Eğitim ve Girişimcilik
Gürcan Banger
Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Duygu Güncesi
Facebook’ta izle
Twitter’da izle
Yüksek eğitim veren kurum müfredatlarını hatırlayın. Buralarda sosyal dallardan mühendisliğe kadar pek çok konu öğrencilere aktarılıyor. Mezun olanların önemli bir bölümü okudukları dalla ilgili ve diplomalarına uygun ya da tamamen farklı bir alanda iş dünyasına dâhil oluyorlar. Okul süresinde kendi dalları ile ilgili pek çok ayrıntıyı öğrendikleri halde iş dünyası gerekleri ve ihtiyaçları bunun dışında kalıyor.
Nedir eksik kalanlar? Örneğin okul yaşamı boyunca kurumsal biçimde öğrenilmeyenlerin (öğretilmeyenlerin) bir tanesi proje hazırlama ve proje yönetimidir. Diğer yandan bir iş ortamında yaptığımız işlere bakıldığında bunların önemli bir yüzdesi, eğitimi alınmamış olan proje hazırlama, yönetme veya uygulama üzerinedir. Böyle bir eğitimden sonra iş dünyasında karşımıza çıkan proje kavramını AB’den, Kalkınma Ajansı’ndan ya da KOSGEB’den hibe almaya indirgiyor olmamız hiç şaşırtıcı değildir.
Eğitimin noksanlarından bir diğeri ise girişimcilik bilgisidir. Yukarıda değindiğim gibi orta veya yükseköğrenim sonrasında pek çok insan kendi işini kurduğu halde girişimciliğin zorunlu bilgi ve deneyimine sahip değildir. Örneğin bir mimara nasıl tasarım yapacağını ayrıntılarıyla öğretildiği halde bir mimari büro açmanın, bunu ekonomik olarak işletmenin, gelir ve katma değer sağlamanın, devlete karşı yerine getirilmesi gereken zorunlulukları gerekleri öğretilmemektedir. Pek çok iş sahibinin, girişimciliğin asli unsurlarını bilmeyişleri hiç şaşırtıcı değildir.
Hangi türden iş yaparsanız yapın; iş dünyasında yer almak için zorunlu bilgiler arasında finansman yönetiminin ve bu bağlamda bütçelemenin özel bir önemi var. Başka küçük işletmelerde olmak üzere iş sahiplerine uygulanacak bir anketin beklenen sonuçlarının başında finansman ve bütçe (kez muhasebe) bilgilenmesinin eksikliği gelecektir. Sorun yaşayan işletmelerde problem kaynaklarından birisinin finansman yönetimi konusundaki zafiyet olması kolayca doğrulanabilir.
Hiçbir işletme olduğu gibi kalamaz. Kimi durumlarda işletme büyümemeyi tercih etse bile bu durumda yönetilmesi gereken bir süreçtir. Bir işin geleceğinin tasarlanmasının adı planlamadır. Bu konuya özgü bir yaklaşım ise stratejik planlama olarak isimlendirilir. Hâlbuki (sahibi ya da yöneticisi yükseköğrenim görmüş olsa bile) pek çok geleneksel işletmede strateji sözcüğü günlük kullanımın ötesine geçemez. Aynı şekilde planlama ve buna bağlı bütçeleme yaklaşımı gelişmemiştir.
Finansman, planlama ve bütçeleme gibi eksikliği hissedilen konulardan bir diğerinin pazarlama ve buna bağlı konular olduğunu söyleyebiliriz. Bugünün dünyasında geliştirdiğiniz bir ürünü ya da hizmeti pazarlamayı ve satmayı başaramadığınız durumda gelir beklentileri kendiliğinden oluşmuyor. Pazarlama bilgisi, yükseköğrenimin bazı bölümlerinde ders olarak okutulmakla birlikte yapılan iş uygulamasız kalıyor ve hedefe ulaşamıyor. Pek çok bölümde ise pazarlama konusunda bir ders bile yok.
Ülkemizde işletmelerde inovasyonun, ar-genin ve tasarım anlayışının gelişmesi için pek çok çaba ve kaynak harcanıyor. Gerçekten teknoparklarımızda ve üniversitelerimizde geliştirilen nitelikli ar-ge ve ür-ge örnekleri var. Ama bu sürecin ekonomik katma değerli hale getirilmesi noktasından baktığımızda ümit veren bir manzara görmekte zorlanıyoruz. Çünkü bu süreçlerde yer alan akademisyen ve araştırmacıların da iş kültüründe önemli zafiyet unsurları var.
Fırsatları ve yetkinlikleri değerlendirebilmek için bilginin ve deneyimin ekonomik katma değere dönüşeceği bir eğitim yapısı kurmak zorundayız. Bunun uygun başlangıç noktası ise üniversite eğitimidir. Gelişmiş ülkelerin gelişimi araştırıldığında ihtiyaçlar ve çözümler kolaylıkla görülebilir.