Su Gibi Değerli…
Gürcan Banger
Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Bir zamanlar ekonomik değeri olmayanı tarif etmek için “hava veya su gibi ucuz” benzetmesi yapılırmış. Ama doğayı katlederek geldiğimiz geri dönüşü olmayan noktada suyun ve havanın ne denli değerli olduğunu fark etmeye başladık.
Fark etme konusunda bir değişiklik var ama suyun ve havanın geleceğine sahip çıkmada ve gerekli önlemleri almada o denli uyanık, bilinçli ve başarılı olduğumuzu söylemek, ne yazık ki mümkün değil.
Dünya’daki ısınma ve dengesiz su kullanımı sonucunda, tatlı su kaynaklarının büyük bir hızla (ve en önemlisi geri dönülmez biçimde) kirlenmeye devam ettiğini zaman zaman söylüyor ve yazıyorum. Ne ülke ne de bölge olarak bir su planımız olmadığından söz ediyorum. Bugün artık aklı başında tüm insanlar biliyorlar ki, geleceğin savaş nedenlerinden birisi su olacaktır.
Bugün güçlü devletlerin, müstakbel savaş senaryoları içinde suyun önemli bir faktör olarak dikkate alındığını biliyoruz. Bu ülkelerin stratejik araştırma şirketleri, kriz senaryoları içine ‘suyun durumunu’ ciddiyetle ele almaya başlamışlardır.
Türkiye açısından konuya baktığımızda; güneydoğuda Dicle ve Fırat veya kuzeybatıda Meriç birer potansiyel sorun kaynağı ihtimali olarak önümüzde durmaktadır.
Kimi zaman ülkemizdeki yerüstü su kaynaklarını (akarsuları ve gölleri) işaret ederek su açısından zengin olduğumuzu ifade edebiliyoruz. Belki topraklarının büyük çoğunluğu çöl olan ülkelere kıyasla böyle bir iyimser düşünceye kapılmak mümkündür. Ama şu açıklıkla bilinmelidir ki, Türkiye, tatlı su kaynakları açısından zengin sayılabilecek ülkeler arasında değildir. Su, ülkemizdeki kıt kaynaklardan birisidir. Bu nedenle tüketilmesinde özen ve dikkat gösterilmelidir. Ayrıca su, uzun vadeli bir planın öznesi olmalıdır.
Diğer yandan; her geçen gün bir akarsuyumuzun veya gölümüzün kuruduğu ya da kirletici atıklar nedeniyle kullanılamaz hale geldiğini medya haberlerinden öğreniyoruz. Bu vahim durumun farkında olmanın ötesine geçerek gerekli önlemler almak zorundayız.
Tatlı suyun ne anlama geldiğini daha net anlatabilmek için bazı oransal değerler vermek istiyorum. Dünya’da bulabileceğiniz her 100 bardak suyun ancak 3 bardağı içilebilir veya kullanılabilir niteliktedir. Dünya su miktarının yüzde 97’si tuzludur ve en iyi ihtimalle gerekli işlemlerden geçirilmeden kullanılması mümkün değildir. Yine Dünya’daki toplam suyun ancak yüzde 1’i daha kolay erişilebilir ortamlardadır. Toplam su kaynaklarının yüzde 79’u Kutuplarda, yüzde 20’si ise yeraltındadır.
İlköğretim düzeyinde de okutulduğu biçimde Dünya’daki su kaynakları, birbirine bağlı bir su sistemi oluşturur. Dolayısıyla su kaynaklarının herhangi birindeki kirlenme, kısa sürede diğer kaynakları olumsuz yönde etkilemektedir. Örneğin Eskişehir’deki Porsuk Çayı’nda oluşan kirlenme, yeraltı zemin suyu ile termal su kaynağının da kirlenmesine neden olmaktadır. Özetle; bir su kaynağının zararlı hale gelmesinden diğer su kaynakları da etkilenmektedir.
TEMA Vakfı’nın toprak konusundaki duyarlılığını biliyor, izliyor ve takdir ediyorum. Su konusunda da benzer duyarlıklara ve bilinçli yaklaşımlara ihtiyaç olduğu kanısındayım. Bu konuda kamuya olduğu kadar özel sektöre ve sivil topluma zorunlu görevler düşüyor.