Rol İcabı Yerel Seçim
Gürcan Banger
Yaşadığımız kentte yerel seçim sürecinin şu ana kadar bize verdiği birinci ders, demokrasinin sadece bir sözcükten ibaret olduğudur. Seçilecek oy potansiyeline sahip partilerin hiçbirinde aday belirleme süreci demokratik kurallara göre işletilmedi. İkinci ders olarak siyasal parti denen olgunun Ankara’da ibaret olduğunu bir kez daha gördük. Yerelde ne yapılırsa yapılsın (aday adayı olarak kim olursanız olun) sonuçta Ankara’da genel merkezin dediği oluyor. Üçüncü ders ise aday belirleme sürecinin asla siyasal ideoloji, söylem vizyon veya program gibi unsurlarla ilgili olmadığı… Sadece basit anlamda vatandaştan kısa yoldan alınacak oy hesabı yapılıyor.
Söylediklerimden fazlası da var. Yerel seçimler, genelde belediye başkanı adaylarının partilere göre daha fazla öne çıktığı süreçler olarak gözlenir. Ama ülkemizde siyaset, kurumsal bir altyapıya dayanmadığından; yerel seçimler süreci adayların sağlam dayanakları olmayan yerel iddiaları üzerine kurulur. Seçimlerden sonra da verilen sözleri kimse hatırlamaz; halkın ve medyanın belleğinden silinir gider.
Kentler
Günümüz sosyal ilerleme, tercihini kentlerden yana yapmıştır. Bu nedenle ülkenin geleceği konusunda savları olan siyasal partilerin öncelikle kent ve kentleşme konusunda programları olmalıdır. Ama parti programlarını incelediğimizde; bu önemli konuda önemli, özgün ve yeni açılımlarla karşılaşmayız. Parti programına eşlik eden bir kentleşme vizyon ve programının var olması da pek görülen bir durum değildir. Hâlbuki küreselleşmenin kentleri daha fazla öne çıkardığı bu dönemde her siyasal partinin; ülkenin bölgeleri, havzaları ve kentleri için ayrı vizyoner yerel programları olması gerekir.
Gelişmiş Batı ülkelerinde kentlerin, tarımdan sanayiye geçiş süreci ile birlikte bir özgün vizyona, plan ve programlara başlı geliştiğini görüyoruz. Ülkemizde ise önce kentler kendi başıboşluğu içinde oluşmuş; daha sonra planlanmış olması gereği akla gelmiştir. Siyasal rant (dolayısıyla oy) veya belediyeye gelir elde etme amacıyla oluşturulmuş kent politikalarının bugünkü görünümden daha başka sonuçlar vermesi de zaten beklenmezdi.
Yerel yönetimlerimiz genelde ‘vitrinlik hizmetler verme’ veya ‘projeler yapma’ eğilimi içindedirler. Seçilmiş belediye başkanlarının, ana sorunların üstüne giderek çözümlemek yerine genelde popülist uygulamalarla bir sonraki seçimi garanti altına almaya çalıştıkları sık gördüğümüz bir durumdur. Pek çok örnekte belediyelerin, halkın sempatisini kazanma adına kendilerini hiç İlgilendirmeyen konularla uğraştıklarını görüyoruz. Hiç kuşkusuz; bu süreçte belediyelerin insan, donanım ve anlayış olarak sağlam bir yapılanmalarının olmaması da etkendir.
Bilgi Çağında Yerel Yönetim
Bilgi Çağı olarak isimlendirilen bir zaman diliminde yaşıyoruz. Bu dönemin yerel yönetimler açısından bilgiye sahip olma yönünde özel bir önemi var. Ama kent yönetimlerini incelediğimizde; yerel yönetimlerin kentin yerel potansiyel envanterine ve sosyo-ekonomik yapıyı ele veren veri altyapısına sahip olmadıkları görülüyor. Veri, yol, yordam ve yaklaşımlar konusundaki zafiyet ve eksiklikler ise kente yönelik uygun, sürekli, kalıcı ama dinamik politikaların oluşmasını imkânsız kılıyor.
Günümüzde bir mesleği icra etmek için okul bazında temel eğitimler almak gerekiyor. Hatta hızlı değişen dünya, eğitimi yaşam boyu ihtiyaç haline dönüştürdü. Diğer yandan bir kenti yönetmek üzere yerel yönetici olmak için böyle kriterler yok. Genelde siyasal partiler, kent yönetici adaylarını belirlerken, kent konusunda bilgi, deneyim ve beceri zenginliği yerine başka faktörleri dikkate alıyorlar. Seçilen yöneticiler, kentin sorun ve çözümlerini öğreninceye kadar ilgili kent bir dönem daha kaybetmiş oluyor. Diğer yandan; bu yanlış seçimlerle kentin bir yaz-boz tahtası haline dönüştüğü de bir başka gerçek olarak karşımızda duruyor.
Bir kent, belediye başkanına ya da onun adamlarına ait değildir. Bir kentin sorumluluğu, birkaç şehircilik uzmanına, mimara ya da kent plancıya bırakılamayacak denli değerlidir. O kentin sahibi, orada yaşayan tüm halktır. Hâlbuki bugünkü uygulamalara baktığımızda; pek çok örnekte bazı grupların, lobilerin, yandaş grupların veya cemaatlerin kayrıldığını görmek şaşırtıcı değildir. Kentin bir bütün olarak geleceği yerine bir kişi ya da grubun kısa dönemli çıkarlarının dikkate alınmasıyla oluşan kentleşme anlayışı, kentlerimizi bugünkü geri konumuna düşüren en ciddi yanlışlardan birisidir.