Siyaset, Yoksulluk ve Suskunluk
Gürcan Banger
Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Duygu Güncesi *** YENi ***
Facebook’ta izle
Twitter’da izle
Dünya’nın hemen hemen her noktasında yoksulluk var. Çünkü yoksulluk evrensel bir olgu ama çözümleri yerel… Bu nedenle yoksullukla mücadele, yerel alanda da üzerinde düşünmemiz gereken bir konu…
Siyaset
Yoksulluk ile mücadele, ülkemizde sıradan bir popülizm unsurudur. Seçim meydanlarında insanların oylarını elde etmek için düşünmeden verilen sözlerden birisidir. Çok etkileyici bir propaganda malzemesi olduğu için de sınırsız ve hesapsızca kullanılır. Aslına bakarsanız; hiçbir partinin yoksulluğu azaltmak için yeterli ve doğrulanmış bir programı yoktur. Siyasi parti programları bu konuda yuvarlak cümlelerle doludur. Çoğu zaman siyasi programa o cümleleri yazanlar, kendileri de pek anlamazlar ne demek istediklerini…
Devletçi bir ekonomiden yana olanlar yoksulluğu devleti kullanarak aşacaklarını söylerler. Liberal iktisat yanlıları ise sorunun piyasa ile çözüleceği gibi ne idüğü belirsiz bir yaklaşım geliştirirler. Ama yoksulluk ne devlet ne de piyasa ile aşılmıştır. Her geçen gün işsizlik gibi olumsuz faktörler büyürken yoksulluk sınırı içindeki insan sayısı da artmaktadır. Doğrusu; yoksul halk (seçim dönemleri dışında) pek de siyasetin umurunda değildir.
Sadece siyasetçiler mi? Konuyla dolaylı veya dolaysız ilgisi olan sivil toplum kuruluşları ve Oda’lar gibi kamu niteliğindeki kuruluşların da konudan haberi yok gibidir. Örgütlü ve sosyal akla sahip bir toplum olunamadığında başkaca bir sonuç beklemenin anlamı da yoktur zaten.
Yoksulluk neler kaybettiriyor?
Öncelikle yoksulluk, insani olmayan bir yaşam tarzını dayatır insanlara. Yoksul insanlar adeta yaşamla ölüm arasında sıkışır kalırlar. Yoksulluk, toplumun durumu daha iyi olan kesimlerine de yansır. Toplumun toplam verimini ve etkinliğini düşürücü etkiler yapar.
Yoksullukla mücadele ve buna bağlı olarak gelir dağılımın düzeltilmesi yalnız düşük gelir düzeyindeki insanların sorunu değildir. Sanayi kesimin ürettiği, ticaret kesiminin pazarladığı ürün ve hizmetleri alabilecek büyüklükte bir pazar yoksa ekonominin büyümesi mümkün olur mu? Pazarın ve ticaret hacminin büyümesi insanların daha yüksek gelir düzeyine ulaşmaları ile gerçekleşir. Ekonomik istikrar, üretimin artması, yeni iş olanakları yoksullukla mücadelenin birincil unsurları arasındadır.
Bazı ülkelerde sadece yoksullara kredi veren mekanizmalar geliştirildi. Kırsal kesimde kır yoksulları için sosyal politikalar üretilen ve uygulanan ülkeler oldu. Biz ise yoksullukla mücadeleyi unutmuş görünüyoruz. Özetle; yoksullar için üretilmiş politikaları ve uygulamaları olmayan bir ekonomi programı uzun yola gidemez.
Neden Susuyorlar?
Herkes merak eder. Bu kadar ağır yaşam koşullarına rağmen bu halk neden hâlâ susmaktadır? Neden istek ve taleplerinden oluşan isyanını ifade etmemektedir! Gerçekten değişim özlemiyle siyasal hareketlere katılan kişilerin birçoğunun, yaşam koşullarında hızlı ve büyük bir değişiklik olasılığını çekici buldukları ortadadır. Fakat değişim talebi ayağa kaldıracak bir kitle ruhunun oluşumu için yeterli değildir.
Hoşnutlar ve mutsuzlar
Yaşamlarından memnun olanlar, bu “iyi dünyayı” korumak; hoşnutsuz olanlar ise bu “kötü dünyayı” temelden değiştirmek isterler. Fakat hoşnutsuzluk, kendi başına bir değişiklik talebi yaratmaz. Hoşnutsuzluğun muhalefete dönüşebilmesi için bireyin kendisini güçlü hissetmesi gerekir. Değişim için kendilerini yeterince güçlü bulmayan kişiler, içinde bulundukları durum ne kadar kötü olursa olsun, değişime talip olmazlar. Gerçekten kişiler açısından mevcut dengeye sıkı sıkı sarılmanın, var olan düzen ile uzlaşmanın ardındaki nedenlerden birisi de değişimi sağlayacak iktidarın imkânsız görülmesidir. Bu nedenle değişimci bir siyasal hareketin yaratması gereken kitle ruhunun birinci öğesi, “yurttaşların değişimi üretecek gücün kendilerinde olduğuna inanmaları” olmalıdır. Özetle; bir siyasal hareket, yurttaşları kötü gidişi değiştirebilecek kadar güçlü olduklarına ve statükonun yıkabilecekleri kadar zayıf olduğuna ikna etmelidir.
Daha iyi bir gelecek
Geleceğe ilişkin inançla birleşmemiş güç de değişim için yeterli değildir; “daha iyi bir gelecek” inancı taşımayan güç, yeniliği önlemek, statükoyu daha istekle savunmak ve varolan düzeni korumak amacına yönelebilir. Bu nedenle bir siyasal hareketin yaratması gereken kitle ruhunun ikinci öğesi, “daha iyi bir geleceğe inanç” olmalıdır.
Geleceğe olan inanç, “gerçek bir daha-iyi gelecek olasılığı” üzerinde yükselir. Var olan düzenden ne denli hoşnutsuz olurlarsa olsunlar; “daha-iyi bir yarın vizyonu” olmayanlar, değişime de talip olmazlar. Yurttaşların “daha-iyi bir gelecek vizyonu”, değişimi yönetmeye talip siyasal hareketin güçlü bir söylem, yanılmaz bir önderlik, yaratıcı, üretken, savaşkan ve dirençli kadrolar, çağdaş teknik üstünlük imajlarıyla güçlenir. Bu nedenle bir siyasal hareketin yaratması gereken kitle ruhunun üçüncü öğesi, çözümleri üretecek bu öğelerin söz konusu siyasal harekette bulunduğuna ilişkin inanç olmalıdır.
Hoşnutsuzluk ve yoksulluk
Hoşnutsuzluğun şiddeti ile yoksulluğun derecesi doğru orantılı değildir. Bir başka deyişle; hoşnutsuzluğun derecesi, istenilen amaca olan uzaklık ile ters orantılıdır. Aşırı yoksullar örneğinde olduğu gibi; insanca bir yaşamdan çok uzak olan bireylerin var olan düzenden hoşnutsuzluk düzeyleri de çok düşüktür. Değişimin en sıcak talipleri, ruhen ve fikren hemen-hemen noktasında bulunan yurttaşlardır. Bu nedenle bir siyasal hareketin yaratması gereken kitle ruhunun dördüncü öğesi, yurttaşların çözümün mümkün olduğu ve daha da önemlisi, toplumun çözüme yakınlık açısından hemen-hemen noktasında bulunduğuna olan inançlarıdır.
Önce iş, sonra eleştiri
Bir siyasi hareketin (örneğin bir siyasal partinin) başarısızlığını açıklayabilmesi için öncelikle yukarıdaki koşulları ne ölçüde sağlayabildiğine bakması gerekir, derim. Halkın kendisini anlamadığından şikâyet etmek yerine iktidar olmanın koşul ve mekanizmalarını yerine getirmek önceliklidir. Bu gerekler sağlandığında belki de şikâyete yer, zaman ve gerek kalmayacaktır.