Ve Savunma…
Gürcan Banger
“Sosyal Travma ve Sosyal Medya” başlıklı yazımda; birey olarak yurttaşın ve bir bütün olarak toplumun yaşadığı sorunlar ve felaketler karşısında İnternet’in Facebook, Twitter gibi sosyal medya ortamlarına yansıttığı tepkilerine değindim. Gerçekten sosyal medyada yer alan kullanıcı iletileri toplumun öncelikli sorun ve çelişkilerini, doğal veya sosyal felaketler karşısında tepkilerini izlemek için ilginç veriler haline dönüştü. Bu veriler büyük ölçüde toplumun sorunlara karşı geliştirdiği savunma mekanizmalarının ifadeleri oluyor. Bunlar arasında sözlü saldırıdan bastırmaya, inkârdan sessiz kalmaya, bir kişiyi tehditten başkalarını (özellikle bir bütün olarak toplumu) suçlamaya kadar her türden savunma biçimini görmek mümkün oluyor.
Sıkıntı ve Savunma
İnsanın sağlıkla, maddiyatla, duygusal veya zihinsel durumuyla ilgili sıkıntıları olabiliyor. Eğitim, beden ya da çevredeki fırsatlar açısından yaşadığı yetersizlikler kişiyi mutsuz kılabiliyor. Bizi saran dış şartlardan kaynaklanan ve üzüntü duymamıza neden olan uyarılar alabiliyoruz. Türkiye gibi ruhsal motivasyonu düşük ve sistemsizliğin neredeyse genetik olarak kodlandığı bir ülkede yaşıyorsanız, yakın veya uzak çevremizde oluşan felaketlerden etkilenmemek mümkün değil.
Böyle bir durumda kişinin bir savunma mekanizması geliştirmesi şaşırtıcı olmuyor. Sorunların çeşitliliği ve derinliği arttıkça ve yetkililerle sorumluların problemleri çözmekteki başarısızlıkları görüldükçe kişinin savunma mekanizması daha savruk ve muhtemelen hastalıklı bir nitelik alıyor. Kimi zaman kişide zaten mevcut olan bazı arızalı özellikler bir savunma mekanizması özelliği kazanarak tepkilerin “sosyal medya eliyle” toplumun böğrüne boşaltıldığı kanalizasyon çıkışına dönüşüyor.
Sosyal Medya
Gazetelerin okuyucu köşeleri halkın tepkilerini yansıtmak için yeterli olamadı. Yıllar boyu yazarların “toplum adına” görüşleri halkın bakış açısı olarak yansıtıldı. Daha sonra gündeme özel TV’ler ve radyolar geldi. Başta özgürlük aracı gibi görünen bu medya türleri de ya kendilerine sansür uyguladılar ya da “hizaya getirildiler”. Hiçbir zaman yurttaş gazeteciliğinin geçerli olamadığı bu ülkede şimdilerde Facebook, Twitter ve İnternet blog’ları gibi araçlarla sosyal medya bu fonksiyonu yerine getirmeye başladı.
Sosyal medyada yer alan ekonomik, sosyal, kültürel siyasal veya inanca dayalı sorunlarla ilgili iletileri tematik tasnife tabii tutarak toplumun bunlar karşısındaki tepkilerini gözlemek mümkün olabilir. Ama konu sadece toplumun hangi temalara tepki verdiğinden ibaret değil. Bu olay ve problemlere tepki verme biçimi de önemli ipuçları veriyor ki, “savunma mekanizmaları” olarak değindiğim konu da burada ortaya çıkıyor.
Savunma Olarak Yüceltme
Ülkemizin Güneydoğusunda gözlenen etnik temelli terör toplumun canını acıtan en önemli sorunlardan birisi halinde… Afyonkarahisar’da gerçekleşen cephanelik patlamasının etnik teröre eklemlenerek açıklanma ihtiyacı da Güneydoğuda gerçekleşen can kayıplarının acısını ifade ediyor.
Teröre karşı tepkilerin sosyal medyadaki yansılarını baktığımızda; orada ciddi bir savunma mekanizması olarak “yüceltme (sublimasyon)” örnekleri görüyoruz. Kimi örneklerde kişide içsel biçimde yerleşik olan “etnik, kültürel, siyasi, dini veya cinsel ayrımcılık (ve nefret)” özünün, teröre karşı olma şemsiyesi altında “vatan – millet sevgisi” görüntüsünde yüceltilebildiğini gözlüyoruz. Demokrasinin, katılımcılığın, saygının ve empatinin yaygınlaşma aracı olmasını beklediğimiz sosyal medya, bazı örneklerde ne yazık ki etnik nefretin, ırkçılığın, kafatasçılığın ve insanlar arası düşmanlığın iletişim ortamı haline dönüşüyor. Hele ki; bu “işin”, İnternet’in sağladığı kolaycılık ve masa başı tembellik içinde yapıldığı düşünülürse…
21’inci yüzyılın en önemli sorunlarından biri olan terör insanlık dışıdır. Hiç kuşkusuz; barışçı bir dünya talep ederken teröre karşı çıkacağız. Teröre karşı önlemler alınması taleplerimizi dile getireceğiz. Yetkili ve sorumluları can kayıplarının ve terörün hızla önüne geçilmesi için zorlayacağız. Ama her ne yapıyorsak tümü insanlığın gereği olan şartlar içinde olacak, olmak zorunda… Teröre hayır derken nefrete, ırkçılığa, kafatasçılığa, insanlar arası düşmanlığa da hayır demeliyiz.