Sevginin ve İlginin Halleri
Gürcan Banger
Anne sevgisi, bir çocuk için en seçkin sevgilerin başında gelir. Çoğu zaman baba beğenilen bir idol olarak alınırken, sevginin tanımı anne ile öğrenilir. Bir annenin yoğunluğu ve derinliği hiç değişmeyen sevgisi, pek çok ailede yaşandığı gibi özellikle ilerleyen yaşlarla birlikte çocuk için baskıcı veya boğucu olmaya başlayabilir. Çocuk ilerleyen yaşı ile birlikte daha özgür olmak ister; ama annenin gözünde çocuk hiç büyümemiş olduğundan onun ilgisi ve titizliği çok fazla değişmez.
Çocuk bir yandan annesinin baskıya dönüşmeye başlayan sevgisinden uzaklaşmaya çalışırken, diğer yandan da anne sevgisine sürekli ihtiyaç duyar. İlerleyen yaşla birlikte; deyim yerindeyse baskıcı sevgisinden dolayı ne anne ile olmak ister ne de karşılıksız sevgisinden dolayı annesiz…
Bu tatlı çelişkiyi çözmenin yolu, anneden biraz uzakta durmak ama ona benzeyen bir kadının sevgisine sahip olmak olarak görülür. Pek çok erkeğin annelerine benzeyen bir kadını arkadaş, sevgili veya eş olarak seçmelerinin arkasındaki nedenlerden birisi bu olmalı.
Erkekler ve anneleri
Erkeklerin önemli sayılabilecek bir bölümü, birliktelikleri olan kadına değil, onun gösterdiği ilgiye âşık oluyorlarmış. Sanırım bu tespiti, yukarıdaki anneyle birlikte olmak ama anneden uzak kalmak çelişkisi ile birlikte açıklayabiliriz. Pek çok örnekte annesine benzeyen bir kadın arayışı içinde olan erkek, kadının kendisine ilgisi azaldığında veya aşırı artarak duygusal baskıya dönüştüğünde uzaklaşmayı tercih ediyormuş. Uzaklaştığında ise muhtemelen annesininkine benzeyen yeni bir kadının sevgisini aramak için yeniden yola çıkıyor. Ne ilginç bir benzerlik, değil mi?
Belki de kadının erkeğe baskı yapacak bir duygusal ilgi noktasına ulaşması da, bir annenin çocuğuna olan ilgisine benzetilebilir. Muhtemeldir ki; kadınlar da erkek arkadaşlarına, sevgililerine veya eşlerine olağan bir doğallık içinde artan biçimde çocuk muamelesi yapıyorlar. Kadın için ciddi bir hata olan yanlış erkeği değiştirerek uygunlaştırmak düşüncesinin altındaki bir diğer neden küçük ve hatalar yapabilen çocuğun eğitimi anlayışı olabilir.
Yaşam deneyimleri ve gözlemler, bir duygusal ilişkide fedakârlık madalyasını hak edenin kadın olduğunu gösteriyor. Kadının ardı arkası kesilmeyen fedakârlığı, kadını sürekli verici; erkeği ise sürekli alıcı yapıyor. Böylece başta sevgi ilişkisi olmak üzere pek çok ilişki alanında çok boyutlu bir ayrım ve özellikle kadın aleyhine olumsuzluk oluşuyor.
Cinsiyetlerin fiziksel veya biyolojik olarak genlerine kodlanmış özellikler değil. Bunlar çoğu zaman toplum içinde öğrenilen statü ve rollerle ilgili. Yaşadığımız çevre, bireylere öncelikle insan olmayı öğretmek yerine biyolojik yapısına uygun biçimde kadın veya erkek olmayı öğretiyor.
Duyguları tüketmek
Her an daha çok sevgiye ihtiyacımız varken, acımasız bir hovardaca sevgilerimizi ve sevgi potansiyelimizi tüketiyoruz. Ailede, akraba ve hısım arasında zaman zaman kırgınlıklar olur. Siz de yaşamınızda buna benzer durumlarla karşılaşmışsınızdır. Ne kadar çok işimiz var, değil mi? Hiçbir şey için asla zamanımız yeterli olmuyor. Ama yoğun ve karmaşık iş programlarımız ile sevdiklerimiz arasındaki değer farkını ancak onları kaybedişlerimizde anlayabiliyoruz. İçimizde derin bir acı kalıyor ama geçen zaman, kaybedilen fırsatlar asla geri gelmiyor. Mutluluk fırsatları avucumuzdan kum taneleri gibi sonsuz bir çöle akıp gidiyor.
Bazen birkaç dakikalık bir telefon konuşması, bazen sevgi veya saygı anlatan bir mektup, mümkünse “Seni hatırladım” diyen bir e-postanın ne kadar iç ısıtıcı, yaşam sevincini artırıcı etkileri olduğunu unutuveriyoruz. Eğer yeniden başlama şansım olsa; sanırım, yaşamımda en çok sahip olmak istediğim varlıkların başında daha fazla sevgi ve saygı gelecektir. Bugün yapabildiğimden çok daha fazla vermeyi ve paylaşmayı isteyeceğim değerlerin başında da sevgi ve saygı gelecektir.
Yaşamın bana sıkı sıkıya öğrettiği bir gerçek var. Yaşamda verildikçe artan, paylaştıkça çoğalan iki varlık sevgi ve saygıdır. Sevgi zenginliğini artırmanın tek yolu sevgi vermek, bu mükemmel duyguyu olabildiğince paylaşmaktır.
Olumlu yaşamak
Kimi zaman öyle olaylara tanık oluyoruz ki; insanın karakterinin en az sosyal kültür kadar genetik özelliklerle belirlendiğine işaret ediyor. İnsanın karakterinin oluşumu konusunda yapılan araştırmalar, bedenin anne rahminde oluşması ile biçimlenmeye başladığını ifade ediyor. Bu oluşumda bebeklik ve çocukluk süreçlerinin de önemli ve kalıcı etkileri var. İlerleyen yıllarda yaşanan olumlu ve olumsuz olaylar insan karakterini bir özellikler manzumesine dönüştürüyor; aralarında bazıları olumsuz olabilen kalıcı karakter özellikleri yaratıyor. Daha sonra farkındalıkla ve bilinçle (veya destek alarak) insanın ruhsal yapısında değişimler sağlanması kısmen mümkün olabiliyor. Olumlu olmak, kolay olmasa da, her yaş ve deneyim döneminde öğrenilebilir bir nitelik.
Olaylara ve kişilere farklı açılardan bakabilmeyi başarmanın önemli olduğunu düşünüyorum. Bu, öncelikle niyetle ilgili bir şey… Korkularımız, alışkanlıklarımız ve kolaycılıklarımız genelde bizi sabit bir yaşam anlayışına kilitlerler. Olumlu veya olumsuz; yaşadığımız olaylara, deneyimlere birer ders olarak bakıp onlardan yaşam düsturları çıkarmayı denemek, bize farklı bakabilme yeteneğini kazandırır. Böylece yaşama karşı daha bilinçli biçimde zihnimizi olumlu yönde kurgulayabiliriz.
İç konuşmalar
İnsan, sadece yakın çevresiyle iletişim kurmaz. Özellikle yalnız kaldığında, kendiyle iç konuşmalar yapmayanımız yok gibidir. Bu iç iletişim anlarında o gün gelişen olayları, çözmemiz gereken sorunları zihnimizde gözden geçiririz. İç konuşmada önemli olan, bu iletişimden olumluluklar üretip kendimizi sağlıklı bir yola sevk edebilmektedir. Kendimizle olan bitmez tükenmez, dağınık ve negatif iletişimi dışlayıp sağlıklı iç konuşmalar yapabildiğimizde bunun yaşamımızın her anına ve noktasına olumlu yansıdığını neşeyle gözlemleriz. Doğru iç konuşmalar, zihinsel ve duygusal sorunlardan kurtulmamızı sağlar.
Değişim
Değişim ciddiyetle kabul edilmesi gereken bir süreçtir. İnsanın kendi değişimi için zaman ayırması gerekir. Bu seçimin bilinçli olarak yapılması bize sorun çözme işlerinde deneyim kazandırır. Örneğin her sabah o günü nasıl daha olumlu kılabileceğiniz üzerinde birkaç dakika düşünüp akıl yürütmenin yararlarını tüm günü keyifle geçirerek yaşayabilirsiniz. Tabii ki, bunun aksi de doğrudur; olumsuz kurgularla başlayan bir gün muhtemelen sevimsiz olaylara gebe olabilecektir. Negatif bakış, negatif sonuçlar getirir. Sabah saatlerinde o günü olumlu yaşamaya hazırlanmak için ayrılan bir dakika, size neşeli, enerjili, eğlenceli ve başarılı bir tam gün olarak döner.
Her birimizin alışılmış davranışları var. Öyle ki, çoğu zaman bir durum karşısında ezberlemiş gibi tepki veririz. Hatta bu, bizim için bir davranış modeli haline gelmiştir. Bu modeli değiştirmek üzere önce onu fark etmemiz, sonra sorgulamamız, uzunca bir süredir çözemediğimiz sorun ve sıkıntıların aşılması için bir başlangıç noktası olabilir. Bunu başlatmak için alışılmış düşünme ve davranma şeklimizi gözden geçirmek amacıyla birkaç dakika ayırabiliriz.
Geçmiş ve gelecek
Yaşamımızı çekilmez kılan unsurlar arasında geçmişte yaşadıklarımızla ilgili pişmanlıklar önemli bir yer tutar. Çoğu durumda bu olumsuzluklara ah vah etmekten bugünü yaşamayı başaramayız. Bugünü yitirmek ise devamında yarını da kaybetmek anlamına gelir. En kısa sürede geçmişteki pişmanlıklar ile hesaplaşmamızı bitirip bugünü yaşamaya ve olumlu olmasını dilediğimiz bir geleceğe hazırlanmaya başlamalıyız.
Son söz: Geçmişi değiştiremeyiz; ama gelecek bizim ellerimizde… Geleceği ellerinde, parmaklarının arasında ve hayallerinde hissetmiyorsan çoktan kaybetmeye başlamışsın demektir.