Rasyonel, Duygusal, Acil, Önemli
Referanslar, ilkeler ve kurallar yaşamı kolaylaştırır. Bunlar bir rehber kitap fonksiyonu yerine getirir. Bir çırpıda karar veremediğimizde veya bir görüş oluşturamadığımızda çoğunlukla ilkeler ve kurallar içeren söylem kitabımıza göz atarız. Rehber olarak kullandığımız söylem iki türlü olabilir. Birincisi; kendimizi ait hissettiğimiz bir öğreti veya inanç sistemi vardır. Bu sisteme ilişkin davranış kuralları, ritüeller, hatta neyin doğru neyi yanlış olduğu tanımlanmıştır. Zihnen veya fiilen rehber öğretiye başvurarak ne şekilde düşüneceğimiz veya nasıl davranacağımız konusunda referans alırız.
İkinci tür rehber, yaşamımıza boyunca geliştirdiğimiz zihinsel haritamızdır. İnançlarımız, ezberlerimiz, yaşadıklarımızdan çıkardığımız dersler veya hayat boyu bize belletilenler bu haritada yer alır. Eğer kendimize rehber alacağımız bir öğreti yoksa ya da böyle bir söylem içinde duruma uygun bir ‘cevap’ bulamıyorsak bu durumda kendi zihinsel haritamıza başvururuz. Oraya kazınmış ilkelerimiz ve kurallarımıza uygun olarak bir tepki oluştururuz.
Rehber öğreti veya zihinsel haritadan hangisinin önce denetimimizi ele alacağı kişilik yapımızla ve kişisel gelişim türümüzle ilgili bir konudur. Kimi zaman referans öğreti baskındır, bazı durumlarda ise zihinsel harita ön plana çıkar. Eğer bir öğretiye aidiyetimiz yoksa –ki bir inanç sistemine dâhil olmayan pek çok insan için geçerli olan durum böyledir– bu durumda zihinsel haritamızla baş başayız demektir.
Bir öğretinin ezberlerine göre davranmak yerine kendi zihinsel haritamızı referans kaynağı olarak kullanacaksak karşımıza bir kez daha ikili yol ayrımında buluruz. İki yoldan birincisi duygusal seçimlerimizi temsil eder. Korku, öfke, üzüntü, mutluluk, hayret, tiksinme, küçük görme, utanma veya kayıtsızlık gibi temel duygulardan bir ya da bir kaçının etkisiyle bir duygusal kombin oluştururuz. Bu duygusal cevap, içinde yer aldığımız durumun sonraki aşamalarının oluşumuna büyük ölçüde duygusal olarak etki eder. İkinci yol, karşımızdaki duruma analitik (çözümleyici) ve rasyonel (akılcı) olarak cevap vermektir. Böyle bir durumda karşısında ya zihinsel haritamız akıl odaklıdır ve buna göre davranırız ya da aceleyle duygusal cevap vermemeyi, rasyonel temel düşünüp görüş ve karar oluşturmayı seçeriz. Bu da düşünsel beceri ve yetkinliklerimi ne denli geliştirdiğimizle ilgili, düşünsel gelişkinlik ölçüsünde ‘başarılı’ olabileceğimiz bir konudur.
Düşünsel veya duygusal temelli seçim ya da karar oluşturmada karşımıza –öncelik (aciliyet) veya önemlilik temelli– yeni bir soru çıkar. Karşımızda görüş, karar veya eylem bekleyen durum acil midir, önemli midir veya her iki özelliği birlikte mi taşır? Vereceğimiz karar, yapacağımız seçim kendi varoluşumuzla ilgili farklılaştırma potansiyeli olan yeni bir ihtimal yaratacaktır.
Eğer analitik düşünme teknik ve araçları konusunda yeterince deneyimli değilsek veya problem çözme performansımız düşükse, kararlarımız büyük ölçüde geçmişten gelen ezberlerimize, önyargılarımıza ve aceleci duygusallığımıza dayanır. Bazı insanların kahve fallarında ya da benzerlerinde karar aramalarının altında bu deneyimsizlik yatar. Doğru analitik düşünme konusunda kendisini yetiştirmiş olanlar ise önce karara temel teşkil eden kriterleri ortaya koyarlar. Daha sonra bunlara öncelik sırası ve ağırlık puanı verirler. Bu kriterlerin önceliğe ve ağırlığa göre değerlendirilmesi ile bir karara varırlar. Ama muhtemelen bu ‘akılcı (rasyonel)’ karar da haz ve heyecan üretecek olan diğer ‘duygusal temelli’ seçeneklerle çelişir. ‘Akılcı’ bir karar üretmiş olmak hâlâ heyecana, hazza ve korkulara dayalı diğer ‘duygusal, hatta mantıksız (irrasyonel)’ seçimlikleri dışarıda bırakmaz. İşte o seçimlikler en zorlu durumlarda bile bize gülümsemeye devam ederler. Sonuçta; ‘şuna’ akılla karar verir, ama ‘bunu’ duygusal olarak tercih ederiz. Bu da insana göre bir şeydir.