İnternet Neden ‘İğrenç’ Bir Şeydir?
Gürcan Banger
Peter Steiner’in 1993 yılında The New Yorker’da yayınlanmış bir karikatürünü görmüştüm. İnternet’e bağlı bir bilgisayar önünde iki köpek var. Klavyeyi kullanan köpek, kendisini dikkatle izleyen diğerine şöyle diyor: “İnternet’te sohbet etmenin (chat’in) en güzel yanı, karşındakinin senin bir köpek olduğunu bilmemesidir.” Bu karikatür vasıtası ile çizerinin değindiği tema, İnternet’in “sanal gerçekliği” olgusudur.
Ruh sağlığı uzmanlarının yaptığı araştırmalar, İnternet’in sağladığı sanallık sayesinde bazı kişilerin sohbet (chat) ortamlarında kendilerini farklı tanıttıklarını gösteriyor. Bu tür sanal sohbet ortamlarında gerçek kimliklerin ve isimlerin kullanılması yerine takma isimlerin kullanılıyor olması, farklı niyetli kişilerin saklanması için uygun iklim yaratıyor. Benzeri durumu, “İnternet forumu” adı verilen karşılıklı yazışma sayfalarında da görüyoruz. Bir kamusal alan olarak görev yapması gereken İnternet sitelerinin, karalamadan küfre kadar her türlü gayri ahlaki unsurları barındırabildiğini görüyoruz. Gizlenerek karalamanın ve küfrün, özgürlük olarak isimlendirilmesi ise açıklanacak ve kabul edilebilecek gibi değil.
Enformasyon / Dezenformasyon
Size ulaşan bilginin doğruluğu ve kalitesi konusunda emin değilseniz, bu tür bilgi size yarardan çok zarar getirebilir. Yanlış ve / veya kalitesiz bilgiyi başka insanlara taşıyarak onun zararını artırmış olursunuz. Günümüzde; “yanlış ve kalitesiz bilgi” diyebileceğimiz dezenformasyonun karşılıklı iletildiği alanların başında İnternet ortamı geliyor. Eğer bir karalama bu ortamda yaygınlaşırsa, “çamur at, izi kalır” durumu ortaya çıkıyor. Tam bir kaos yapısına sahip olan cari İnternet ortamında suçu ve suçluları yakalayıp adalete teslim etmek de pek kolay değil. Diğer yandan İnternet suçları konusunda hukuk kanadında yeterli bilgilenme ve denetim birikimi de henüz oluşamadı.
Geçmişte karalama ve küfür ile birlikte dezenformasyonun en önemli araçlarından birisi yazılı basın idi. Daha sonra onun yerini radyo ve ardından görsel medya aldı. Günümüzde ise sosyal medyanın da gelişmesiyle birlikte İnternet ortamı gerçek bir kirlilik iklimine dönüştü. Temizlenmesi ise hiç kolay değil.
Kültürsüzlük ve Fütursuz Saldırı
Eğer toplumun vitrininde duran bir kişiyseniz, yukarıda sözünü ettiğim karalama ve küfür taarruzundan nasibinizi almama “şansınız” yok. İdeoloji, inanç, etnik kültür, yandaşlık, çıkar ilişkileri, hasımlık ya da sadece lümpenlik üzerine yapılanmış fütursuz saldırılar şarkıcıdan oyuncuya, iş insanından bürokrata, yazardan gazeteciye kadar herkesi vuruyor. İyi niyetli insanların “toplumsal iyi” adına verdiği emeklerin ciddi bir bölümü bu kalleş saldırılar içinde heba olup gidiyor.
Eğitimin kalitesinin düşük, okuma – yazma derinliğinin okul bitirme oranından çok daha aşağılarda, kültürel, bilimsel ve kişisel gelişime yeterince değer vermeyen bir toplum düzeni içinde yaşıyoruz. Bu tespiti yapmak için bir dizi sosyal araştırma yapmaya gerek yok. Görsel medya ile İnternet ortamlarını biraz yakından incelemek bu sonuca varmak için yeterli. Kolaycılık, ucuzculuk, sıradanlık, taklitçilik, hızlı köşe dönücülük, özensizlik ve kabalık gibi özellikler toplumumuzu baştan aşağıya sardı. Yukarıda anlatmaya çalıştığım manzara, bunun sonucundan başka bir şey değil.
Anlatmanın Değiştirmeye Katkısı Olur mu?
Sosyal medyada her hafta ya da onbeşte bir kendi siyasal görüşleri doğrultusunda görüşlerini yazan (şimdi emekli) bir öğretmenim var. Eminim; büyük bir heyecanla tuşluyor o yazıları… Her yeni yazısını gördüğümde; sanki öğretmenim karşımda imiş gibi “Hocam; iyi hoş, bunları yazıyorsunuz da, acaba yazdıklarınızı okuyarak siyasal fikrini ya da sandıktaki oyunun rengini değiştiren var mı? Sizi daha baştan onaylayıp beğenenler bir yana; yoksa sadece yazmış olduğunuzla mı kalıyorsunuz?” diyesim geliyor.
Öğretmenim ya da ben veya bir başkası; iyi niyetle ve ‘toplumsal iyi’ adına ne yazarsak yazalım, sonuç değişmiyor. Çünkü toplumun yükselen değerleri arasında kültürel ve düşünsel gelişim yok. Pek çok kararda ya da eylemde (siyasal kanat ayırt etmeksizin) hasımlık, yandaşlık veya fanatizm, akıldan daha etkili oluyor. Fanatizmin yerini ise ancak paradan makam ve ikbal beklentisine kadar maddi çıkarlar alıyor.
İnternet’e Dönelim
İnternet ortamındaki “karalama ve küfür kültüründen” yukarıda söz ettim. Hiç kuşkusuz; bu durum, İnternet ile ilgili değil. Sorun, bu ortamı gayri ahlaki biçimde kullanmaya çalışan kafalarda… Ağzı olanın konuştuğu veya karaladığı bir ortamda ağzı temiz kalmak hiç de kolay değil. Belki de layık olana “uygun” ve layık olduğu biçimde cevap vermek lazım.
Nesneler kendi başlarına anlamlı değil. Onları anlamlandıran bizim bakış açımız ve yaklaşımımız… Bu nedenle başlıktaki “İnternet Neden ‘İğrenç’ Bir Şeydir?” sorusuna hızla ve kolayca “Çünkü …” diye başlayan bir cevap vermek zor. İnterneti de içerecek biçimde medyaya saygı, hoşgörü ve empati ile yaklaşmazsak her ortamı ‘iğrenç’ bulabiliriz. Gerçekte ‘iğrenç’ bulabileceğimiz şey, bizim medyaya yaklaşımımız ve kullanma biçimimiz… Özetle; ‘iğrenç’ olanlar, İnternetin sanallığı arkasına saklanarak ismini ve kimliğini gizleyerek karalama ve küfür zihniyeti içinde ‘değişime, yeniliğe ve gelişime kapalı, saygısız, hoşgörüsüz, empatisiz ve anlayışsız’ olanlardır. Bataklığın çamurunu hak edenler onlardır.