Siyaseti Yeniden Okumak

Siyaseti Yeniden Okumak

Gürcan Banger

Aralık 2013’te Bakış Dergisi’nde yayınlanmıştır.

İlginç bir dönem yaşıyoruz. Bir gün hukuka övgüler düzen, ertesi gün şikâyet ediyor. Kurumlar ve kavramlar, artık ‘toplumsal iyiyi’ referans almak suretiyle tanımlanarak değil, kişisel çıkar ve rantı esas alınarak dillendirilir oldu. Siyasetteki yozlaşma, neredeyse toplumu oluşturan yapıların tamamına sirayet etti. İz, ize karıştı. Gün geçmiyor ki bir olumsuzluktan şikâyet edenin, o olumsuzluğun müdahillerinden birisi olduğunu görmeyelim. Sorunların özüne indiğimizde ise siyasetin hemen her alanı işgal etme gayretkeşliğinin, bunda etkili olduğunu izliyoruz.

Siyaset Nedir?

Siyasetin ana fikri, insana ve topluma hizmettir; bu nedenle her ikisinin de talep ve beklentilerinin iyi bilinmesi gerekir. Toplumun talep ve beklentilerine yönelik arayış içine girildiğinde ise öncelikle sosyal ve ekonomik tercihleri belirleyen faktörler üzerinde durulmalı.

Siyaset, her şeyden önce farklı bir tanımlama alanıdır. Bu alan; siyasetçileri, bürokratları, çıkar ve baskı grupları ile seçmenleri ilgilendirir. Tüm bu kesimleri ilgilendiren politik görüş ve düşünce üretilirken, kullanılan kavramlara anlaşılır ve bir ortak dil ile ifade edilmiş yorumlar ve anlamlar kullanılmalı. Siyasette, doğrudan iletişime açık nitelikte ve ortak ahlâki değerlere hitap etmenin gereğine inanırım.

Birey olmanın gereği, kendi farklılığını yaratmaktır. Fakat siyasetin temelleri ise benzerlikler üzerine kuruluyor. Bu nedenle aynılaşma veya benzeşme anlamındaki siyasi birliktelik, ortak siyasi bilinç etrafında gelişir. Yerel düzeyde bile olsa; topluma yansıtılan siyasi mesajların, evrensel ölçütlere uygunluğu aranır. Farklı kültür yapısındaki topluluklar açısından çeşitlilik gösteren kavramsal algılanma çeşitliliği, en alt düzeyde tutulmalı. Özetlersek; siyasetin kullandığı kavram ve sözcükleri, onunla ilgili herkes, en azından benzer biçimlerde anlamalı.

Siyaset Değişti mi?

Bizim siyasal kültürümüz, tarihe ve geleneğe dayalı olarak siyah ve beyaz üzerine kurulmuş. Bu nedenle siyasetin farklı kanatları –örneğin değişik düşünce grupları veya farklı siyasal partiler– birbirlerini yok ederek başarı kazanmaya çalışırlar. Birkaç yıl önce Müslüman kimliği ile tanıdığımız bir dostum, kendilerini Atatürkçü olarak tanımlayan bir kesimin bir toplantısını izlemek üzere gittiğini; fakat orada bulunuşunun bazı kişiler tarafından garip karşılandığını anlattı. Orada bulunmasının dışlayıcı bir tavırla karşılanmasını anlamakta zorluk çektiğinden söz etti. Buna benzer biçimde, toplumu parçalara bölerek ‘biz ve ötekiler’ anlayışını yaratmaya çalışan pek çok kesimin, siyaset alanında da var olduğunu gözlüyoruz.

Şimdilerde siyasetin en ucundakiler hariç olmak üzere, yukarıda sözünü ettiğim türden bir siyasal ayırımın kalmadığını iddia edenler olabilir. İktidar veya muhalefet partileri saflarında, eskinin çok farklı kesimlerinden kişiler olduğu söylenebilir. Bu ‘yumuşak’ durum, kısmen geçmişin bazı ‘kemik’ siyasi yandaşlarının başka kimliklerin varlığını kabul etmelerinden veya değişime uğranış olmalarından kaynaklanabilir. Ama büyük ölçüde siyasetin ‘sulanmasından’ ve bu bağlamda açıkça rant, makam ve ikbal beklentilerine dönüşmesinden kaynaklandığını gözden kaçırmamak gerekir. Artık siyaset, kuşku duyulmayacak biçimde bir ‘geçim kaynağıdır’.

Demokrasinin Özü

Demokrasinin özünün, sadece çoğulculuktan değil; farklı eğilimlerin uzlaşısından mayalandığı asla unutulmamalı! Bu çerçevede gelişen ya da gelişmesini beklediğimiz toplumsal mutabakat, aynı zamanda demokrasinin kurumsallaşması ve iyi işlemesi bakımından da önemlidir. Özellikle, halkın tercihlerinin iktidara taşınmasında rol alan siyasi partilerin ve yöneticilerinin, etik değer anlayışına özel önem vermeleri, buna uygun örnek nitelikte tavır ve davranışlar sergilemeleri beklenir. Ama yerel partilerimizdeki iç çekişme ve çatışma düzeyine baktığımızda; kendi içlerinde bile anlaşamayan siyasilerin, farklı düşünce grupları veya siyasi partiler olarak anlaşmaları pek mümkün görülmüyor. En azından; kısa vadede bu yönlü bir umut ışığı olduğunu söyleyemeyiz. Etik konusunda en çığırtkan bir siyasi partinin unsurları arasında yolsuzluk, usulsüzlük, istismar veya yasa dışılık bir durum ortaya çıkabiliyor.

Sivil veya siyasi; örgütlerimizde uzlaşma yerine çatışma kültürünün yerleşmiş olması, sosyal ortamlara özgü bir durum değil. Genelde aile, iş veya okul ortamlarında da hiç farklı davranmıyoruz. Bu sorunumuzu uzlaşma yönünde aşmak için de, fazla bir çabamız olduğunu söylemek mümkün değil. Eğitim anlayışını, siyaset yapma modelinin bir parçası haline getirememiş örgütlerimizle, durumun daha farklı olmasını da beklemiyorum doğrusu.

Siyaset, toplumun geleceği konusunda söz sahipliğine talip olmak demektir. Sıradan işleri yerine getirebilmek için bile, uzun süreli eğitimler görmek gerektiğine göre; siyasal eğitimin de politik örgütlerin doğal bir parçası olması gerekir. Ama ne yazık ki; hem siyasi hem de siyasal örgütlerimizde ‘okumuş olmak’, en az sevilen özelliklerin başında gelir. Eğitim özürlü bir siyasetçiler topluluğunun yaptığı da, bugün ortaya çıkandan pek farklı olmuyor.

Güncel Siyaset

Güncel siyaset; siyasetçiler, seçmenler, bürokratlar ve baskı – çıkar grupları arasında, hizmet temelli olarak oluşmuş bir sistemdir. Bu karmaşık ilişkiler sistemi içinde siyaset, bir ‘karşılıklı rıza’ mekanizmasıdır. Siyasetçi, öngördüğü hizmeti verebilmek için öncelikle seçmeni ikna etmek zorundadır. İkna mekanizmasının yapaylık veya sahtecilik üzerine kurulmuş olması, inandırıcılığın önemini değiştirmez.

Halka hizmet götürme adına uygulamaya konulacak politika ve düzenlemeleri gerçekleştirecek olanların inandırıcılığı, çoğu zaman üretilecek hizmetlerin bile önünde yer alır. Gelişen teknoloji sayesinde yaşamın kesitleri kaydedilebilmekte ve “dedim – demedim veya dedi – demedi” ekseninde politika yapmaları da ‘bir ölçüde’ tarihe karışıyor. Bu cümle ile siyasetin yeterli teknolojik ve bilimsel düzeye eriştiğini iddia etmiyorum. Ama medya ve iletişimin, siyaset alanına kazandırdığı yeni boyutlar olduğu da bir gerçek… Önümüzdeki dönemde siyasetin, reklam ve halkla ilişkiler dışında başka yenilikçi unsurları da kullanmasını ümit edelim.

Sosyal Rıza

Sosyal rıza, bugün siyasetin önemli ayaklarından birisidir. Siyasetçiler, inandıklarını söyledikleri için değil; inandırıcı olmadıkları için halkın gözünde yadırganır olmuşlar. İnandırıcı olmak içi ise topluma onun değerleri cinsinden hitap etmek gerekiyor. Toplumun beklentilerinin gerisinde kalan siyasal partilerin, akılcı ve tutarlı politikalar üretmesi ise hiç mümkün görünmemekte. Sosyal ve ekonomik çözümler üretmek yerine; sadece iktidar olmayı hedefleyen siyasi partiler, ‘işin kolayını’ bulmuşlar doğrusu. ‘Halkın vicdanına’ veya ‘din, devlet, millet, bayrak’ gibi geleneksel değerlerine hitap ederek siyaset boşluklarını doldurmamaya çalışırlar.

Siyasette siyaset–dışı unsurların kullanılması, bu sistematik ilişkinin tüm taraflarını olumsuz etkiler. Böylesi bir ortamın soğuk nefesi, halk ile halkın yönetime katılmasının kanalı olması gereken siyasi partilerin yabancılaşmasına ve birbirinden kopmalarına yönelik bir haberci gibidir. Üstelik bu duruş, demokrasi düşüncesinin hem felsefi boyutta hem de uygulamada gelişip, yerleşmesini engelleyecektir. Gerçek yaşamda da olan biten budur…

Siyaset ve İktidar

Ülkemizde güncel siyaset, halkın ihtiyaçlarını karşılamak üzere siyaset yapmaktan daha çok; iktidar olmanın abartıldığı bir biçime dönüştü. Bu durum, siyasetin giderek içinin boşalmasına neden oluyor. Sistem, tamamen bir partinin ne pahasına olursa olsun iktidar olma savaşına dönüştü. Siyasal mücadele, iktidar söz konusu olduğunda, giderek rant paylaşımı sürecine dönüşüyor.

Siyasetin ana malzemesi, kavramdır. Kavramın sunulması, bütünsel tutarlılık gerektirir. Siyaset alanında tabandan, yönetim kademesine kadar kurulan halkada; demokratik mekanizmaların daha sağlıklı kurulup, işlerlik kazanması ile gelişmesinde ana beklenti budur. Toplumun tercihleri ve davranışları konusunda politikalar oluştururken; halkın gündemi ve algılama kanallarıyla paralellik kurulmalı, kavramlara farklı yorumlar ve anlamlar yüklenmemeli. Kavramları bireylerin anladığı şekillerden farklı yönlere taşımak ve bazen da içlerinin boşaltarak halka aktarmak, siyasi mesajların amacına ulaşmasını engelleyen en önemli etkendir.

Demokrasinin yaşama alanı, halkın yönetime güven duymasıyla orantılıdır. Güvene dayalı olmayan yönetim mekanizmasının karşısında, demokrasi karşıtı düşüncelere yönelim baş gösterecektir.

Siyasi Metalaşma

Ortak kültürel değerlere yönelik aynılaşma sürecinde; milliyetçilik, demokratikleşme, laiklik gibi kavramların tüm partilerin söylemlerinde yer almasıyla; partiler arasındaki halkın tercihlerini de değiştiriyor. Her siyasi parti yeni hedefler üretmek yerine, benzer argümanlara başvurmakta. Aynılaşma süreci içinde homojen olmayan katmanların birlikteymiş görüntüsü en ufak bir sarsıntıda parçalanmakta, katmanları oluşturan kitleler dağılmakta. Geleneksel siyasi mensubiyet kimliği, sınırlı bir birlikteliği sağlıyor görüntüsü verse de, bu anlayışın giderek zayıfladığı da bir diğer gerçektir.

Son yıllarda siyaset alanında bir kolaycılık oluştu. Siyasi partiler, vizyon, program ve proje üreterek halkın desteğini istemek yerine, geleneksel değerleri üzerine vurgu yaparak oy alma kolaycılığına savruldular. Bu özellikleri ile bizim siyasi partilerimiz, Batıdaki programatik parti örneklerinden ciddi ölçüde ayrılırlar.

Üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir diğer önemli husus, baskı ve müdahale uygulamalarına yönelik içgüdüsel tepkimedir. Bu eğilim, belki de halkımızın en geniş oranda katılımını şekillendirmekte. Toplum katmanlarıyla sağlıklı bir iletişimin kurulması için, halkın umut ve beklentilerinin ciddiyetle ele alınması, bu doğrultuda çözüm ve öneriler geliştirilmesi yüksek önem ve değerdedir. Doğal olarak vatandaşın hak ve menfaatlerinin gözetilmesi yönünde geliştirilecek yapılanma ve uygulama, politik ekseni belirginleştirecektir. Bu anlamda siyaset alanında ciddi bir boşluk var. Ama şu anki politik yelpazede bu boşluğun doldurulmasına yönelik bir hareketlenme görülmüyor.

Kitle İletişimi

Kitle iletişim araçlarının yaygınlaşmasıyla, dünyadaki gelişmeleri takip etmeye başlayan toplum kesitleri beklentilerini maksimum refah seviyesine yöneltmiş. Halkın taleplerinin ilk sıralarına yolsuzlukların önlenmesi, ekonominin düzeltilmesi gelmektedir. Sıradan vatandaşın gözüyle bile ülkemizin bugünkü sosyal ve ekonomik tablosu kötümser gözlerle izlenmekte, siyasilerin dürüstlüğü sorgulanmakta, genç neslin yoğun olduğu dinamizm ve toplumun durağan olmayan eğilimleri önlerine gelen iyi ya da kötü örneklerin yansımasıyla pekişmekte…

İşte tam da bu noktada; değişken ve çeşitlenen sorunların çözümünde toplumun önünden gidecek nitelikte örneklere fazlaca ihtiyaç duyulmakta. Ancak, karanlıkta yol bulmaya çalışırcasına debelenme görüntüsü veren, plansız programsız, hatta günübirlik yaklaşımlar, topluma hitap etmekte aciz kalmakta, halkın geleceğe yönelik umudu her geçen gün biraz daha köreliyor.

Siyasal İnsan

Günümüzde siyasal insan, çevresini ve dünyadaki gelişmeleri izleyen bir bilim adamının araştırıcı vasfıyla da donanmak zorunda… Toplumun tarihi ve kültürel mirasına aykırı düşmeyecek tarzda fikir ve çözümler üretme niteliğine haiz varlık göstermek; günümüzde toplumsal tercih, talep ve beklentiler arasında yerini almış. Toplumsal ayrışmayı şekillendiren homojen toplumsal yapı arayışının ya da marjinal eğilimlerin uzağında kalınmaya özel önem verilmekte, birliktelik ruhuna hitap eden uzlaşmacı eğilimler desteklenmekte.

Siyaset alanında yeni ve yenilikçi yaklaşımlara ihtiyacımız var. Ama üzücü bir nokta var ki; ne siyasetçiler ne de seçmenler böyle bir talebi net olarak ortaya koyuyorlar. Bu olumsuz durum, en çok iktidar meraklısı siyasetçilerin işine yarıyor. Dünkü malzemeyle, bugünü idare etmeye devam ediyorlar.

Ne Taraftasınız?

İktidardan yana olmak kolaydır. Çoğu zaman iktidarın uygulamalarını izlemeniz bile gerekmez. “Ne yapsalar yeridir” der, yapılanları övgüyle karşılar ve arkanıza bakmazsınız. İktidarın açık muhalifliğinin de pek zor olmadığını söyleyebilirim. Bu durumda da iktidar her ne yapıyorsa eleştirirsiniz veya karalarsınız ve bu yaptığınız bir işe yaramasa da ruhen rahatlarsınız. Muhalefet olmanın en ‘keyifli’ yanı, “Nasıl olsa bizimkiler iktidara geldiğinde işleri düzeltiriz” diye düşünüp, rahatını bozmamaktır. Nasıl olsa birisi, ‘işlerin nasıl düzeleceğini’ düşünecektir.

Ama üçüncü taraftaysanız –yani konuyu bir sosyal sorumluluk olarak alıp ‘bizimkiler ve ötekiler’ diye bakmıyorsanız– bu durumda yapmanız gereken çok iş var demektir. Bu durumda statükoyu aşıp, yeni bir söylem ve vizyon için çaba sarf etmeniz gerekir. Bugün, ihtiyacımız olan da budur.

Paylaş:

duyguguncesi hakkında

GÜRCAN BANGER, Eskişehir Maarif Koleji ve ODTÜ Elektrik Mühendisliği Bölümü mezunudur. Aynı bölümde yüksek lisans çalışması yaptı. Elektrik yüksek mühendisi. Kamuda mühendislik hizmetleri yapmanın yanında bilişim donanımı ve yazılımı, elektronik, eğitim sektörlerinde işletmeler kurdu, yönetti. Meslek odası ve sivil toplum kuruluşlarında yöneticilik yaptı. 2005’ten bu yana bazı büyük sanayi şirketleri de dâhil olmak üzere çeşitli kuruluşlarda iş kültürü, yönetim, yeniden yapılanma, kümelenme, girişimcilik, stratejik planlama, Endüstri 4.0 gibi konularda kurumsal danışman, iş ve işletme danışmanı ve eğitmen olarak hizmet sunuyor. Üniversitelerde kısmi zamanlı ders veriyor. Halen Raylı Sistemler Kümelenmesi'nde küme koordinatörü ve bizobiz.net danışmanlık ve eğitim firmasında proje koordinatörüdür. Kendini “business philosopher” olarak tanımlıyor. Düzenli olarak bloglarında (http://www.duyguguncesi.net ve http://www.bizobiz.net) yazıyor. Değişik konularda yayınlanmış kitapları var. Çeşitli gazete, dergi ve bloglarda yazıları yayınlanıyor. Son yayınları: "Endüstri 4.0 ve Akıllı İşletme", Dorlion Yayınları, Eylül 2016; "Endüstri 4.0 Ekstra", Dorlion Yayınları, Mayıs 2017.
Bu yazı Bakış Dergisi Yazıları, Siyaset kategorisine gönderilmiş ve , , , , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir Cevap Yazın