Sorunlar Arasında Bir Gülümseme
Gürcan Banger
Başta ekonomi olmak üzere ağırlaşan yaşam koşulları ayırımsız olarak hepimizi içine alıyor. Mutlu bir azınlık dışında tabii… Olumsuzluklar ve güçlükler herkesi çepeçevre sarınca çevreden aldığımız mesajlar da olumsuz olmaya başlıyor. Böylece kendi kendini olumsuzluklarla besleyen bir sarmal, bir girdap biteviye büyüyor. İş ortamı çok faktörlü, çeşitli olasılıklara açık bir alandır. Her şeyin yolunda gidiyor olması, şu veciz ve ters sözü düstur edinmemiz için bir uyarıdır: “İşler iyi gidiyorsa, bir şeylerin ters gitmesi çok yakındır.” Gülümseyen insanları severiz. İçimizi bir sıcaklık, bir yakınlık duygusu sarar. Ama gülümsemeyi becerme işine gelince daima başarılı olduğumuzu söyleyemeyiz. O zaman bizi gülümsemeye yönlendirecek olan bir veciz ama ters sözü hatırlayalım: “Bugün gülümse; yarın daha kötü olabilir.”
Güçlükler ve olumsuzluklar, doğal olarak keyfimizi kaçırır. Ama bunların her biri, aynı zamanda yaşamı öğrenmek için mükemmel birer derstir. Ayrıca zor koşulları olan bir güçlüğün altından kalkmak, daha küçük olanlarla baş etmek için bize cesaret verir. Önemli olan ile ikincil olanı ayırt etmeyi öğreniriz. Özetle; zorluklar doğru kavranırsa bize önümüzdeki dönem için çok değerli ipuçları kazandırır.
Pek çoğumuz farkında olmadan var olan koşullarımızdan şikâyet ederiz. Gelirimiz, evimiz, okulumuz, işimiz çoğu zaman birer şikâyet konusudur. Şikâyet ederken bunların yaşamımızdaki değerinin farkında olmayız.
Elektriğin değerini, ancak kesildiği anda fark ederiz. Sağlığımızın değerini hasta olduğumuzda anlarız. Bir dostumuzun yakınlığını o çok uzaklarda iken anlarız. Soğuk bir yemek yeme zorunda kalmaktır bize anlatan ateşin önemini. Dolayısıyla güçlükler ve sorunlar, bize yaşamımızda değerli, anlamlı ve önemli olan unsurların farkında olmamızı sağlarlar.
Bir güçlüğü aşmak için çevremizdeki insanlardan yardım isteyebiliriz. Ama genelde bu sorunun aşılmasında en büyük katkı kendimize aittir. Bir zorluğu aştıktan sonra o süreçte bazı özelliklerimizi, o ana kadar gizli kalmış potansiyelimizi kullandığımızı fark ederiz. Bu potansiyel bazen girişimcilik ruhumuz, bazen ise el becerilerimiz olabilir. Zorluklar beklenmedik biçimde güç ve kapasitemizi ortaya çıkaran durumlardır. Yaşamın olağan akışı içinde ne kendimizin ne de çevremizin farkında olduğu özelliklerimiz güçlükler sırasında problemin çözümüne yönelik olarak şaşırtıcı biçimde ortaya çıkıverirler. Kendine güven, bu beklenmedik kaynağın gün ışığına çıkması için önemli kolaylaştırıcılardan birisidir.
Değişim dönemleri, genelde problem yaşanan anları takip eder. Dolayısıyla yaşanan problemler, yaşamımızda değişiklik yapabilmek için uygun ortamları yaratırlar. Bunu kişisel gelişimiz açısından olduğu kadar sosyal ve iş yaşamımız açısından da aynı önemde söyleyebiliriz. Problemler, yaşamımızda değişiklik yapmamızı işaret eden anlamlı yol işaretleridir.
Farkındaysak eğer, problemlerimizi çözebilmek için yeni denemeler yaparız. O ana kadar hiç denemediğimiz kapıları çalarız. Biten ilişkilerin yerine yenisini koymak için girişimlerde bulunuruz. Problem çözüm süreci, yaşam adına yeni imkânların arandığı bir beyin fırtınasıdır. Bu sorgulama ve arama dönemi, bize yeni kapıların aralanmasına, yeni fırsatların oluşmasına neden olabilir.
Problem çözme süreci, “yumurta-tavuk” hikâyesi gibidir. Problemi çözmek için üzerine gitmek biraz özgüven gerektirir. Problemin çözülmesinde alınan yol ise özgüvenin gelişmesine neden olur. Sonuçta bir problemi başarı ile çözmüş olmanın verdiği moralle ayağınız yere daha sağlam basar. Özetle; sorunlarımızı önümüzdeki yaşamımız için yeni fırsatlar olarak algılamak gerekir.