Üniversitelerimizde Gençlik

ÜniversiteÜniversitelerimizde Gençlik

Gürcan Banger

BİR
Eskişehir’de iki üniversite var. Bu okullarda eğitim gören genç insanların, şehir ekonomisine ciddi katkıları olduğunu biliyoruz. Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi’nin bölümlerini dışarıda bıraksanız bile; yaklaşık 50 bin dolayında genç insan, yılın yaklaşık 9-10 ayını Eskişehir’de geçiriyor. Bu yazıda büyük bir ilçe nüfusuna yaklaşan bu topluluğun zamanını nasıl geçirdiği konusuna kısaca değinmek istiyorum.

Eskişehir’de son yıllarda gözlenen gelişmeler, şehri tüm sorunlara rağmen kültür ve sanat yönünden oldukça doyurucu bir noktaya getirdi. Öğrenci olarak kente gelen genç insanlar, genel anlamda burada yaşamaktan mutlular. Memnuniyetin giderek arttığını söylemek yanlış olmaz.

Ülkemizde gençliğin boş zamanlarını nasıl değerlendirdiğine ilişkin çalışmaları okuduğumuzda; gençlik faaliyetlerinin genel olarak pasif uğraşılardan oluştuğunu gözlüyoruz. Belli başlı faaliyetler arasında kitap okumak, müzik dinlemek, sinema ve konserlere gitmek sayılabilir. Öncelik sırası açısından bu faaliyetleri televizyon izlemek ve radyo dinlemenin aldığı yapılan çalışmalarla tespit edilmiş. Sonraki sırada, Türkiye genelinde öğrencilerin kahvehane, kafe gibi yerlerde geçirilen zaman almaktadır. Eskişehir özelinde bu seçeneğin (kentin genel görünümüne bakarak) daha yüksek olduğunu söylemek mümkün.

Genelde üniversitelerin kendi iç yapılarına yönelik olmak üzere kulüp faaliyetlerine katılım veya sporla ilgilenme türünde ilgi alanlarının varlığını biliyoruz. 1980 öncesinden farklı olarak; üniversite gençliğinin siyasetten (ve buna bağlı faaliyetlerden) hayli uzak olduğunu söylemek yanlış olmaz. Şehir merkezinde gençlik üzerine kurgulanmış dernek veya topluluk türü faaliyetlere de katılım yüksek değil.

40 bin dolayında öğrencinin fiilen yaşadığı bir şehirde öğrenciye dayalı sivil ve sosyal faaliyetlerin çok daha etkin olması beklenir. Ama neredeyse tüm sivil toplum kuruluşları, çalışmalarına genç insanları katabilmekte sorunlar yaşıyorlar. Sanki 12 Eylül 1980 kırılması ile öğrenci gençlik, farklı bir yörüngeye savrulmuş gibi.

Öğrenci gençliğin sivil toplum ve sosyal sorumluluk faaliyetlerine katılmamasının ardındaki nedenlerden birisinin, mevcut kuruluşlardaki yetersiz üye ve gönüllü yapısının olduğunu düşünüyorum. Dünya bakışı son 35-40 yıla oranla ciddi biçimde değişmiş olan gençliği anlamaktan hayli uzak olan STK yönetimleri, bu insanları çalışmalarına çekmekte de başarılı olamıyorlar. Aynı tezi siyasi partiler için de öne sürmemin yanlış olmadığını düşünüyorum. Dernek ev vakıflar gibi siyasi partiler de gençliğin hayli uzağında konuşlanmış durumda.

Öğrencileri sivil ve sosyal faaliyetlerde görmememizin bir diğer nedeni ise yine STK yönetim ve üyelerinin bu konuda bilinçli ve üzerinde çalışılmış etkinlikler yapmaması. Neredeyse tüm STK’lar gençlerin, sivil kuruluşlara kendiliğinden akmalarını bekliyorlar. Gençleri kazanmak için bilinçli çalışmalar bir yana; kıllarını bile kıpırdatmıyorlar. STK’ların yaşları hayli ileri yöneticileri, adeta 12 Eylül 1980 sonrasında toplumun bir bellek silinmesi yaşadığının farkında değiller.

Tabii ki; medyanın ve tüketim kültürü esaslı gelişmelerin de gençleri olumsuz etkilediğini öngörmek gerekir. Diğer yandan; 12 Eylül sürecini yaşamış olan aile büyükleri, gençlerin hâlâ yanlış biçimde ‘gizli örgüt’ olarak algılanan STK’lardan uzak durmasını isteyip öğütlüyorlar.

STK yöneticileri olarak; gençlerin sivil toplum kuruluşlarında bulunmasını sağlayacak yeni ve albenili faaliyet türlerini geliştiremediğimiz de, bir başka sosyal gerçek olarak karşımızda duruyor. Henüz Dünya gençlik deneyimini kendi ortamlarımıza yeterince aktarabilmiş değiliz. Diğer yandan yeni kuşak gençlerin ilgi duyabilecekleri faaliyetler konusunda da yeterli bilgi ve deneyime hâlâ sahip olmadık.

Eskişehir’de gençliğin birikmiş enerjisini sivil ve sosyal yaşama aktaracak yeni yaklaşımlara ihtiyacımız var. Bu ‘işe’ biraz kafa yorsak ‘iyi’ olacak.

İKİ
Eskişehir’de yılın yaklaşık 9-10 ayı 50 bin dolayında öğrenci yaşıyor. Bu büyük nüfusun şehir ekonomisine ciddi katkıları var. Fakat bu kadar büyük bir topluluğun, kentin sivil toplum yaşamında aynı derecede etkin olamadığını gözlüyoruz.

Bu katılım eksikliğinin iki farklı kanattan kaynaklanan iki temel nedeni var. Birincisi; 1980 sonrasında yaşanan sosyal ve siyasal kırılma nedeniyle öğrenci gençlik, sivil ve siyasal yaşam faaliyetlerinden uzak duruyor. İkincisi; ne siyasal partiler ne de sivil toplum kuruluşları (STK’lar) öğrenci gençliği cezbedecek kadar donanımlı, istekli ve girişken değil. Doğrusu; gençlerin, ‘yaşlı dinozor’ anlayışların egemenliğindeki partilere ve sivil kuruluşlara ilgi duymamalarını, bir parça olağan karşılamak gerekir. Diğer yandan; genel anlamda tüketim toplumunun gençliği sürüklediği günlük yaşama ve ‘olup bitene kayıtsız’ bir tüketici olma anlayışı da dikkate alındığında; sivil ve siyasal yaşamla öğrenci gençlik arasındaki uzaklığı tespit edebilmek kolaylaşıyor.

Genel anlamda siyasetin yukarıda anlattıklarımdan çok daha derin sorunları var. Bu nedenle burada sadece sivil toplum yaşamına değineceğim. Öğrenci gençliğin boş zaman değerlendirme faaliyetlerine katılım durumuna bakalım. Bu etkinliklere katılımı olumsuz yönde etkileyen faktörler arasında ekonomik yetersizlikleri, örgütlenme konusundaki ‘bellek silinmesini’, zaman kullanma ve yönetme konusundaki sıkıntıları sayabiliriz.

12 Eylül 1980 Darbesi öncesinde şimdiye oranla daha katı olan yasalar nedeniyle pek çok siyasi çizgi, kendi yapılanmalarını derneklerde gerçekleştiriyordu. Derneklerin bu şekilde kullanımı o döneme ait baskıcı yasalardan kaynaklanmasına rağmen, bu sayede ülkemizde derneklerin ‘gizli örgüt’ veya ‘terör örgütü’ ile eşdeğer tutulan kötü bir ünü oldu. Bu olumsuzluk hâlâ da kırılabilmiş değil.

Son 30 yılda sivil toplum fikrinin daha iyi anlaşılmasına ve AB rüzgârıyla yasaların olumlu değişiklikler geçirmesine rağmen; sivil toplum kuruluşları, tam anlamıyla gerekli zihinsel değişimi geçiremediler. Yakın geçmişte siyasi amaçlarla toplanılan derneklerde bugün farklı bakış ve amaçlarla bir araya gelinmesi sağlanamadı. Bu görünümde pek çok STK’nın yönetimlerinin, gerekli değişimi sağlayabilecek kişilerden oluşmamasının etkisi var. Sivil toplum, ne yazık ki kendisine yeni söylemler ve yeni liderler yaratma konusunda başarılı olamadı. Hatta bu konuda niyetinin olup olmadığı bile tartışılır. Çoğu zaman kopyacılık üzerine kurgulanan sosyal yaşamımızda Dünya sivil toplum deneyiminin yeterince aktarıldığı bile kuşkuludur. Sivil toplum alanında pek çok küresel başarı öyküsünün ulusal ve yerel düzeylerde bilinmemesi şaşırtıcı değildir.

Öğrenci gençliğin sivil toplum çalışmalarının dışında kalışını, sadece STK’ların bugünkü yapısına bağlamamak gerekir. Üniversitelerin kendileri de sivil toplum alanının değerlendirilmesinde yeterince yetkin değiller. Çok etkili olamayan öğrenci kulüpleri bir yana; öğretim kademesi, öğrencilere sivil çalışmalar konusunda hiza önderliği yapabilmekten çok uzak. Çünkü öğretim kademesinin yapısı da, toplumun ilgisiz, kayıtsız, tüketici ve ‘ah vah etmekle yetinen’ görünümünü yansıtıyor.

Üniversitelerde öğrencilerin boş zamanlarını değerlendirmeleri, çoğu zaman kendi seçimlerine kalıyor. Üniversiteyi kazanabilmek için her türlü faaliyetten fedakârlık ederek giriş sınavına çalışan öğrencilerin boş zaman değerlendirme konusunda deneyimsiz veya yetersiz olmaları son derece olağan. Buna üniversitelerin boş zaman kullanma eğitimi konusundaki yetersizlikleri de eklenince; binlerce genç bireyin neden sesinin çıkmadığını daha kolay anlıyoruz.

Öğrenci gençliğin, sivil toplum yaşamına kazandırılması bu alanın öncülerinin önünde bir görev olarak durmaktadır. Ülkedeki pek çok olumsuzluğun düzeltilmesinde bu kazanımın katkıları olacaktır.

Paylaş:

duyguguncesi hakkında

GÜRCAN BANGER, Eskişehir Maarif Koleji ve ODTÜ Elektrik Mühendisliği Bölümü mezunudur. Aynı bölümde yüksek lisans çalışması yaptı. Elektrik yüksek mühendisi. Kamuda mühendislik hizmetleri yapmanın yanında bilişim donanımı ve yazılımı, elektronik, eğitim sektörlerinde işletmeler kurdu, yönetti. Meslek odası ve sivil toplum kuruluşlarında yöneticilik yaptı. 2005’ten bu yana bazı büyük sanayi şirketleri de dâhil olmak üzere çeşitli kuruluşlarda iş kültürü, yönetim, yeniden yapılanma, kümelenme, girişimcilik, stratejik planlama gibi konularda kurumsal danışman, iş ve işletme danışmanı ve eğitmen olarak hizmet sunuyor. Üniversitelerde kısmi zamanlı ders veriyor. Halen Raylı Sistemler Kümelenmesi'nde küme koordinatörü ve bizobiz.net danışmanlık ve eğitim firmasında proje koordinatörüdür. Kendini “business philosopher” olarak tanımlıyor. Düzenli olarak bloglarında (http://www.duyguguncesi.net ve http://www.bizobiz.net) yazıyor. Değişik konularda yayınlanmış kitapları var. Çeşitli gazete, dergi ve bloglarda yazıları yayınlanıyor.
Bu yazı Bilim, Gençlik, Üniversite kategorisine gönderilmiş ve , , , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir