Endüstri 4.0 Ne Kazandırır?

Gürcan Banger

Genel olarak ölçülebilir bir kavram olan verimlilik, bir ürünün imalatında hammadde, malzeme, enerji, emek, para ve zaman gibi girdilerin yararsız tüketimini önleme becerisini ifade eder. Bir başka deyişle verimlilik; işleri iyi, başarılı ve israfsız (olabildiği ölçüde düşük atık ve fire miktarı ile) yapma becerisidir. Bir işin yapılmasında veya bir ürünün imalatında girdilerin hangi ölçüde çıktıya dönüştüğü olarak da söylenebilir. Üretkenlik ise bir üretim sürecinin ortalama verimliliğini ifade eden büyüklüktür ve elde edilen çıktının üretim süreci girdilerine oranı olarak tanımlanır. Endüstri 4.0 dönüşümünden beklenen yararların ilk sırasında işletme ve tesis verimliliğinde iyileştirmeler sağlamak gelir. Yeni teknolojilerin yararsız tüketimi azaltarak –kârlılığa yansıyacak olan– verimliliği iyileştirmeye katkısı olacağı öngörülüyor.

Medyanın ve İnternet’in yaygınlaşması müşterilerin ürün bilgisine ulaşmasını kolaylaştırdı. Başka ülke, bölge ve ekonomilerde bulunan pazarlar ve ürünler hakkında fiyat, kalite vb. gibi konularda ayrıntılı bilgi sahibi olmasını sağladı. Bu durum aynı zamanda ürün ve hizmetler hakkında müşteri talep ve beklentilerinin farklılaşmasına ve hızlı değişimine imkân sağladı. Diğer yandan ürün geliştirme ve imalata yönelik olarak yeni teknolojilerin ve süreçlerin geliştirilmesi herhangi bir ürünün dünyanın herhangi bir noktasında uygun kalite ve fiyatta pazara sunulabilmesinin yolunu açtı. Sonuç olarak; pazara yenilikçi ürünleri en kısa sürede sunabilmek işletmeler açısından yeni ve etkili bir rekabet üstünlüğü haline geldi. Endüstri 4.0 teknolojilerinin değer zinciri halkalarında harcanan toplam zamanı kısaltarak pazara hızlı ulaşmayı kolaylaştıracağı öngörülüyor. Böylece Endüstri 4.0 sayesinde küresel pazarda önemli bir rekabet üstünlüğü elde edilecektir.

Pazarda çeşitli tatmin ve kalite özelliklerine sahip ürünün bulunması ortalama fiyatın pazarda belirlenmesi durumunu yaratıyor. Yüksek marka gücüne sahip ve/veya inovasyon niteliği olan ürünler dışında fiyatın üretici firma tarafından belirlenmesi ve pazara ‘dayatılması’ mümkün olmuyor. Bu nedenle ürün fiyatının pazarda oluştuğunu, firmanın fiyatı belirleme gücünün giderek zayıfladığını söylüyoruz. Böylece daha kârlı hale gelmek için (markalaşma ve inovasyon bir yana) işletmenin elinde tek silah olarak maliyetleri düşürmek kalıyor. Endüstri 4.0 teknolojileri ve bunlardan yararlanarak oluşturulacak iş modelleri ve iş süreçleri ile değer zinciri boyunca operasyonlarda maliyet düşümü sağlanabileceği öngörülüyor.

Endüstri 4.0’ın dayanağı olan teknolojiler ile iş gücü (emek) ilişkisi açısından çeşitli değerlendirmeler var. Bir kısım görüşler yeni teknolojik sistem ve cihazların iş gücünü ikame edeceği yönünde iken bazı yorumlar makine-insan işbirliğinin iş gücü açısından yeni ufuklar yaratacağını ifade ediyor. “Endüstri 5.0” olarak isimlendirilen yeni bir tartışma tezi yeni teknolojilerin insanla birlikte çalışması açısından yeni kazanım imkânları oluşturacağını savunuyor. Her durumda Endüstri 4.0 uyumlu bir işletmede çalışan kişiler için yeni beceriler gerekecek. Bunlar arasında teknoloji kullanımı, problem çözme, takım çalışması, işbirliği, yeni duruma çabuk adaptasyon, çeviklik, hız vb. gibi beceri türlerini sayabiliriz. Diğer yandan Endüstri 4.0 işletmesi; üretimin bilgisayar ortamında izlenmesini ve yönetimini sağlayan “siber-fiziksel sistem (simülasyon)” ve üretim ile ofis kademelerini birbirine ilişkilendiren “yatay entegrasyon” teknolojileri sayesinde insan kaynakları yönetiminde bazı iyileştirmeler sağlar. Yeni teknolojiler sayesinde işe uygun çalışan seçimi ve iş ortamında çalışan performansının izlenmesi daha kolay olacak. Özetle; Endüstri 4.0’ın insan kaynakları yönetimi fonksiyonu açısından yeni kazanımlar sağlayacağı söylenebilir.

Neredeyse her işin artık küresel, büyük pazarın ‘kaçınılmaz ve ayrılmaz’ bir unsuru olduğunu söylemek yanlış olmaz. Yerel işler bile başlangıçta hedeflenenden çok daha farklı, ama daha büyük pazarda yer alıyor. Bu durum, pazarın büyümesi ve yayılması devam ettikçe her işletme için rekabetin sertleştiği anlamına geliyor. Sert rekabete karşı durabilmek için işletmenin iş modelini oluşturan yapıtaşlarında –en azından bunlardan birkaçında– daha güçlü hale gelmek gelinmesi gerekiyor. Bu durumu rekabetçi üstünlük olarak okuyabiliriz. Diğer yandan Endüstri 4.0’ı oluşturan yeni teknolojiler yeni iş modellerinin yaratılmasına ve mevcut iş modelinin bazı bileşenlerinin iyileştirilmesine imkân sağlayabilir. İşletmenin bazı fonksiyonları ve faaliyetleri yeni teknolojiler sayesinde daha kaliteli ve daha düşük maliyetli olarak yapılabilir. Bu da büyük pazarda işletmenin rekabet açısından bazı üstünlükler veya kazanımlar elde etmesi anlamına gelir. Özetle; Endüstri 4.0 teknolojileri ile işletmenin rekabetçiliğini iyileştirmek mümkün olabilir.

Bir işletme müşterilerinin problemlerini çözmek ve onların ihtiyaçlarını tatmin etmek için mal ve hizmetler üretir. Buna işletmenin müşteriler için değer yaratması denir. Bir işletmedeki süreçler, faaliyetler ve eylemler işletmede yarattığı değere yaptığı katkıya göre “değer üreten adımlar”, “değer üretmeyen, ama bulunması gerekli destek adımları” ve “değer üretmeyen atık adımları” sınıflandırılır. Değer üretmeyen adımlar işletmede atık, israf ve fire oluşmasına yol açarak kaliteyi ve verimliliği düşürür, maliyeti artırır. Bu nedenle bir işletmede en önemli stratejilerden birisi atık, fire ve israfı meydana getiren süreç, faaliyet veya eylemlerin iyileştirilmesi ya da duruma göre bunların tümüyle ortadan kaldırılmasıdır. “Yalın Üretim Felsefesi” işletmede büyük oranda bu amaca yönelik olarak uygulanır. Endüstri 4.0 teknolojileri sayesinde Yalın Üretim Metodolojisinin yeni uygulamaları mümkün olabilir. Böylece atık miktar ve çeşitliliğini azaltma ve sonuç olarak ürün kalitesini yükseltmek mümkün olur.

Üretimde teknolojiden yararlanmanın nedenlerinden birisi tasarım ve imalat süreçlerinin kolaylaştırılması ve standart hale getirilmesidir. Ayrıca bazı kararların operatör müdahalesine ihtiyaç kalmadan yapılabilmesi üretime hız kazandırır. Tüm kaynakların insan hatasına izin vermeden etkili biçimde kullanılabilmesi geçmişte –bilgisayarın icadından hemen sonra– sanayide görece basit düzeyde otomasyonun varlığını ve gelişmesini sağladı. Günümüzde Endüstri 4.0 teknolojileri ile otomasyonu çok daha ileri düzeyde gerçekleştirmek imkân dâhiline girdi. İşletmeleri ve fabrikaları yeni teknolojilerle donatarak daha yüksek otomasyon düzeyine ulaşmak, dolayısıyla insan hatalarından daha az etkilenmek, daha hızlı (“tam zamanında”) ve kaliteli iş yapmak mümkün olacak.

Bir üretim işletmesinde istenmeyenlerin ilk sırasında üretim akışının durması veya kesintiye uğraması gelir. Normal şartlarda iş akışı kesintisine yol açan nedenler arasında arıza veya bakım ihtiyacı ilk sıralarda yer alır. Üretim hattında yer alan bir makinede gömülü olarak bulunan bilişim-iletişim yazılım ve donanımı sayesinde söz konusu cihaz, sensörlerinden elde ettiği verileri işletmenin başka noktalarına (örneğin operatöre) iletme imkânına sahip olur. Böylece makinenin arıza ihtimalini ve bakım ihtiyacını önceden kestirmek mümkün olur. Zamanında bakım (kestirimci bakım) faaliyetleri sayesinde iş akışının arıza veya beklenmedik bakım-onarım ihtiyacı nedeniyle durması engellenmiş olur.

Kısaca
Endüstri 4.0; işletmede zaten yapılagelen işlerin daha kolay, daha kaliteli ve daha düşük maliyetli yerine getirilmesi için imkânlar sunmaya adaydır. Ayrıca henüz var olmayan iş modellerinin ve faaliyetlerin yaratılmasında birincil düzeyde katkı yapacak potansiyele sahiptir. Tüm bunlar Endüstri 4.0 konusunda neden daha bilgili ve deneyimli olmamız gerektiğini ortaya koyacak güçtedir.

, Endüstri 4.0, İnternet, Nesnelerin İnterneti, Sanayi - Endüstri, Teknoloji kategorisine gönderildi | , , , , , , , , , ile etiketlendi | Yorum yapın

Anlaşmak Üzerine Aforizmalar

Anlaşmak Üzerine Aforizmalar Gürcan Banger

BİR: 19’uncu yüzyılda yaşamış İrlandalı bir şair ve oyun yazarı olan Oscar Wilde “Günümüzde insanlar her şeyin fiyatını biliyor, hiçbir şeyin değerini bilmiyorlar” der. Yaşam biçimi ve tercihleri nedeniyle başına gelmedik kalmayan ve yoksulluk içinde ölen Wilde’ın kısa süren yaşamı kapitalizmin yükselme yıllarıydı. Belki de bu duruma bir tepki olarak fiyat ve değer arasındaki çelişkiyi ve umarsızlığı ifade etmek istemişti. Wilde’ın ölümünden bu yana yüz küsur yıl geçti. Bu arada kapitalizm, krizleriyle birlikte giderek büyüdü, yaygınlaştı ve neredeyse tek ekonomik sistem haline dönüştü. Hiç kuşkusuz; kavramların ve anlamların değer kaybı bundan çok daha hızlı oldu. Arkadaşlık, aşk, sevgi, ilişki veya evlilik gibi kurumlar giderek daha fazla ‘fiyat’ ve daha az değer olmaya başladı. Örneğin bir çiftin anlaşması, karşılıklı alınan hediyelerin pahası ve fiyatı ile daha fazla ölçülür oldu. Anlamalardaki, anlaşmalardaki, ilişkilerdeki ve uyuşmalardaki anlamı artık ‘fiyatlar’ belirliyor.

İKİ: Yabancı bir dil ile iletişim kurmanın zorluğu, farklı dillerin bağlı olduğu değişik kültürlerden kaynaklanır. Ama aynı dili konuştuğumuz halde sözcüklere yüklediğimiz anlamların çok farklı olabileceğini de iyi kavramamız gerekiyor. Benzer olaylara farklı tepkiler verebiliyoruz. Bir olay karşısında farklı kişilerin değişen tepki biçimleri oluyor. Karşımızdakini yeterinde anladığımızdan emin olmadan kolaycı yargılara varmamak ve daha önemlisi ucuz nedenlerle ‘infaz etmemek’ gerekiyor. Unutmayınız ki; yanılmak insanlar içindir.

ÜÇ: Doğru bir tane değil. İnsanların sorunlara karşısında buldukları çözümler farklı olabilir. Her insanın kendine özgü bir yarar ve çözüm yaklaşımı vardır. Bu nedenle bir iletişim sırasında önerilerde bulunurken, işimize yarayan bir yaklaşımın karşımızdaki kişi tarafından faydalı bulunmayabileceğini kabul etmeliyiz. Bu tür durumlarda dayatmada bulunmak yeni gerginliklere yol açabilir. Aynı dili konuştuğumuz halde sözcüklere yüklediğimiz anlamların çok farklı olabileceğini hatırlamak zorundayız. Tam olarak anladığınızdan emin olmadan yargılara varmamalıyız. İletişimin özel ve özgün bir durum olduğunu akıldan çıkarmamak gerekir.

DÖRT: Ne yazık ki; sosyal algımızın ortalama değeri, bu çağda hâlâ kişi ve kuruluşları tek renkli ve farksız olmaya zorluyor. Hâlbuki farklıyız. Farklı düşünce ve duygular taşıyoruz. Etnik, kültürel ve inanç temelli farklılıklarımız var. Ama aynı çatı altında, aynı topraklar üzerinde yaşamak durumundayız. Bunun, bir zorluk ve zorunluluk değil; bir zenginlik olabilmesi için ortak alanlarda buluşarak ortak paydayı bulmada daha fazla bilinçli, gayretli ve verimli olmak zorundayız. Uzlaşma ve ortak payda aramak, kişi ve kuruluşların kendi ilkelerinden taviz vermeleri anlamına gelmez. Gereğinde taraflar geri adım atsalar bile; burada önemli olan ortak noktaları bulabilmektir. Ortak payda fikri, toplumun farklı kesimlerinin özgünlüğü ve farklılığına saygı duyarak başlamalıdır. Her farklılık, yasal ve etik çerçeve içinde kalmak üzere kendi isteğine bağlı olarak varlığını koruyabilir ve geliştirebilir.

BEŞ: Genelde kavramları ve sözcükleri yakın yaşam çevremizin içinde öğreniyoruz. Bildiğimizi sandığımız bir sözcük için “Acaba şu kelimenin sözlük anlamı nedir?” gibi bir soru sormuyoruz. Dolayısıyla farklı çevrelerde farklı biçimlerde öğrenilen aynı sözcükler ve kavramlar her birimiz için eşdeğer anlamı taşımıyor. Yeterince tanımlanmamış kavramlar ve sözcükleri kullanarak iletişim kurmaya çalışıyoruz. Çoğu zaman sözcükler kendimize ve yaşam çevremize özgü anlamlar taşıdığı için düşüncelerimizi sözcüklere dönüştürürken bu dönüşüm aşaması da farkında olmadığımız bir filtreleme süreci haline dönüşüyor. Böylece söylemek istediğimiz bir cümle, karşımızdaki insan için bizim söylemek istediğimizden farklı bir anlama gelebiliyor.

ALTI: Eğer insanlarla iletişim bir daire ise, kendimizi ne bu dairenin merkezine, ne de dairenin dışına koymalıyız. Kendimizi merkeze koyarak yapılan bir iletişim, kendimizden başkası olmaz. Böyle bir durumda başka insanları tanıyıp öğrenmek yerine, kendimizi –bir genetik kopya gibi– tekrar etmiş oluruz. İnsanları tanımaya yönelik bir iletişim, eşitlerin iki yönlü, ‘apoletsiz’ bilgi, fikir ve duygu alışverişi olmalı. Eğer yukarıda sözünü ettiğim dairenin dışında yer alırsak, bu kez “Körlerle sağırlar, birbirini ağırlar” türünde bir iklimin oluşmasına neden oluruz. Bir iletişimde tümüyle dışarıda kalarak, kişisel gelişiminize katkı koyacak deneyimler elde etmeniz mümkün olmaz. Dışarıda durmak, objektif olmak anlamına gelmez. Objektif olmak, iletişim sırasında yargılamamaktır. Karşı tarafın yaklaşımını, kendi sistematik bütünlüğü içinde önyargısız olarak anlamaya çalışmak –önemli bir dönüm noktası…

Aforizmalar, Anlamak / Anlaşmak / Anlaşılmak kategorisine gönderildi | , , , , ile etiketlendi | Yorum yapın