Gelir Hakkı, İşsizlik ve Yoksulluk
Gürcan Banger
Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Duygu Güncesi
Facebook’ta izle
Twitter’da izle
Gelir hakkı, bir insanlık hakkıdır. Her birey, yaşamını sürdürecek kadar gelir elde edebileceği imkân ve fırsatlara sahip olmalıdır. Kamunun veya toplumun sağlayacağı imkân ve fırsatlar, hiç kuşkusuz bireyin bedensel ve zihinsel şartlarına göre değişir. Çalışabilecek olanlar için istihdam edilecekleri çalışma ortamlarının yaratılması, kendi işini kurmak isteyenler için girişim imkânlarının geliştirilmesi ve sağlık sorunları nedeniyle iş yapma şartları mevcut olmayanlar için yaşam ve bakım koşullarının yaratılması kamunun ve toplumun görevleri arasındadır. Durum ne olursa olsun; ilkesel düzeyde var olmasını sağlamamız gereken konu, insanlık hakları manzumesinin bir parçası olarak bireyin gelir hakkıdır.
İşsizlik
Vatandaşların sorunlarını tespit etmeye yönelik sorular içeren kamuoyu anketlerinde ilk sıradaki şikâyetler arasında daima geçim sıkıntısı ve işsizlik yer bulur. Ben de; ekonomik ve sosyal programların başarısını ölçerken, bu politikaların işsizliğe olan etkilerine bakmayı özellikle tercih ederim. Ülke politikalarının başarısında işsizlikle mücadelede elde edilen başarıların vazgeçilmez önemde olduğunu düşünüyorum. Geçim sıkıntısını azaltmanın ve ulusal gelirin adaletli dağıtımının sağlanmasının ilk adımı, hiç kuşkusuz işsizliğin azaltılmasından geçmektedir.
Aslında ekonomik büyüme ve işsizlikle mücadele, bir anlamda yumurta – tavuk ilişkisini de andırır. Yeni iş olanaklarının yaratılması ekonomik büyüme ile yakından ilgilidir; diğer yandan yeni istihdam ise devamında ekonomik büyümeyi getirebilir.
İşsizlik sadece ülkemize özgü bir sorun değil. Gelişmiş ülkelerin bazılarını da tehdit eden bir sorun olmaya devam ediyor. Küresel gelişmeler, özellikle niteliksiz işgücünün hızla ekonomi dışında kalmasına neden oluyor. Hindistan, Çin, Rusya veya Brezilya gibi ucuz işgücü sunan ülkeler, gelişmiş ülkelerdeki emekçi kesimlerin işlerini tehdit etmeye devam ediyor. Ülkeler arasındaki ücret farklılaşmasının yeni ve ilginç bir görünümünü izliyoruz. Ucuz işgücü sunan ülkelerdeki emekçiler son derece düşük ücretlerle çalışırken, diğer ülkelerdeki işçiler işlerini bu ücret eşitsizliği içinde kaybetmeye mahkûm oluyorlar.
Yaşam Boyu Eğitim
Teknolojinin iş süreçlerine daha fazla girmesiyle iş kavramının içeriği değişmeye başladı. Gelişmeler, büyük bir hızla düz işçiliği üretim alanlarından kaldırıyor. İşgücünün kendini pazarlama şansını artırabilmesi için niteliklendirilmeye ihtiyacı her geçen gün biraz daha artıyor. Eğitim ihtiyacı, yaşam boyu eğitim diye özetleyebileceğimiz bir kavramı dayatıyor. Bu nedenle eğitim, tek tek vatandaşların olduğu kadar çağı yakalayıp zor rekabet koşullarında ayakta kalmayı becerecek ve büyümeyi gerçekleştirecek firmaların da birincil sorunlarından birisi oldu.
Klasik iktisadın tam istihdam kabullerinin örneklerini göremedik. Her dönemde işsizlik, ulusal ekonomilerin ciddi sorunları arasında yer aldı. Diğer yandan son iki yüzyılda bir iş sahibi olmak kavramında da ciddi değişimler yaşandı. Öncelikle esnek ve kısmi zamanlı iş kavramları gelişti. İngilizce “home office (ev-ofis)” olarak isimlendirilen evde çalışmaya uygun işler yaşamımızda yer almaya başladı. Bu bağlamda pek çok insan ayrı bir ofise veya işyerine sahip olmadan ev koşullarında kısmî zamanlı olarak çalışmaya başladı.
Tüm bu gelişmeler olurken, bir başka gerçek var ki; o da işsizliğin giderek daha büyük ve ciddi bir sorun olmaya başladığıdır. İşsizlik sorununun çözümü, klasik tam istihdam hayalinin gerçekleşmesi olmasa bile, (tam zamanlı veya kısmî zamanlı ya da mikro ölçekte) herkesin bir işe sahip olmasıdır. Bu ifade, çalışabilir işgücünü oluşturan tüm vatandaşların bir başkasına ait bir firmada, kendi işletmesinde veya kendi yaşam koşullarında küçük girişimci olarak emeğinin karşılığında bir gelir elde edebilmesini anlatmaktadır.
Yoksullukla Mücadele
Kolayca kavranacağı gibi; işsizlikle mücadele, aynı zamanda yoksullukla mücadelenin ana yollarından birisidir. Düşük nitelikli işgücüne sahip yoksul kesimlerin ekonomiye dâhil edilip bir gelir elde eder hale getirilmelerinin seçenek yollarından birisi olarak mikro kredilendirme sistemleri önerilmektedir. Özellikle ev kadınlarına yönelik biçimde gündeme gelen mikro kredi, düşük gelirli kesimlerin kendi yaşam koşullarında küçük bir sermaye ile gelir getirici bir iş sahibi olmaları felsefesi üzerine kurulmuştur. Dünyanın değişik ülkelerinde mikro kredi sistemlerinin uygulandığını biliyoruz. Ama ne yazık ki mevcut uygulamalar, Dünyanın başka ülkelerinde örneklerini gördüğümüz ciddi açılımlara ulaşamadı.
Yoksulluk ve İşsizlik
Yoksulluk ve işsizlikle mücadele, toplumun tamamını ilgilendiren bir sorundur. Çünkü yoksulluğun ve işsizliğin sonuçları, doğrudan toplumun kendisini etkilemektedir. Makro ölçekte devleti ilgilendiren bu sorunların, mikro ölçekteki çözümleri için sivil toplumun ve özel sektörün de daha yoğun ve etkin olarak devreye girmesi gerekmektedir.
ABD’li psikolog Abraham Maslow tarafından 1943 yılında yayınlanmış bir çalışmada ortaya atılmış Maslow Teorisi, insanların belirli kategorilerdeki ihtiyaçlarını karşılamalarıyla ilgilidir. Maslow, ihtiyaçları zorunludan daha az öncelikliye doğru şöyle sıralar: Fizyolojik ihtiyaçlar, güvenlik, ait olma ve sevgi, saygınlık, kendini gerçekleştirme. Öncelikli bir kategorideki ihtiyaçlar tam olarak karşılanmadan kişi, bir sonraki kategorinin ihtiyaçlarını algılamaz, bu türden ihtiyaçları yoktur.
Kısaca özetlediğim Maslow Teorisi de yurttaşların temel ihtiyaçlarını karşılamanın önemini ortaya koyuyor. Eğer seçkin sosyal ve kültürel özelliklerle donanmış, eğitimli ve gelişmiş özelliklere sahip bir toplum içinde yaşamak istiyorsak, kaçınılmaz biçimde yoksulluk sorununu çözmek sorundayız. Bunu çözerken de oy karşılığı balık vermek yerine yurttaşın ekonomiden kültüre her anlamda özgürleşmesini sağlayacak biçimde balık oltası vermek gerekiyor.