Değer Üreten Yenilikçi Şirket
Gürcan Banger
Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Duygu Güncesi
Facebook’ta izle
Twitter’da izle
Elimde ne zamandır okunmayı bekleyen İstanbul Sanayi Odası’nın 14-15 Aralık 2011 tarihli 10. Sanayi Kongesi’nin özet kitabı var. Günlük okuma, yazma ve iş uğraşılarından zaman ayırıp sonunda okumaya başlayabildim. İlgimi çeken yazılardan birisi Tuffs Üniversitesi’nden Amar Bhidé’nin konuşması… Daha hemen ilk satırlarda (kelimesi kelimesine) şunları söylüyor: “Dünyadaki GSYİH büyümesi, bundan yaklaşık 200 yıl öncesine kadar sıfırdı. Bazı ülkeler zengin olacak, bazı ülkeler de fakirleşecek ve bu temelde, refahın el değiştirmesi yani birinden diğerine geçmesidir. Birden bire 19. yüzyılda büyüme başladı ve iki katına çıktı. 20. yüzyıldaysa neredeyse 8 katına çıktı. Bu ani büyümenin nedeninin sermaye birikimi değil inovasyon ve girişimcilik olduğu anlaşıldı.”
Bhidé’nin açıkladığı şekilde başlayan bu sürecin mikro düzeyinde dükkân, mağaza ya da yazıhane dediğimiz klasik iş yerleri gerilerde kaldı. Alıcı ile satıcının tanışıklığa dayalı biçimde iş yaptıkları bir ortamdan daha kurumsal iş koşullarına doğru adım atmaya başladık. “Müşterinin velinimetimiz” olduğu bir geleneksel dönemden iş dünyasının acımasız kurallarla işlediği yeni zamanlara doğru yol alıyoruz. Küresel gelişmeler hızla yerel dünyamıza da yansır oldu.
Kalite, Verimlilik ve Maliyet
Yüksek kâr oranları ile çalışılan o eski güzel dönemlerde daha az verimli projelerle de yetinebiliyordu şirketler. Düşük değer üreten bir proje, daha yüksek değerli olan bir başkası tarafından desteklenebiliyordu. Şimdi ise iş aslanın ağzında… Kâr oranları düştü. Rekabet arttı. Rakiplerin elinde verimlilik ve maliyet üstünlüğü adları verilen çok ciddi silahlar var. Bu nedenle yeni dönemin iş, değer ve kâr kavramlarını farklı tanımlamak zorundayız. İster istemez…
Bu dönemde yönetim gurularının ve uzmanlarının net bir tavsiyesi var. Sadece yüksek katma değer üreten projelere yönelmemizi öneriyorlar. Çok iş, çok müşteri, yüksek ciro yerine az proje, yüksek katma değer ve yüksek kârlılığın, proje seçiminde ilk ölçüt olması gereği vurgulanıyor.
İş akışı ve iş-zaman planlaması, nakit akışı ile bütçeleme yapılmayan pek çok işletmemizde bu tür akılcı projelere seçimlerinin ne denli sağlıklı yapılabileceği, tabii ki cevaplanması gereken bir başka soru.
Müşteri Önemli ve Değerli
Günümüzde kurtlar sofrası olarak tanımlanabilecek iş ortamında dikkat edilmesi gereken iş unsurlarından bir diğeri ise müşteriler. Yönetim uzmanlarının bu konudaki önerileri, yüksek katma değerli proje seçimini hatırlatıyor.
Eğer şirket; bir müşteri veritabanı varsa bu veri tabanında müşterilerin sınıflandırılması, işletmede kârlılığın artırılması yönünde olumlu katkılar koyabilir. Örneğin şirket açısından önemli ve değerli müşterilerle daha yoğun ilgilenmek, zamanı ve insan kaynaklarını daha etkin kullanmak anlamına gelebilir. Tabii ki, sonuçta şirketin verimliliği ve kârlılığı artacaktır.
Değişen İşler
Yeni iş modellerindeki temel anlayışın, etkinlik ve verimlilik üzerine kurulmuş olduğunu fark etmişsinizdir. Şirket kârlılığını artıran projeler, yüksek katma değer üretilen müşteriler gibi…
Bu yaklaşımı, şirket içinde yapılan işlere de uygulamak gerekli. Şirketin ekonomik ve sosyal göstergelerini olumlu etkilemeyen işlerden uzak durmalı. Özellikle angarya olarak isimlendirebileceğimiz iş türünü, kesinkes şirket gündeminden çıkarmalı. Var olan bilişim ve iletişim aygıtları ile yapılabilecek işleri, geleneksel yöntemlerle yapmaya çalışmamalı.
İnsanlar gibi şirketlerin de ömürleri var. Söz konusu ömür, şirketin bazı özellikleri ile değişiyor. Gelecekte de var olmaya önem veren şirket, daima değişimi işaret eden zamanın ruhunu anlamak zorunda.
Verimlilik
Verimlilik, bir sistemin çıktısı ile girdisi arasında orandır. Örneğin tarlaya 100 kg buğday ekip 130 kg ürün alıyorsanız, buradaki verim yüzde 130’dur. Bir şirketin verimlilik göstergelerinin başında o şirketin ürettiği katma değer, örneğin kârlılığı gelir.
Yüksek nitelikli projeler yapıp yüksek getiriler elde etmek isteyen bir şirketin tüm unsurlarının çağın gereklerini uygun verimlilikte olması gerekir. Kısaca kalite ve verimlilik bu çağın vazgeçilmezleri…
İnsan Kaynakları
İçinde bulunduğumuz dönemde işletmeler için değişen önemli fonksiyonlardan bir diğeri, insan kaynakları yönetimi. İşletmecilik disiplinin önceki dönemlerinde personel yönetimi olarak isimlendirdiği bu konu, şimdi çok daha gelişmiş unsurlara sahip.
Bir örnek vermek isterim. Eski personel yönetimi yaklaşımında bir iş pozisyonu için onun verileceği kişinin özelliklerine bakılırdı. Eğer ilgili kişinin özellikleri yüksek ise görece daha yüksek bir ücret belirlenirdi. Yeni insan kaynakları yaklaşımında ise kişi yerine iş pozisyonunun özellikleri belirleniyor ve kişinin değil, o pozisyonun gerektirdiği ücret belirleniyor. İlgili iş pozisyonuna talip olan kişi, zaten o işin gerektirdiği altyapıya sahip olmak zorunda.
Ama uzmanlar, geleceği yakalamak isteyen bir şirket için insan kaynakları yaklaşımının başka unsurları da içermesi gerektiğinden söz ediyorlar. Örneğin bir iş için yabancı dil bilmek ve işletme dalından mezun olmak istenebilir. Ama bu özellikleri sahip iki kişinin yetenekleri birbiri ile aynı olmayacaktır. Bir kişi, hızla kendisini geliştirirken bir diğerinin iş yaşamına bakışı daha durağan olabilecektir. “Başarılı olmak isteyen şirketler, en yetenekli kişilerle çalışmalıdırlar” diyor yönetim guruları. Şirkette çalıştırmak üzere seçim yaparken yetenekli insanların işe alınmasına, onların yetenekleri ve gelişme becerileri çerçevesinde yükselmelerine özen gösterilmesi gereğinden söz ediyorlar. Tabii hak ettikleri ücreti almalarından da…
Bağlarken
Yazının ilk bölümünü bağlarken Amar Bhidé’nin sözlerini (birkaç ufak değişiklikle) hatırlayalım: “20. yüzyılın başlarında geliştirilen her şey, inovasyonun herkesi kapsayan bir oyunu: Kitlesel çok oyunculu oyun (massively muşti-player game). 19. yüzyılda halkı dışlayan, elitist bir inovasyon sistemimiz vardı. İlk otomobiller sürekli bozuluyordu ve çok pahalıydı. Bu nedenle sadece sayıları çok az olan aşırı derece zengin insan tarafından satın alınabiliyordu.”
“20. yüzyılda herkesi kapsayan bir inovasyon sistemimiz oldu. Bu toplu çabanın sonucu olarak (ilk otomobiller çabuk bozulurken) bugün nispeten daha ucuz pek çok alternatif var ve piyasada kolaylıkla bulunabiliyorlar. i-Pad ilk üretildiğinde hemen satışa sunuluyor ve milyonlarca satıyor. İşte ben bunun muazzam ölçüde çok oyunculu bir oyun olduğunu düşünüyorum.” (Devamı yarın)