Yaşadığımız Kentin Ufku: İnsan, Tasarım, Yönetim
Gürcan Banger
Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Duygu Güncesi
Facebook’ta izle
Twitter’da izle
Küreselleşme, tercihini kentlerden yana yapıyor. Kentsel yaşamdan farklı formlara doğru bir kırılmanın olup olmayacağı, olursa ne şekilde bir gelişmeye tanık olacağımız önümüzde uzayıp giden yeni çağların konusu… Muhtemelen ulaşım, enerji, hizmet sağlama ve yenileme gibi ihtiyaçlar kentlerin biçimlenmesinde etkili olacak.
Şu anda kentsel planda bir evrimleşme yaşıyoruz. Bir yandan kırlardan kentlere insanlar akmaya devam ederken kentsel mekânlarda daha iyi yaşam arayışları da sürüyor. Kentsel değişimin iki boyutu var. Bunlardan birincisi, kentleri birbirinin benzeri yapan aynılaşma süreci… Dev markaların “konseptleştirme” yaklaşımları, yerel yöneticilerin başka kentleri kopya eden “yenilik” yaklaşımları veya medya ile modanın insanları giysi ve aksesuarda “eşitleme” çabaları gibi yönelimler birbirinin fotokopisi türünde kentler üretiyor. İkincisi ise kentlerin ağırlaşan yükünün çözümsüzlüğe sürüklemesi… Eskiyen yerleşimlerin bakımı, onarımı ve yenilenmesi mevcut bütçe yapıları ve yönetim modelleri ile hızla imkânsızlığa sürükleniyor.
Bunlara rağmen daha iyi kentlerde yaşama talebimiz ve buna ilişkin ihtiyaçlarımız büyüyerek tatmin edilmeyi bekliyor. Önceki yazıda dile getirdiğim yenilikçi ekonomi; nitelikli, yaygın ve adil ulaşım ve sağlıklı çevre yanında insan kaynağının geliştirilmesi, yaşam olanaklarının iyileştirilmesi (akıllı kentsel tasarım) ve katılımcı yönetim (yönetişim) gibi beklentilerimiz var.
İnsan Kaynağı
Bilgi Toplumu adını verdiğimiz bir çağda yaşıyorsak, bu dönemin bir diğer ismi Yaşam Boyu Eğitim Çağı olmalıdır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra başlayan süreçte bilişim, iletişim ve lojistik alanlarında önemli gelişmeler oldu. Üretim teknolojilerinde maddi üretimi sorun olmaktan çıkarak ciddi adımlar atıldı. Teknoloji sadece maddi dünyada gelişmekle kalmadı; iş dünyasının ihtiyacı olan sosyal ve kültürel alanlarda teorik ve uygulamalı katkılar bir çığın oluşma hızı ile büyüdü. Artık bilgiyi dikkate almadan yaşam alanlarında pozisyon alamıyoruz.
Bilginin miktar ve çeşitliliğinin artmasının bir diğer sonucu, okul temelli geleneksel eğitimin yetersizliği olarak ortaya çıktı. Çocuğun okula başladığı anda öğrendiklerinin bir kısmı, daha okulu bitirmeden demode oluyor. Sanki zaman, her geçen gün ivmelenerek akıyor. Bu durumda geriye tek bir seçenek kalıyor: Çocuk ya da yetişkin şeklinde ayırt etmeksizin yaşam boyu eğitim. Bu noktada yeni kent anlayışı kapsamında verimli ve etkili olarak kullanılabilen, araştırmacı ve yenilikçi insan gücüne olan ihtiyacımızı ilan ediyoruz.
Akıllı Kent Tasarımları
Sanayi Çağı’nın temel sorunu, üretimin önünü tıkayan darboğazları aşmaktı. Bu çerçevede üretilen çözümlerin ciddi bir bölümü, (insanların işini kolaylaştırdığı bir gerçek olsa da) karşımıza yeni sorun kaynağı olarak çıktı. Kirlilikten küresel ısınmaya, kıtlıktan tükenen dünya kaynaklarına kadar günümüzde yaşadığımız çevre ve sağlık sorunları bu alanın güzel örneklerini oluşturur.
Artık akıllı kent ortamlarında yaşamak istiyoruz. Yeni yaşam olanaklarının insan zekasının geldiği noktayı yansıtmasını bekliyoruz. Bugün keyfini sürdüğümüz bir kolaylığın, yarın karşımıza yeni bir dünya veya insanlık sorunu olarak gelmemesini istiyoruz. Yeni kentlerde insan zekasını yansıtan akıllı ve kolaylaştırıcı imkânlarla yaşamaya ihtiyaç duyuyoruz.
Katılımcı Yönetim
Merkezi ya da yerel yöneticilerin kendi başlarına, vatandaşlar olarak bizim nasıl yaşayacağımıza karar verdikleri çağ giderek gerilerde kalıyor. Şimdi yönetimler hem stratejik hem de katılımcı olmak zorunda… Bu yaklaşıma katılımcı stratejik yönetim ya da özetle stratejik yönetişim diyebiliriz. Ama toplumun bu seviyeye ulaşabilmesi için öncelikle yöneticilerin (fikren de olsa) kendi apoletlerini sökebilme niyet ve gücünde olmaları gerekir.