Sosyal Medyanın Hatırlattığı

Sosyal Medyanın Hatırlattığı

Gürcan Banger

Sosyal medya, önemli haber kaynaklarımızdan birisi oldu. Bir olayı, geleneksel medya organlarından çok daha hızlı biçimde sosyal medya ortamında (Twitter’da ya da Facebook’ta) öğrenebiliyoruz. Dezenformasyon furyasını bilip, haberin doğruluğu kriterini unutmamak gerektiğini hatırlayarak… Aynı ortamda bireyler, gelişen olaylarla ilgili görüşlerini de yansıtıyorlar. En çok ilgimi çeken noktalardan birisi, yorum yazanların kabahati, hatayı, eksikliği, zafiyeti veya duyarsızlığı kendine kondurmayıp; başkalarını itham etmeye çalışması oluyor. “Ey uyuyan halk”, “Siz gafiller”, “Nereye gittiğimizin farkında olmayan sizler”, hatta “… sürüleri” anlamına gelen ‘kendini iyi, başkalarını kötü bulan’ suçlamaları ve yargılamaları garipsiyorum. Ne yazık ki; (dezenformasyona kaldıraç olma ‘fonksiyonu’ yanında) sosyal medya, kendi zafiyetini göremeyen bozuk psikolojilerin etkilerini yaygınlaştırabildiği bir ortam oldu.

Çevreyi Görmek

Gözlerimizle çevremizi, etrafımızdaki kişi ve nesneleri görürüz. Kendimizi görmek için ise bir ayna gerekir. Başka insanların kusurları daima görme mesafemizdedir. Çevremizdeki insanların kusurları gözümüzün önündeki iken, kendi kusurlarımızı görmek ve kabul etmek ise yaşamın acımasız aynasını gerektirir. Kendi kusurumuzu görmez, başkasındakini abartırız.

Bazen kusurlarımızı görmek konusunda bize ayna olabilecek olayları yaşar; ama gerekli dersi almayız. Kimi zaman çekememezlik nedeniyle, bazı durumlarda dostlukla kusurlarımızı yansıtan kişiler olur. Eğer yeterli olgunluğa erişememiş isek bu karalama, eleştiri veya uyarılara arkamızı dönmekte gayet ‘usta’ oluruz. Başkalarını kolaylıkla gören gözlerimiz, kendi eksik ve zayıf yönlerimizi görme konusunda tam anlamıyla bir köre dönüşür. İnsanın kendini görmesi ve kabul etmesi için gerekli olan olgunluğa erişmek hiç kolay değildir. Fakat zor olanı başarmak, bir dağcının zirve için hissettiği erişme tutkusuna benzemek zorundadır. Çünkü kendi kusurlarını görme cesaretine sahip kişi, muhtemelen kusur işleme ihtimalini de azaltacaktır.

Kusur Nedir?

Kusur; sözcük anlamı olarak eksiklik, noksanlık demektir. Bir işi bilerek veya bilmeyerek gerekli ve yeterli düzeyde yapmamak da kusur olarak isimlendirilir. Bu nedenle kusurlu işi, bir hata olarak görebiliriz. Eğer bir ölçekleme yapacak olursak, hata yapmaktan daha zararlı olan, o hatadan ders almaksızın kusurun devamına veya tekrarına geçit vermektir.

Kusurlu bir özelliğimizin hataya dönüşmesi, her zaman denetleyebileceğimiz bir durum olmayabilir. Kimi zaman koşullar bir kusurlu davranışa sürüklenmemize yol açabilir. Önemli olan, bir sonraki benzer durumda hatadan nasıl ders çıkardığımız ve davranışımızı yeni durum için nasıl düzenlediğimizdir.

Kendini Görmek ve Eleştiri

Kendi yaşamımdan ve gözlemlerimden çıkardığım derslerden birisi şudur. Kusursuz olmak neredeyse mümkün değil. Bir Çin atasözü, “Dünyada kusursuz iki insan vardır. Birisi ölmüş, diğeri ise doğmamıştır” diyor. Kusursuzluk, insanlara özgü olmadığına göre; kusurlarımız ile şanssızlık olarak adlandırdığımız olaylar arasında doğru ilişkiyi belirlemek ve anlamak zorundayız. Bu kavrayış, büyük bir olasılıkla bize talihsizliklerimizin, kusurlu yanlarımız ile ilintili olduğu ve bunları düzeltme konusunda doğru davranmadığımız ipucunu verecektir.

İnsanların pek çoğu, eleştiriler konusunda tahammüllü değildir. Kusurları gösterildiğinde, bunu olgunlukla karşılayan bir kişi bulmak da hiç kolay değildir. Bir kusura işaret etmek, çoğunlukla şiddetli bir itirazla karşılaşır. Eğer bir kusurun açıklanması, toplum önünde yapılırsa devamında bir ruhsal çöküntü de getirebilir. Bu konuda Aristoteles’in sevdiğim bir anlatımı var. Felsefe dünyasının iz bırakmış düşünürü, “Arkadaşının kusurlarını ona yalnızken söyle; başkalarının yanında ise onu öv” diyor. Bugünün çıkar ve beklentiler dünyasında kusurlarımızı uygun biçimde söyleyebilecek böyle güzel özelliklere sahip arkadaşlar bulabilmek, gerçekten ‘iyi şans’ olarak kabul edilmeli.

Paylaş:

duyguguncesi hakkında

GÜRCAN BANGER, Eskişehir Maarif Koleji ve ODTÜ Elektrik Mühendisliği Bölümü mezunudur. Aynı bölümde yüksek lisans çalışması yaptı. Elektrik yüksek mühendisi. Kamuda mühendislik hizmetleri yapmanın yanında bilişim donanımı ve yazılımı, elektronik, eğitim sektörlerinde işletmeler kurdu, yönetti. Meslek odası ve sivil toplum kuruluşlarında yöneticilik yaptı. 2005’ten bu yana bazı büyük sanayi şirketleri de dâhil olmak üzere çeşitli kuruluşlarda iş kültürü, yönetim, yeniden yapılanma, kümelenme, girişimcilik, stratejik planlama, Endüstri 4.0 gibi konularda kurumsal danışman, iş ve işletme danışmanı ve eğitmen olarak hizmet sunuyor. Üniversitelerde kısmi zamanlı ders veriyor. Halen Raylı Sistemler Kümelenmesi'nde küme koordinatörü ve bizobiz.net danışmanlık ve eğitim firmasında proje koordinatörüdür. Kendini “business philosopher” olarak tanımlıyor. Düzenli olarak bloglarında (http://www.duyguguncesi.net ve http://www.bizobiz.net) yazıyor. Değişik konularda yayınlanmış kitapları var. Çeşitli gazete, dergi ve bloglarda yazıları yayınlanıyor. Son yayınları: "Endüstri 4.0 ve Akıllı İşletme", Dorlion Yayınları, Eylül 2016; "Endüstri 4.0 Ekstra", Dorlion Yayınları, Mayıs 2017.
Bu yazı Eleştiri, Hata, Kişisel gelişim, Kusur - Hata - Yanlış, Medya / Basın, Sosyal medya kategorisine gönderilmiş ve , , , , , , , , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir Cevap Yazın