‘Uygulamalı Demokrasi Tatbikatının’ Ardından
Türkiye bir ‘askeri darbe tatbikatı’ yaşadı. Sürecin başlangıcından sonuna kadar herkes kendi fikriyatına uygun bir duruş sergiledi. Devamını da izleyeceğiz. Liberal görünümlü yandaşlıktan demokrasi görünümlü fanatizme kadar her türlü fikir türlü, çeşitli medyaya sökün etti. İşin en ilginç yanlarından birisi bu görüş ve bakış açılarının neredeyse tümü fikri dayanaklarından birisi olarak ‘demokrasiye’ başvuruyor. Genelde olduğu gibi bir kez daha demokrasiyi alaturka biçimde ‘kurtardık’.
Eğer demokrasiyi, halkın oy kullanması ve parlamentoyla hükümeti oluşturması diye tanımlarsanız, demokrasiyi çoğunlukla eş tutmak gibi ciddi bir hataya önayak olursunuz. Gerçekten demokrasiyi çoğunluğun yönetimi ile eşdeğer düşünmek gibi bir yanlış sıklıkla yapılagelir. Burada bir diğer yanlış algı, oy verenlerin tümünün iradesini, yönetimi belirleyen çoğunluk ile eş tutma hatasıdır. Böyle bakıldığında demokrasi; halkın bir bölümünün, sadece çoğunluğu oluşturması nedeniyle toplumun tamamını yönetmeye kalkması anlamına gelir ki, bu durumda toplumsal rızanın oluşmayabileceği ihtimali gözden kaçar. Demokrasinin, sosyal rıza örneğinde olduğu gibi, halkın tamamı tarafından hissedilmesi gerekir.
Şimdi şunu sorabiliriz: Temsili demokrasilerde çoğunluğun hiç rolü yok mudur? Eğer herhangi konuda görüşme, tartışma ve uzlaşma (ortak payda bulma) yolları mümkün olmaz veya tamamen tüketilirse, bu durumda anlaşmazlığı çözmek üzere oylama bir geçici çözüm aracı olarak kullanılabilir. Ama çoğunluğun kazandığı oylama durumunda bile, yukarıda sözünü ettiğim biçimde sosyal rızanın oluşması gerekir.
Çoğunluğu demokrasi ile eş tutanların akıllarındaki temel dayanak, bir süre sonra muhalefetin iktidara geleceği ve onların da kendi uygulamalarını gerçekleştireceği düşüncesidir. Bu yaklaşımdaki birinci hata, söz konusu uygulamaların ne olduğudur. Çünkü çoğunluğu bir silah olarak kullanmak; kamunun / kurumun kaynaklarını hoyratça tüketmekten grupsal kadrolaşmaya kadar ciddi boyutlara varabilmektedir. Sonuçta başarısız bir çoğunluk yönetiminin ardından bir kurumsal enkazla karşılaşmak çok muhtemeldir.
Demokrasi ile çoğunluğu eşleyen anlayışın ikinci yanılgısı, yönetimin iktidarı muhalefete (veya azınlığa) devretmemek için her türlü yola başvurabileceği ihtimalini dikkate almamasıdır. Ülkemizde sosyal veya kurumsal düzeyde yapılan iktidar mücadelelerine baktığımızda; bu konuda demokrasiyi kısa devre etme veya arkadan dolaşma adına örnekler görebilmekteyiz.
Demokrasiyi çoğunluk-azınlık ikilisi olarak gören anlayışın bir diğer yanlışı, ayrımcılığa konu olan alanlarda ortaya çıkmaktadır. Etnik, kültürel, bölgesel veya inanca dayalı olarak isimlendirebileceğimiz alanlar arasında en yakın örneği ‘toplumsal cinsiyet’ oluşturmaktadır. Kadınlar, her dönemde siyasal ve sosyal alanlarda azınlıkta kalıp çoğunluğu oluşturan erkek kültürünün yönetim anlayışını özümsemek zorunda kalıyorlar.
Basit olarak söylendiğinde; demokrasi, halkın egemenliğine dayanan yönetim biçimi demektir. Ama bu kısa tanım, demokrasinin tüm boyutlarını ifade etmek için yeterli değil. Tanıma ek olarak; uzlaşmanın aranmasından, ortak paydada buluşma ihtiyacından ve bireylerin doğru çözüme ulaşıldığına dair sosyal rızalarına kadar başka olguların da demokrasi sürecinde yer alması gerekiyor. Eğer bir çoğunluk yönetimi demokratik olmayı hedefliyorsa, toplumun diğer kesimleriyle uzlaşma ve ortak payda zemin ve ihtimallerini aramak zorundadır. Çoğunluğun kendisine verdiği gücü kullanırken de, kendisini sınırlamak ve kısıtlamak için bir ilkeler manzumesini uygulamaya almak zorundadır. Demokrasi, kendiliğinden oluşacak bir süreç değildir; bilinçli emek ve zaman harcamak gerekir.
Kapalı kapılar arkasına eklemlenmiş işlerin demokrasiyle ilgisini bilmek çok kolay değil. Bu nedenle tüm bu olan biten; demokrasi, hak ve özgürlükler ve sosyal mutluluk adına mıdır; dikkatle araştırmak, incelemek ve sorgulamak gerekir. Bir ülkenin (özellikle rant sağlama, çıkar elde etme ve kendi yararına düzeni sürdürme anlamında) siyaset ve iktidar modeli kolayca değişmiyor.