Siyasal Boşluğu Doldurmak
Gürcan Banger
Siyasette süreğen rant kavgasının, siyasal örgütü götüreceği yer siyasetsizliktir. Bu süreçte iktidar erki hevesi, siyasal söylemi aktarma heyecanının yerini alır. Giderek siyasal partinin ideolojik içeriği boşalır; tüm çalışma, her ne pahasına oy alma yarışına döner.
Şimdi dönüp ülkede olup bitene bakalım. Sosyal göç ve bunun toplumsal etkileri, 1950’ler sonrasında yeni bir siyaset zemini hazırladı. Başını ABD’nin çektiği, çok ortaklı bir ittifak, bölgemizde uyguladığı Yeşil Kuşak hareketi ile birlikte, siyasal İslam’ın bu zeminde yeşermesini sağladı. Bu yeni iklimin Türkiye’deki adı 12 Eylül darbesi idi. Yabancı unsurların da etkisiyle ülkede yaratılan kaos ve terör ortamı, 12 Eylül ile noktalandı. İşte bu anda gündeme gelen “dört eğilimi birleştirme” anlayışı, Türkiye’de yeni bir tarz-ı siyasetin filizlenmesine neden oldu. Bu noktadan sonra siyasi söylemin fazla önemi yoktu; asıl olan, merkezde birleşmek oldu. Bir başka deyişle; 1980 sonrasında belirginleşen çizgilerden birisi, silikleşen siyasi farklılıklar idi.
Reel Sosyalist Blok’un dağılması ve Dünya’da liberal rüzgarların sert esmeye başlaması, 12 Eylül darbesi ile yakın zamanlara rastlar. Bu nedenle; Türkiye’de yaşanan sosyal “değişimin” nedenlerinin doğru algılanmasını zorlaştırır. Sonuçlar açısından bakarsak; oluşan durum şudur: a- Siyasal İslam, 12 Eylül öncesine göre yaygınlaşmış ve kitlesellemiştir; b- Buna karşılık (sol dışındaki) siyasi ideolojiler silikleşmiştir; c- Sol, kendini yenileyememiş; darbe sürecinde yitirdiği kadrolarını geri kazanamamıştır; d- Sol söylem olarak ifade edilen düşünce tarzı, liberal ideolojilerin sert etkileriyle özgün yanını yitirmeye başlamıştır.
12 Eylül’e kadar olan süreçte (bazı radikal sol unsurları dışarıda bırakırsak) Türkiye solu, söylemini Kemalizm, devletçilik ve ulusalcılık üzerine kurmuştu. Solun, tüm dünyadaki ilkeler manzumesi olan bazı evrensel değerlerin hayli dışında kaldığını söylemek yanlış olmaz. (Bu arada; solun genelde evrensel değerleri, sağın ise yerel ve geleneksel değerleri benimsemesi ile ayırt edildiğini ifade etmeliyim.) 12 Eylül sonrasında liberal özentili iktidarlar, Türkiye ekonomisinin devletçilikten uzaklaşmasına vesile oldular. Bir özelleştirme histerisi ile kamu kaynakları dağıtıldı. Söylem düzeyinde ise devletçilik ciddi darbeler aldı.
Siyasal İslam’ın yükseldiği 1980 sonrası dönemde gözlenen olgulardan bir diğeri, devletin Kemalist ideolojisinden uzaklaşması oldu. Ulusal eğitimin içinde Atatürkçü unsurlar birer birer ayıklandı. Resmi ideoloji, okullarda ulusal marşı bile öğretemeyecek bir geri noktaya düştü. Kamu alanları, siyasi kavga arenaları haline dönüştü.
1980 sonrası ekonominin başıboş biçimde dışa açılması sonucunda, krizlerin sık yaşandığı bir dönem oldu. Tarım kesimindeki nüfusun, kentlere akması ile görünmez haldeki gizli işsizlik, görünür haldeki açık işsizliğe dönüştü. Hizmetler sektörü, gizli işsizliği saklayan bir kara kuyu haline geldi. Bölüşümdeki adaletsizlik nedeniyle toplumun bir kesimi hızla zenginleşirken, halkın ciddi bir bölümü yoksulluk ve açlık sınırları içinde kaldı. Bu tür durumlarda siyaset, oy almak için (kolaylıkla ve hızla) rant dağıtma sistemine dönüşür. Türkiye’de de bu olgu gerçekleşti. Seçmen oyunu vermek için rant istedi; politikacı da oy alabilecek kadarını verdi, veremediği zaman da yalan söyledi. Giderek siyasetin içi boşaldı; konu, rant ve oy alışverişi haline dönüştü.
Şimdi bir siyaset boşluğu var. Söylemi ve kadrosu ile bu boşluğu doldurabilecek etik değerleri konusunda sağlam ve güvenilir bir siyasal çizgi (belki siyasal parti) aranıyor.