Gürcan Banger
Problem çözme becerisi düşük toplum ve bireylerin özelliğidir şikayet etmek. Hele ki; kul kabul edilip yurttaş yerine konmayan bireylerin yaşadığı bir ülkede istediklerini elde etmenin tek yolu haline gelir. Bu yönelimi, türkülerinden halk öykülerine, siyasi konuşmalardan aile içi sohbetlere kadar her yerde bulmak mümkündür.
Dertleşmek, şikayet etmektir. Sadece şikâyet edebilmek için yakın dostlarımızı aradığımız zamanlar vardır. Öyle şikayetlerimiz vardır ki, anlatılsa roman olur. Şikâyet sürecinde kendini acındırarak konuları bir trajedi düzeyine getirmekte üstümüze yoktur. Hatta karşımızdakinin dinleme yoğunluğunun düştüğünü hissedersek, onu konunun içine geri çekmek için fiziksel zorlamaya başvurduğumuz bile olur.
Bencilce bir yaklaşımdır bu. Neden derseniz; bizi dinlemeye mecbur bıraktığımız kişinin durumunu hiç düşünmeyiz. Onu bu talihsiz anı yaşamaya mahkum ettiğimizi aklımıza bile getirmeyiz. Arkadaşımız dediğimiz insana (çoğu zaman) bir duygusal terör uyduladığımızı hissetmeyiz.
Bir başkası, iç karartıcı şikayetlerini ve sizi hiç de ilgilendirmeyen sıkıntılarını size aktardığında kendinizi nasıl hissedersiniz? Muhtemelen iç karartıcı bir durum. İki arkadaşın birbirlerinin sorunlarını paylaşmaları kadar doğal bir şey olamaz. Ama konu, sadece sıradan ah-vah ve ağlanma, sızlanma düzeyinde kalırsa, kişiden kişiye sadece negatif enerji aktarılmış olur. Karşılıklı olarak moral bozukluğu ve kötü ruh hali paylaşılır. Dolayısıyla özellikle yaşama olumlu bakmaya çalışan insanlar, çevrelerinde sürekli şikayet eden insanların bulunmasını istemezler.
Sürekli şikayet hali, muhtemelen bir bozuk ruhsal yapının ya da ruhsal hastalığın işaretidir. Bir uzmanın yardımının alınması gereken durumdur. Fakat şikayet alışkanlığı edinmiş her kişinin halinin bir hastalık olarak algılanmaması gerekir. Kimi zaman bu tür durumlar, aile içinde edinilen kültürün bir parçasıdır. Çalışan sayısının fazla olduğu işyerlerinde de buna benzer durumlar gözlenir.
Her zaman, kişinin en iyi doktorunun kendisi olduğunu düşünürüm. Eğer insan, kendini bir karakter aynasında görebilmeyi becerirse, kendisiyle ilgili gerekli değişim ve dönüşümü de sağlayabilir. İşte; iyi bir arkadaşa, bilgece özellikleri olan bir dosta bu gibi durumlarda ihtiyaç duyulur. Tarafsız bir gözle, tatlı ve acı yönlerinizi size aktarabilen bir tanışa ihtiyaç olan durum, sizin kendinizi objektif olarak görüp, değiştirmeyi istediğiniz andır.
Hiç kimsenin yaşamı, “sonuna kadar kötü” değildir. Yaşam, en ağır koşullarda bile devam ediyor. Şikayet ettiğiniz durumdan kurtulmanın ilk adımı, yaşamınızda iyi olan konuları hatırlayıp güç ve enerji kazanmaktır. Yukarıda sözünü ettiğim gibi iyimser ve içten bir arkadaşın görüşleri de size yardımcı olacaktır. Eğer kendinizi “iyileştirmek” konusunda ısrarlı ve değişimde kararlı iseniz sağlamanız gereken bir koşul daha var: O da kendinize karşı objektif olabilmek. En azından; hangi konularda objektif olamayacağınızı bilmek bile çok yararlıdır.
Kanımca gerçekten sahip olduğumuz tek bir varlığımız var. O da; kendi yaşamımız. İyi ve doğru yaptıklarımız, yaşamımızı renklendirip can katarken; olumsuzluklar bu değerli varlığı an be an yitirmemize neden oluyor. Kendi yaşamını zenginleştirip geliştirmek için çaba göstermeyen kişi, başkaları için de fazla yararlı olamaz.
Özetle; şikayet etmekten vazgeçip sorunlarımızı nasıl ve ne vadede çözebileceğimiz konusunda akılcı planlar yapmak, muhtemelen bizi daha mutlu edecektir.