Bir Ses, Bir Bakış Bazen
Gürcan Banger
Facebook’ta paylaş
Ne hoştur uzun yürüyüşler… Benim akıl dinlenmelerimdir. Şimdilerde pek fırsat bulamasam da, yürüdüğüm zamanlar benim için düşüncelerime özgürlük kattığım anlardır. Sınırları kaldırıp düşüncelerimi zihnimin rüzgârlarına salıvermenin ne büyük mutluluk olduğunu anlatmakta belki güçlük çekebilirim. Ama içsel bir dinginliğe ulaştığımı yüzümün tüm kıvrımları ve gözlerimin ışığı ele verir.
Ne hoştur uzun yürüyüşler… Kimi zaman kalabalık içinde bir ses duyarsınız sizi çağıran. Caddenin karşısına geçmek üzere adımınızı attığınız anda ya da bir köşeyi dönmek üzereyken… Belki de o ses size yaşamınızda olabilecek bir dönüm noktasının ilk işaretidir. Yeni bir yaşamın başlangıcına bir çağrı da olabilir. Uzun zaman önce tanıdığınız ama sonra aranıza mesafeler girmiş olan bir insanın çağrısı…
Kimi zaman bir çift gözle çakışıveririm. Bazen bir çocuğun sevinç çığlıklarını duyduğum anda çakıştığım gözlerdir onlar. Belki sahipsiz bir kedinin güvenli bir kucak aradığını fark ettiğim anda o gözlerle karşılaşmışımdır.
Ne hoş bir duygudur bir anda bakışların tanışması. Bir anda sözcükleri aşan duygusal bir konuşma oluşuverir iki canlı arasında. En becerikli söz ustalarının bile beceremediği sessiz bir konuşmadır bu. Tüm anlam, güzellik ve derinlikte konuştuğunuz halde sizden başka kimsenin duyamadığı, karşılıklı iletişimin en derinidir yakaladığınız. Sözcükler kaybolmuş, tüm lisanlar aynılaşmıştır bir anda. İşte bu yüzden bu anlar çok özeldir. Bu denli özel olmasındadır zaten güzelliği…
Bazen de bir çocuk oyunu ile meşguldür beynimin kıvrımları. Aklıma yerleşen her bir sorunu bir balona yerleştiririm ve keyifle bırakıveririm balonun ucunu. Balonlarım renklidir benim. Kimi sorunum kırmızı balona yerleşir, kimi maviye, kimi mora, kimi yeşile, kimi de sarıya. Aklıma takılıp rüzgârın salınışına bıraktığım ne çok baloncuk olur etrafımda.
Bu defa farklı bir güzellik yakaladım. Bu defa yakaladığım güzellik bir gülün renginde kendini buldu. Birden öfkeyle aklıma takılan o kopkoyu dehliz bir evin bahçesinde gördüğüm gonca gülde renklendi. O renk ne miydi? Tabii ki, şeker pembesi! Pembe mi renk vermişti şekere? Şeker mi pembenin derinliklerinde kaybolmuştu acaba? Rengârenk balonlarım uçuşurken rüzgârda şeker pembesi olanı gitmiyor hiç uzağa. Belki de diğer balonlara tanıdığım özgürlüğü şeker pembesi olana çok görüyor beynimin kıvrımları…
Yaşamın keyfini yakalayabildiğimiz anların pek de fazla olmadığını hatırlayacak olursak bazen bir rengin ardından, insanın kendini bambaşka bir serüvenin içinde buluvermesi hiç de güç değil.
Işığı ve gölgeyi görebilmek… Renkleri ayırt edebilmek… Renklerin bazılarına özel anlamlar yüklemek…
Yaşamı anlamlandırmanın vesileleridir renkler. O renkleri okuyabilen gözler…
Gören gözler için, hissetmeyi bilen gönüller, seven kalpler için… Ne güzeldir yaşamın heyecana çağıran sesi…