ve beklentilerimiz arasında sıralamalı ve kamusal alanda paylaşmalıyız.