Büyürken İçi Boşalan Kent
Gürcan Banger
Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Duygu Güncesi
Facebook’ta izle
Twitter’da izle
Tarih, tercihini kentlerden yana yapmaya devam ediyor. Tüm dünyada kentleşmenin hızı biteviye yükseliyor. Çok veya orta derecede gelişmiş ülkelerin önemli bir bölümünde nüfusun yüzde 50’nin üzerinde bir kısmı kentlerde yaşıyor. Küreselleşme denen olgu da kentlerin görünürlüğünü artırırken, sosyal göçün kırdan şehre doğru akmasına yeni nedenler oluşturuyor. Kimi zaman dile getirilse de; henüz kıra geri dönme türünde bir süreç, kentleşmenin hızı karşısında belirginleşemiyor. Geri dönmek gibi bir ihtimalin varlığı da kuşkulu zaten…
Kentte Sıkışmak
İnsanlık tarihi, hâlâ tercihini kentlerden yana kullanmaya devam ediyor. Kentin aşırı yoğunlaşması yeni sorunlara aday gibi duruyor. Bunca sıkışıklık ve yoğunluk içerisinde riskleri ve tehditleri göğüslemek ve zamanla oluşan sorunları aşmak (her ne kadar teknoloji gelişse de) pek kolay olmayabilir. Sanki kentte birbirimizi sıkışıklığa mahkûm ederek geri dönülmez bir yola çıkmış gibiyiz.
Kentleşmenim yükselen hızı ve bazı kentlerin sorunlarının üstesinden gelemez noktaya varışı bazı soruları sormayı zorunlu hale getiriyor. Bu zor soruların, geleneksel şehirler kategorisinden metropolleşmeye doğru adımlar atmakta olan yerleşimler için de önemli anlamları var.
Mekânsal Büyüme, Ekonomik Büyüme
Böyle bir eşik atlama durumunda ilk sorgulanması gereken nokta, kentsel büyüme ile ekonomik büyüme arasındaki ilişki olmasının gerekip gerekmediği… Acaba kentin büyümesi yerel veya bölgesel ekonomideki olumlu gelişmelerden mi kaynaklanıyor yoksa ekonomideki değişimi kentsel büyüme mi yaratıyor? Her iki durumda da kentin gelişimi konusunda gelecek öngörüleri ve planları farklı olacak.
Yine ekonomi bağlamın kentin büyüme hızı ile ekonominin büyüme hızı ve gelir seviyelerinin değişim hızı arasındaki olumlu ya da olumsuz ilişkilendirmeyi gözlemek gerekir. Kentteki ortalama gelir düzeyi ve bu gelirin bölüşümü, o kentin geleceği konusunda önemli ipuçları verecektir. Kent kalabalıklaşırken toplam veya bireysel bazda gelirin nasıl geliştiğini izlemek ve değerlendirmek gerekiyor.
Kentin toplam gelirinin sektörler arasında dağılımını da kentin mekânsal ve nüfus olarak büyümesi ile ilişkilendirmek gerekir. İyi bilinir ki; bazı sektörler gelişirken, kimileri giderek geriliyor. Büyüyen kentin ekonomik olarak geleceğini hangi sektörlere dayandırdığı ve bir değişim gerekli ise bunu nasıl yapabileceği önemlidir. Unutmayalım ki; bir kent, canlı bir organizma gibidir. Bir yandan her canlı gibi büyüyüp gelişirken, diğer yandan da bir sona doğru yaklaşmaktadır.
Fiziksel Mekândan Öte
Kent; yapılar, cadde ve sokaklar gibi kentsel mekânla sınırlı bir alandan daha “fazla” bir şeydir. Bir kent alışageldiğimiz fiziksel alandan daha geniş bir yaşam çvresidir. Kent, onu çevreleyen ilçeler, beldeler ve köylerle birlikte yaşar. Kent, kendini çevreleyenlerle birlikte bir bölge halinde yaşar. Kentin büyümesi, bu bölgenin tamamında ne olup bittiği ile yakından ilgilidir. Kent dışında bölgede olumsuz ekonomik ve sosyal gelişmeler varsa bu durum, kentin geleceğini tehdit ediyor demektir.
Bir kentin ve içinde bulunduğu bölgenin diğer kent ve bölgelerle ilişkisini doğru anlamak ve değerlendirmek gerekir. Bu kentler ve bölgeler arası ilişki de malum kentin kendi çevresinde ne denli baskın ve egemen olduğu ile yakından ilişkilidir. Bu kentin kendi çevresi ile olan merkez-çevre ilişkisini doğru irdelememiz ve yorumlamamız kaçınılmazdır. Tercihini büyümeden ve küreselleşmeden yana yapan bir kent, merkez-çevre ilişkisinde de baskın ve egemen olmayı başarmalıdır. Aksi durumda yüksek oranda göç veren iller gibi yavaşça silinir gider. Yok olmanın bir başka yolu ise kentin üretim merkezi olmaktan çıkıp tüketim mekânı haline dönüşmesidir. Adını vermeyelim ama “gelişiyor” gibi görünen fakat tüketimle içi boşalan kent örneklerini bulmak hiç de zor değil.