Yaşam Çevremiz
Gürcan Banger
Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Duygu Güncesi
Facebook’ta izle
Twitter’da izle
Sık Kullanılanlara Ekle
Toplum olarak dünya tarihini kronolojik olarak tekrar yaşamak zorunda değiliz. İletişimin günümüzde ulaştığı noktada başka ülke ve toplumların deneyimlerinden yararlanmak çok daha kolay… Son yarım yüzyılın bize dünya ölçeğinde sıkı sıkıya öğrettiği konulardan birisi sürdürülebilirlik oldu. Önce dünya kaynaklarının sınırsız olmadığını öğrendik. Buna bağlı olarak ulusal zenginliklerimizin tükenir olduğunu fark ettik. Yavaş da olsa sürdürülebilirlik diye bir olguya dikkat etmemiz gerektiğini kavradık.
Sürdürülebilirlik
Sürdürülebilir kalkınma kavramını 1980’li yılların sonlarına doğru dile getirmeye başlamıştık. Güncel ama edebi bir ifade ile ülkenin geleceğini çocuklarımızdan emanet aldığımızı dile getirmeye çalışıyorduk. Bu anlamda sürdürülebilir kalkınmayı günün ihtiyaçlarını gelecek kuşakların kendi ihtiyaçlarını karşılamalarına engel olmadan tatmin etme olarak tanımladık.
Sürdürülebilir kent kavramına ulaşmak için tarihin 2000’li yıllara ulaşması gerekti. Bu konuda Rio Konferansı önemli bir adım oldu. Sürdürülebilir kent kavramı ile öncelikle vatandaşların layık oldukları insanca bir kent kalitesi ifade ediliyordu. Ama bu yaşam çizgisi sağlanmaya çalışırken, mevcut ve gelecek kuşakların imkân ve tercihlerinin kısıtlanmamasına ve yaşam çevresini yok eden olumsuz etkilere neden olunmamasına işaret ediliyordu.
Sürdürülebilir kent kavramı kendi içinde bir değişim ve süreklilik duygusu taşır. Ama kentsel rant kaygılarının ve ekonomik çıkar elde etme çabalarının, daha iyi bir yaşam çevresinin bugün ve gelecekte varlığını tehdit etmemesi gereğini başa koymayı ihmal etmez. Dolayısıyla kent, bugün ve yarın –hatta daima– kaliteli ve yaşanabilir olmak durumundadır.
Ne kadar büyümeli?
Kent konusunda yazdığım pek çok yazıda ve değişik ortamlarda yaptığım pek çok söyleşide kentin ne kadar büyümesi gerektiği sorusunun ciddi anlamda ele alınması gereken bir konu olduğundan söz etmiştim. Bir kentin alan ve nüfus olarak ne kadar büyüyeceği dolaylı veya dolaysız biçimde öngörülmesi ve planlanması gereken bir konudur. Eğer kaliteli bir yaşam çevresi istiyorsak, kentin büyümesi konusunda “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” diyemeyiz. Kentin büyümesi, denetlenmek ve yönetilmek durumunda olan bir olgudur.
Kenti büyüten etkilerden birisi sosyal göçtür. Kente gelen her yeni birey, hiç kuşkusuz yaptığı faaliyetlerle kentte oluşan hâsılaya olumlu katkılar yapar. Ama aynı bireyin kentteki yerel hizmetlerden yararlanması nedeniyle getirdiği bir sosyo-ekonomik maliyet de vardır. Kentin ölçeği denetlenebilir ve yönetilebilir olmanın ötesine geçtiği anda maliyet, getiriyi aşmaya başlar ve kent, bir yandan nüfus olarak büyürken diğer yandan yaşam kalitesi olarak gerileme dönemine girer. Türkiye’de göç alan pek çok kentin acı gerçeği budur.
Yatırımlar
Kente gelen her birey, kanalizasyon – su – enerji – ulaşım gibi alanlarda yeni yatırım ihtiyacı demektir. Kentteki ulaşım mesafelerinin biraz daha uzaması demektir. Kentte oluşan çevre kirliliğinin artması demektir. Dolayısıyla bu tehditlerin ortadan kaldırılması için yeni kaynaklara ihtiyaç duyulacaktır. Eğer kentin büyümesi düşük tempolu ise kent yöneticileri bunu pek hissetmezler. Ama kentsel büyüme yüksek ivmeye ulaştığında, her sorun yeni bir kriz haline dönüşmeye adaydır.
Kentin sorunlarına çözüm bulunması, bir ölçek konusudur. Bu nedenle nüfus ve yayılım olarak küçük bir kentle bir büyük kent arasındaki fark, sadece doğrusal maliyet artışı değildir. Büyük kentin sorunlarına yaklaşırken, sıçrayarak artan maliyetler yanında vizyon, metodoloji ve kullanılacak araçların ciddi anlamda değiştiğine de dikkat etmek gerekir.
Rant
Kentte ihtiyaca göre yeni binalar, yollar, köprüler ve açık alanlar yapılır. Bir başka deyişle; bir kent biteviye tasarım ve üretim aşamasında olan bir süreçtir. Bu noktada önemsenmesi gereken, kentin gelecek tasarımının da bugünü gibi sürdürülebilir olmasıdır.
Eğer kentin geleceğinin oluşturulmasında tek faktör, kent rantı elde etmek veya ekonomik kâr peşinde koşmak olursa; bu durumun kentsel sürdürülebilirliği garanti edeceğini söylemek zordur. Kentin geleceği, hiç kuşkusuz ekonomik çıkarlarla ilgili olacaktır ama bundan önce kentin insani ve yaşam çevresine ilişkin geleceğini güvence altına almak gerekir.
Sürdürülebilir kent
Sürdürülebilir kent anlayışından söz ederken, sadece insan odaklı bir yaklaşımı dile getirmeye çalışmıyorum. Kente bakışımız, o yerleşimin insan dâhil tüm canlıları yanında cansız kültürel, tarihî ve doğal varlıklarını da koruma, kollama ve geliştirme çerçevesi içine almalıdır. Böyle tanımlanmış kent anlayışına ‘yaşam odaklı kent’ demek uygun düşer.
Yaşam odaklı sürdürülebilir kent, hiç kuşkusuz o kenti yapan tüm varlık ve değerleri dikkate almak durumundadır. Ama kentin en önemli unsuru insandır. Bu nedenle bir kentin asla yitirmemesi gereken özelliklerinin başında insan ölçeği gelir. Bir insanın duyusal olarak algılamasının dışına çıkan boyutlar insan ölçeğinin dışında kalır. İşte; bu nedenle bir kentin, örneğin yürünebilir olması önemlidir. Bilinçli kent tasarımı görkemli olanı değil, insan ölçeğine uygun olanı tercih etmelidir.
Geçmişten geleceğe
Kentsel mekânı tasarlayıp üretirken, muhtemel seçeneklerden birisi, mevcut çevreyi yok edip yenisini kurmaya çalışmaktır. Hâlbuki sürdürülebilir kent anlayışı, öncelikle gelecek tasarımın mevcut çevre şartlarına, çevre dengesine ve var olan hava – su – toprak koşullarına uyumluluğuna dikkat etmek durumundadır.
Barınma, insanın en temel ihtiyaçlarından birisidir. Bu özellik, konuta bir insan hakkı niteliği kazandırır. Bu nedenle konutlar, bir kentin en önemli bileşenleri arasında yer alır. Ne yazık ki; günümüzde dünya nüfusunun pek büyük bir bölümü son derece olumsuz barınma koşullarında yaşamını sürdürmek zorunda kalmaktadır. Gelişmiş görünümlü kentlerde bile konut kalitesinin kullanım ve dayanıklılık olarak sorgulanmaya muhtaç olduğunu biliyoruz. Sürdürülebilir bir kentte konut yapımı, sadece bu sektörde çalışanların iyi niyetine veya kazanç beklentilerine bırakılamayacak önemli bir konudur. Konut, bir kent açısından denetlenmesi ve yönetilmesi gereken problemli bir alandır.
Ulaşım önemli…
Olumsuz niteliklere sahip bir kent hakkında ilk ipuçlarını o kentteki ulaşım şartları verir. Bugün pek çok yerleşimde kötü kentleşmenin, olumsuz ulaşım şartları ile paralel gitmesi hiç de şaşırtıcı değildir. Ne yazık ki; ulaşım, kentin oluşturulmasından sonra çözülecek bir problem olarak algılandığı sürece bu alanda başarı elde etmek zor görünmektedir. Kentte yapılacak her mekânsal değişim faaliyetinin, ulaşım unsurunu dikkate alması gerekmektedir. Kötü mekân üretimi, olumsuz ulaşım şartlarını yaratırken; ulaşım sorunları da trafik sıkışıklığı, çevre kirliliği, aşırı enerji tüketimi ve yıpratıcı gürültü gibi yeni sorunlara neden olmaktadır.
Son söz: Ulaşılabilir değil ise mevcut olmasının da anlamı tartışılır.