Gürcan Banger
BİR: Gerçek sevgiye dair umutsuzluk, içine bir çığlığın emanet bırakıldığı derin bir kuyudur. Bu çığlık, “Sevgiye ihtiyacım var” mesajını taşısa da; kuyunun karanlığı, diğer insanları uzaklaştıran bir özelliğe sahiptir. “Sevilmeyi istemekte ne var?” diyebilirsiniz. Evet; herkes sevilmeyi ister. Ama sevgi talebi sadece bir kuyuya bırakılabilecek bir çığlık değildir. Sevgi, herkesin kendi adımını attığı bir karşılıklı yürüyüştür. Kendi adımını atmak ise bir kuyuya çığlık emanet etmekten daha fazla bir ‘şeydir’.
İKİ: Umut, umutsuzluğu reddetmektir. Seçmek ise seçmediklerini reddetmektir. Bu nedenle neyi bekleyip istediğimiz kadar, neyi istemediğimizi de bilmeliyiz. Yaşam, karmaşık bir süreçtir. Kimi zaman seçtiklerimizi elde etmek için uğraşırız; kimi zaman ise istemediklerimizden uzak durmak için mücadele veririz. Bu nedenle isteklerimiz konusunda yaptığımız sorgulamayı, bizi etkilemeyen istemediklerimiz konusunda da yapabilmeliyiz. Yaşamı zorlaştırmamalı. Anlamsız kurallarla yaşamı boğucu hale getirmemeli. Ama iyi bir yaşamın zorunlu kıldığı farkındalık ve bilincin de var olması gerektiğini unutmamalı. İsteklerimizin listelenmesi, gerekçelendirilmesi ve önceliklendirilmesi de bu bilincin bir parçası olarak ortaya çıkıyor.
ÜÇ: Ne umut edip istediğimizi bilmek yetmez. Aynı zamanda onu neden istediğimizin de bilincinde olmalıyız. Bunu önce kendimize, sonra (gerek varsa) çevremize anlatabilmeliyiz. Sadece ‘istemek için istemek’ yeterli bir neden sayılmaz. Çünkü kişinin bir isteği konusunda nedenleri olması, onun bu hedefini yerine getirebilmesi için özendirici ve yönlendirici olur. Yaşamı bir matematik problemi haline getirmenin her zaman iyi bir fikir olduğunu söyleyemem. Ama kişinin istekleri ve beklentileri konusunda veriler olmalı. Örneğin istekleri konusunda bir liste yapamayan kişi, bunları elde etmek için gerekli donanımı ve odaklanmayı da sağlayamaz. İsteklerimizi maddi beklentiler olarak anlamak, konunun önemini gözden kaçırmamıza neden olur. İstek ve beklenti listemizde; pekâlâ duygusal, manevi ve zihinsel konular da bulunabilir. Sevgi umudu, en az somut yaşamsal bir talep kadar önemlidir.
DÖRT: Bazen yaşamımız, öyle kilitlenmiş, değişmez ve boz bulanık görünüyor ki… Bu durumdan umutsuzluğa ve yeise kapılabiliyoruz. İçimiz bir değişim umuduyla yanarken, çevremizin dört duvar hapishane olduğu fikriyle boğazımız düğümlenebiliyor. Umudu ve yeisi birlikte yaşıyoruz. Yaşamımızın öyle anları var ki; bizi yoran damlaların bardağımızı doldurduğunu hissettiğimiz oluyor. Ya da çölde kalmış bir kaya parçası gibi rüzgâr ve güneşle taneler halinde dağıldığımızı ve yok olduğumuzu hissedebiliyoruz. Böyle bir durumun belli başlı iki farklı sonucu oluyor. Ya daha fazla içe dönüp karanlığımızı koyulaştırıyoruz ya da patlamaya aday bir yağmur eşliğinde tufana dönüşüyoruz. İşte; böyle zamanlarda bir kırılma yaratmaya, zaman eksenine yeni bir çentik atmaya ihtiyacımız oluyor. İçimizin karanlığını artıran ve bizi bir tufana sürükleyen ruh halinden kurtulmamızı sağlayacak bir silkinmeye ihtiyaç duyuyoruz. Bu anlamda zaman eksenine attığımız çentikleri, yani başlangıç fırsatlarını sempatiyle karşılamak lazım. Böyle baktığımızda; yılbaşının, doğum günü kutlamalarının veya sevdiğimizin ölümünü anma günlerinin hangi kesimin veya toplumun kültürüyle ilgili sorunu silikleşiyor. Özel günler, bir anlamlandırma haline dönüşüyor. Değerli olan ise ancak o özel günü nasıl kutlayıp kutsadığımız olarak anlamlanıyor.
BEŞ: Bir yazarın sevdiğim bir benzetmesi var. Otomobil ile bir gezinti yapmak için içten yanmalı motorun nasıl çalıştığını bilmeniz gerekmiyor, diyor. Eğer kapınızı çalan aşk ile ilgili sorunlarınız varsa bunun nedenleri kadar durumu nasıl düzeltebileceğinizi de düşünmelisiniz. Umut ve emek olmadan uzun soluklu duygusal ilişki olmaz. Umutla iyi şansın kapınızı çalmasını beklerken, sonrasındaki sorunlar karşısında da gayretli ve girişimci olmak gerekir. Ama bu arada yakışıklı bir prense ya da güzel bir prensese dönmesi umuduyla pek çok kurbağayı boşu boşuna öpme riski de var.